Bazı insanlar ölümleriyle, vefatlarıyla dirilirler ve bizi de silkeler kendimize getirirler.
İnanmış insanlardır bunlar.
Hayatlarını hakikate adamış güzel insanlar.
Hakikatin hayat bulmasına, hayat olmasına ve herkese, bütün insanlığa ve varlığa hayat sunmasına hayatlarını vakfetmiş öncü insanlar.
Öldükten sonra yaşayanlar ve bizi de yaşatan hakikatten süt emen hakikatli insanlar
, hakikatin hakikatli çocukları...
Dava adamı kimdir, denildiğinde “işte o!” diye parmakla gösterilecek örnek bir insandı.
Mehmet Yavuz, bir kaç aydır kanserle “pençeleşiyordu”.
“Pençeleşiyordu” dediğime bakmayın, kansere gülüp geçiyordu sanki.
öylesine yüceydi ki, bütün hastalıkları tedavi edecek ulvilikteydi.
Son demlerinde bile, Mehmet Yavuz’daki teslimiyetin derecesini gösterecek bir ses kaydının çözümünü birazdan paylaşacağım sizlerle.
DİRİLTİCİ KARDEŞLİK PINARI...
Ama önce, onun
vefatıyla nasıl rahmet rüzgârları estirdiğini
,
bize yüzyılları delip gelen bir kardeşlik dersi verdiğini
hatırlatmakta fayda görüyorum.
Bir televizyon programında konuşuyor... Bir yandan
pîr-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevî’
den söz ediyor, öte yandan
’den... bir yandan
’den,
’tan söz ediyor, öte yandan
’den...
Anadolu’nun, hatta Kafkaslardan Bilad-ı Şam’a, oradan Balkanlar’a ve Tunus’a kadar üç kıtanın mayasını karan
irfanî pınarından kana kana içen bir dervişti Mehmet Yavuz.
Bu toprakları
bin yıldır vatan yapmamızı mümkün kılan ruhun, o muazzez ve leziz irfanî mayayla nasıl muazzam bir şekilde karıldığını
, gönülleri fethettiğini, gönülleri fetheden bir pınarın suyunun tertemiz olduğu için bugün de, yarın da bizi, bu toprakları ve ötesini sulayacak ulvî bir kaynaktan geldiğini bize gösteren bir dava adamı, siyaset adamı, hakikat adamıydı Mehmet Yavuz.
Bizi yalnızca İslâm’ın etle tırnak gibi birbirimize kenetlediğini gören ve gösteren İslâm’ın aziz kumandanı Selahaddin’in su katılmamış has çocuğuydu.
O yüzden
bir toplantısında zikrettiği şu güzel cümleyle bütün bu söylediklerimin karakterinde nasıl ete kemiğe büründüğünü göstermiş güzel bir mü’min’di Mehmet Yavuz:
“
Allah’ım! Bize öyle bir duruş ver ki, hiçbir düşmanımız kendisine haksızlık yapacağımız gibi bir kaygıya; hiçbir dostumuz kendisine iltimas geçeceğimiz gibi bir ümide kapılmasın.
”
İnsanın tüylerini diken diken eden bir ses kaydı bu.
İslâm’ın nasıl muazzez bir nimet olduğunu
, bizi, bütün inananları asalette, hakikatte, bu dünyada ve bundan sonraki dünyada nasıl kardeş kıldığını,
bizi ahsen-i takvim’e ulaştıran şeyin türdeşlik değil İslâm gibi aziz bir nimette kardeşlik olduğunu
sarsıcı, silkeleyici bir dille gözler önüne seren
bir duruş, bir teslim oluş asaleti bu.
Öleceğinizi biliyorsunuz; daha doğrusu ölümü bekliyorsunuz ama ağlayıp sızlanmıyorsunuz; bir dava adamına, inanmış bir adama, ömrünü davasına adamış bir insana yaraşır bir teslimiyetle sabrediyorsunuz, şükrediyorsunuz.
Şuradaki teslimiyetin asaletine bakar mısınız:
Doktorlar çok mecbur olmadıkça ziyaretleri, gitmemi-gelmemi yasaklamışlar.
Verirken şükretmek lazım. Alırken sabretmek.
İmtihanların içinde bizim için ne rahmetler gizlemiştir. Sabredelim.
İnnallahe maa’s-sâbirîn: Allah sabredenlerle beraberdir.
İnnalahe yuhibbu’s-sâbirîn: Allah sabredenleri sever.
Ve beşşiri’s-sâbirîn: Sabredenleri cennetle müjdele!
Allah sabrımızı artırsın.
Karşılıksız bir şekilde iyilik yapmaya devam.
İnsanların nankörlüklerine sabretmeye devam.
Kimse bilmese de o biliyor.
TOPRAKLARIN KİLİDİ: ÜMMET BİLİNCİ
Ne güzel mü’mindin sen sevgili Mehmet Yavuz kardeşim!
Türklerle Kürtler birbirlerine omuz verdikleri için Haçlıları püskürttüler;
yarın da bu topraklarda bizi birbirimize düşüren
Haçlıların çocukları emperyalistlere karşı en iyi cevabı, birbirimize omuz vurarak değil, birbirimize omuz vererek püskürteceğiz diyen, ümmet bilinci ile nefes alıp veren
güzel bir Müslümandın.
Zekeriya Yazıcıoğlu, Bahattin Temel, Said Şahin
gibi HÜDAPAR’ın bu topraklardaki kardeşlik bilincimiz zedelenmesin diye neler yapabiliriz, daha fazla geç olmadan bunu başta
olmak üzere ülkenin en tepesindeki yöneticilere nasıl ulaştırabiliriz diye çırpınan güzel insanlarla yaptığımız görüşmelerde sen de vardın, sende de aynı
her şeyden önce geliyordu.
Öyle güzel bir mü’minmişsin ki, vefatın bile rahmet oldu, ülkede kardeşlik ruhunu pekiştirdi, Türk-Kürt bizi, hepimizi birbirimize kenetledi.
Allah (cc) sana rahmetiyle muamele etsin güzel kardeşim, cennetine yerleştirsin. Âmin.