Avrupalıların modernite ile geliştirdikleri meydan okuma, dünyanın dengelerini yerle bir etti; sadece siyasî dengelerini değil elbette ki. Belki de daha önemlisi, insanın epistemolojik ve ontolojik imkânlarını ve konumlarını da.BATILILAR, BÜTÜN EMPERYALİZM BİÇİMLERİNİ DENEDİLER!Bütün dünyada Batılı zihin kalıpları ve yaşama biçimleri hızla hâkim oldu. Modernitenin geliştirdiği meydan okuma, bütün medeniyetlerin zihin ve zeminlerini buharlaştırdı; böylelikle bütün medeniyetler kendi duyma ve algılama,
Avrupalıların modernite ile geliştirdikleri meydan okuma, dünyanın dengelerini yerle bir etti; sadece siyasî dengelerini değil elbette ki. Belki de daha önemlisi, insanın epistemolojik ve ontolojik imkânlarını ve konumlarını da.
BATILILAR, BÜTÜN EMPERYALİZM BİÇİMLERİNİ DENEDİLER!
Bütün dünyada Batılı zihin kalıpları ve yaşama biçimleri hızla hâkim oldu. Modernitenin geliştirdiği meydan okuma, bütün medeniyetlerin zihin ve zeminlerini buharlaştırdı; böylelikle bütün medeniyetler kendi duyma ve algılama, düşünme ve yaşama biçimlerini terkettiler -ürpertici bir aşağılık kompleksinin eşiğine sürüklenerek...
17., hatta 18. yüzyıla kadar bütün medeniyetler kendi dünyalarında, kendi anlam haritaları çerçevesinde yaşıyorlardı.
Modernitenin meydan okuması, bütün medeniyetlerin coğrafyalarına tecavüz etti, dünyalarını harap etti, kültürlerini yok etti.
Şunu söylüyorum:
Modernite, sadece bir meydan okuma biçimi değil,
aynı zamanda başka dinlere, medeniyetlere, kültürlere, hatta tabiata ve bizatihî varlığın kendisine bir saldırı biçimidir. Sadece coğrafî bir emperyalizm biçiminden söz etmiyoruz. Aynı zamanda
epistemik, ontolojik ve metafizik emperyalizm
biçimlerinden de sözediyoruz.
Tarihte ilk defa, görünür-görünmez veya teorik-pratik bütün emperyalizm biçimleri, modernler, Avrupalılar ve Amerikalılar tarafından hem
hem
hem de
üzerinde denendi. Her yerde hem de!
Batı uygarlığının geliştirdiği saldırganlık biçimleri,
sadece başka medeniyetlerin kendileri olarak yaşama, kendileri kalarak varolma haklarını yok etmekle kalmadı, aynı zamanda
kendi yok oluşunun temellerini de attı!
Moderniteden itibaren, insanın madde, dünya ve insan üzerindeki tahakkümüne tanıklık etti insanlık. Şu an, hakikat-sonrası / post-truth çağda, insanı eşyanın, araçların kölesi hâline getiren postmodern izafileşmenin ve nihilizmin pençesinde kıvranıyor.
Şöyle de söyleyebiliriz:
, insanın -elbette ki Batılı insanın- dünya, toplumlar, kültürler, insanlar, tabiat üzerindeki tahakkümünün tarihi.
ise, insanın icat ettiği eşyanın, araçların, -
Heidegger’in “vahşî canavar”
olarak tarif ettiği-
ruhsuz teknolojinin insan üzerindeki tahakkümünün tarihi.
ÜÇ TARZ-I ŞİDDET: EPİSTEMİK,
ONTO-TEOLOJİK VE METAFİZİK
Gelmek istediğim nokta önemli: Modernitenin insanı tanrılaştıran dünya tasavvuru, Batılıların dünyayı karış karış işgal etmelerine ve cehenneme çevirmelerine yol açtı. Postmodernitenin bir yandan eşyayı, dünyayı, araçları tanrılaştıran; öte yandan hızı, hazzı, abartıyı kutsayan, din dışı kutsallıklar icat ederek
postmodern afyonlarla ([para / güç], [libido / haz] ve [pornografi / algı, imaj ve ayartılarla])
hem insanın geleceğini hem hakikatin geleceğini hem de bütün bunların mucidi Batı’nın geleceğini geri dönüşü zor bir çıkmaz sokağın eşiğine getirip bıraktı.
Moderniteyle başlayan postmoderniteyle bütün dünyada köksalan
Batı uygarlığının zihin, zemin ve zaman idraki,
insanı zihinsiz
zeminsiz / yersiz-yurtsuz
ve “zaman”sız (yani geçmiş ve gelecek zaman duygusunun iptal edilmesi, her şeyin bura’ya ve şimdi’ye hapsedilmesi anlamında
sarmalının tam ortasına fırlattı.
Postkorona sürecinde, bu epistemjik, ontolojik ve metafizik kaosun yol açacağı büyük çatışmalar, köklü sorunlar bekliyor olacak bütün insanlığı...
İNSANIN METAFİZİK KAOSUNDAN BİYOLOJİK / BİYO-GENETİK KAOSUNA...
Önce insanı tanrılaştırıp dünya üzerinde tahakküm kuran seküler modern insan, sonra eşyaların, araçların kölesine dönüştü; önümüzdeki süreçte,
insanın metafizik kaosu, bizzat biyolojik / biyo-genetik kaosuna dönüşecek ve bizatihî insan türünün cinsiyeti ve varlığı bile tehlikeye girecek.
Kapitalist küresel sistem, para, libido ve imaj ağlarının kapanına kıstırdı insanlığı.
Kapitalist küresel sistemin, insanın geleceği, dünyanın geleceği ya da hakikatin geleceği gibi bir sorunu ve sorusu yok.
Tek sorunu var: İktidarını yitirmemek.
Bunun yolu da para, libido ve imaj şeytan üçgeninden oluşan düzenini pekiştirmek, tahkim etmek.
Bunun mümkün olabilmesiyse, insanın, insanlığın geleceği, dünyanın geleceği ve hakikatin geleceği gibi sorular sorma imkânlarını yok etmekten geçiyor...
İnsanlığın sürüleştirilmesi, hız ve haz, ayartı ve tüketimin kölesine dönüştürülmesinden
yani...
Dünya bize gebe, biz hakikate...
Ama biz birbirimizin boğazına çökmekle,
peşinde/n sürüklenmekle,
birbirimize enerji ve kan kaybettirerek Türkiye’yi tehlikeli sulara sürüklemekle
meşgulüz!
Allah akıl, basiret ve feraset versin bize!