Ne olabilir ve ne yapmalı?

04:007/01/2019, Pazartesi
G: 7/01/2019, Pazartesi
Yusuf Kaplan

Dünya, çok yönlü bir bunalımlar döneminin eşinden geçiyor...Üç asırdır Batı uygarlığının şekillendirdiği bir dünyada yaşıyoruz...BATIUYGARLIĞI: İNSANLIĞA VE BİRİKİMİNE SALDIRI!Batılılar, 1648 Westfalya Anlaşması’ndan sonra modern bir meydan okuma gerçekleştirdiler, Avrupa Dünya Düzeni inşa ettiler.Bu düzen, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çöktü.Avrupa’nın tarihten çekilmesiyle oluşan boşluğu, Amerika (Amerika’daki Yahudi gücü) doldurmaya çalışıyor yarım asırdır...Üç asır önce gerçekleştirilen modern

Dünya, çok yönlü bir bunalımlar döneminin eşinden geçiyor...

Üç asırdır Batı uygarlığının şekillendirdiği bir dünyada yaşıyoruz...



BATI
UYGARLIĞI: İNSANLIĞA VE BİRİKİMİNE SALDIRI!

Batılılar, 1648 Westfalya Anlaşması’ndan sonra modern bir meydan okuma gerçekleştirdiler, Avrupa Dünya Düzeni inşa ettiler.

Bu düzen, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çöktü.

Avrupa’nın tarihten çekilmesiyle oluşan boşluğu, Amerika (Amerika’daki Yahudi gücü) doldurmaya çalışıyor yarım asırdır...

Üç asır önce gerçekleştirilen modern meydan okuma, bütün medeniyetlere karşı yıkıcı bir saldırıya dönüştü: İnsanlığın medeniyet birikimi yok edildi.

AVRUPA HAYALİ’Nİ HAYALETE
DÖNÜŞTÜREN ÇIKMAZ SOKAK...

Kant’ın ebedî barış hayali, hayalden ibaret kaldı.

Leibniz’in Avrupa’yı birleştirme girişimleri, hayal kırıklığıyla sonuçlandı.

Nietzsche’nin “tek Avrupa” fikri, gerçekleşemedi; ama uyarıları gerçekleşti: İnsanı araçların kölesi kılan modernliğin, sadece Avrupa’yı değil bütün dünyayı ontolojik yok oluş felâketinin eşiğine sürükleyeceği uyarısının, ilk aşaması, iki büyük dünya savaşından sonra Avrupa’nın yerle bir olmasıyla birlikte gerçeğe dönüştü; insanlığı büyük bir nihilizm felâketinin beklediği ikinci aşaması ise, Amerika’nın tarih sahnesine çıkmasıyla postmodern söylemlerle birlikte insanlığın geleceğini tehlikeye sokacak ürpertici bir gerçek olup çıkıverdi.

Modernliğin insanlığın medeniyet birikimine karşı giriştiği bu saldırıya kimi Batılı düşünürler de isyan etti. Claude Levi-Strauss, modernliğin saldırısının insanlığın kültürel birikimini tarihe gömdüğünü haykırdı.

Jean Baudrillard, Batılıların, dize getirilemeyen, diğer kadîm dinler gibi fosilleştirilemeyen, küresel ölçekte direnişin tek adresi olan İslâm’ı terörle özdeşleştirerek İslâm’la postmodern ve ürpertici yöntemlerle savaşmayı temel stratejileri olarak benimsemelerine isyan etti ve “insanlığın önündeki tek seçeneğin yok edildiğini” haykırdı.

Örnekleri uzatmaya gerek yok.

İnsanlık, her bakımdan çıkmaz sokağa saplandı: Felsefî olarak, dünyayı postmodern nihilizm biçimlerinin eşiğine sürükleyen anlamsızlık, anlam boşluğu ve özgürlük kaybı; jeo-politik olarak küresel ölçekteki işgaller, saldırılar, katliamlar, insanlığı bir düğmeye basarak yok edecek smart teknolojik silahlar, insanlığın her bakımdan büyük bir çıkmaz sokağa saplandığının göstergeleri.

BU DÜNYA, BÖYLE GİTMEZ!

Bu dünya böyle gitmez!

Bunu Batılılar da çok iyi biliyor.

Batılılar, her şeye rağmen küresel hegemonyalarını sürdürebilmek için daha da saldırgan stratejiler geliştirme yolunu tercih ediyorlar...

Çin, Hindistan ve Japonya, medeniyet iddialarını da, ruhlarını da yok eden vahşî kapitalizm biçimlerinin tam ortasına düşmüş durumdalar.

Latin Amerika diye bir yer yok artık: Latin Amerika medeniyetleri çoktan tarih oldu.

Afrika, can çekişiyor...

İslâm dünyasının direnişi, Arap Baharı denen tezgâhla kırıldı. Direniş, lokalize edildi. Şimdi İslâm dünyası lime lime parçalanıyor, iç çatışmaların, savaşların eşiğine sürükleniyor...

İslâm dünyasında işgal edilmeyen ve iç çatışmaların eşiğine sürüklenmeyen yer kalmadı neredeyse...

KÜRESEL SİSTEMİN YÜZYILLIK STRATEJİSİ: İSLÂM’IN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ

Küresel sistemin, hegemonyasını bir süre daha sürdürebilmesi için geliştirdiği tek strateji var: İslâm dünyası dize getirildi ama İslâm dönüştürülemedi. Önümüzdeki yüzyılın en büyük, en ürpertici stratejisi, İslâm’ı protestanlaştırarak dönüştürme, hayattan uzaklaştırma; dini, bireysel bir inanç meselesi hâline getirerek sekülerleştirme, dolayısıyla Müslüman toplumların İslâm’ın diriltici ruhunu harekete geçirme imkânını yok etme ve buna paralel olarak İslâm dünyasında terör hareketlerini kışkırtarak hem dünyayı İslâm’dan nefret ettirme hem de Müslüman kitleleri İslâm’dan uzaklaştırma stratejisi bu.

Hedef, protestanlaşmış bir İslâm anlayışının, kitlelerin, özellikle de genç kuşakları deizm çukuruna yuvarlanmasının önünün sonuna kadar açılması, böylelikle İslâm dünyasının toparlanmasının ve yaşanan küresel krizin aşılmasını mümkün kılacak, insanlığın önünü açarak nefes almasını sağlayacak bir medeniyet atılımı gerçekleştirmesinin önlenmesidir.

ÇIKIŞ YOLU: GÜÇLÜ VE KÖKLÜ İLMİYE,
KALEMİYE VE SEYFİYE TEŞKİLATLANMASI

İşte tam bu noktada, Batılıların da, mazlum İslâm dünyasının da dikkatlerini Türkiye’ye çevirmeleri tesadüfî değil.

Türkiye, mazlum İslâm dünyasının makus talihini yenmesini ve yeniden tarihî bir yolculuğa çıkmasını sağlayabilecek ruh atılımını gerçekleştirebilir mi?

Önümüzdeki çeyrek asırda üzerinde kafa patlatmamız gereken asıl soru bu.

Tarihi, büyük ruh atılımları gerçekleştiren toplumlar yapar. Bu ruh, bu topraklarda var; ama bilkuvve olarak var; bunun bilfiil hâle getirilmesi, ete kemiğe büründürülmesi gerekiyor...

Nasıl olacak bu, peki?

Türkiye’nin iç ve dış saldırılara karşı kendisini koruyabilecek güçlü bir savunma sanayisine ihtiyacı vardı. Bu konuda çok önemli adımlar atıldı.

Bu önemli.

Ama asıl önemli adımları bundan sonra atmak zorundayız.

Önümüzdeki çeyrek asırda aynı anda hayata geçirmemiz gereken üç büyük devrim var: Bu ülkede hem çok yönlü bir eğitim, düşünce, bilim, sanat, kültür, hukuk ve ahlak atılımı gerçekleştirmemizi sağlayacak güçlü ve köklü bir İLMİYE TEŞKİLATI ve önümüzü açacak İslâm’ı da dünyayı da iyi tanıyan öncü bir kuşak; hem liyakat ve ehliyet esasına dayalı, bu ülke için her şeylerini feda edecek güçlü bir KALEMİYE (DEVLET) TEŞKİLATI; hem de toprakları işgal etme kaygısıyla değil kalpleri fethetme idealiyle nefes alıp verecek SEYFİYE (GÜVENLİK) TEŞKİLATI inşa etmemiz şart.

Birinci büyük medeniyet krizini kabaca bin yıl önce Selçuklular’ın gerçekleştirdiği bu üç büyük atılımla aştık.

İki asırdır yaladığımız, gökkubbemizin çökmesiyle, İslâm dünyasının dağılmasıyla, Müslüman Zihni’ni, Müslümanca Yaşama Zemini’ni ve Müslüman Zamanı’nı yitirmemizle sonuçlanan ikinci büyük medeniyet krizinin aşılması yolculuğuna da ilmiye, kalemiye ve seyfiye alanlarında yapacağımız ruh atılımıyla başlayabiliriz yalnızca.

Eğer toplumu çürüten, genç kuşaklarımızı yok eden, geleceğimizi tehlikeye sokan eğitim, düşünce, bilim, sanat, kültür, şehircilik, hukuk ve ahlâk alanlarında atmamız gereken atılımları atmaya başlayamazsak, bu gidişle yok olmaktan kurtulamayacağımızı aslâ unutmayalım, diyorum.

Vesselâm.

#Avrupa
#Türkiye