Kurban, üç temel hayatî gerçeği bizzat yaşatarak öğretir insana: Hayatı, ölümü ve hakikati.
Kurban, bize hayatın hakikatini de, ölümün hakikatini de, hakikatin hakikatini de, ölüm gerçeği üzerinden hatırlatır. Çünkü ölümü anlayabildiğimiz zaman, hayatı anlayabiliriz ancak.
ÖLÜMÜ ÖLDÜRMEK, HAYATI BİTİRMEKLE SONUÇLANIR
Ölüm, bize hayatın “ne” olduğunu öğretir: Hayat, geçicidir. Ölüm, haktır; biz istesek de, istemesek de emr-i Hak bir gün mutlaka vukû bulacaktır.
Hayatı değerli kılan, hayata anlam katan, insanı da, hayatı da aşkınlaştıran yegâne “hakikat”, ölüm fikri ve gerçeğidir.
Ancak ölümün hakikatini derinlemesine kavrayabildiğimiz zaman, hayata, tabiata, bütün varlıklara hak ettikleri değeri verebilir, hayata anlam katabilir ve ruh üfleyebiliriz.
Bu gerçeği, en iyi gören kişiler, peygamberler, peygamberlerin sahip olduğu ruhtan izler taşıyan büyük sanatçılar ve düşünürlerdir.
Bu nedenle, örneğin, Schopenhauer'ın, ölüm fikrinin, hayatın yegâne şartı olduğunu söylemesi, boşuna değildir.
Özetle... Ölüm fikrinin yitirilmesi, hayatın bitirilmesiyle sonuçlanır.
ÜMMÎLEŞMENİN, ADANMIŞLIĞIN VE AŞKINLAŞMANIN YOL HARİTASI...
Ölüm fikrini ve gerçeğini yitiren insan, hayatın hakikatini kavrama imkânlarını da yitirir: Ölüm, hayatımızı, makro düzlemde bu dünyayla, mikro düzlemde ise, kendi bencilliklerimizle, fetişlerimizle, saplantılarımızla, sonu gelmeyen ve bir türlü tatmin edemediğimiz arzularımızla ve iştihalarımızla sınırlandırdığımız zaman, hayatı da, başka varlıkların hayatını da, kendimizi de bitireceğimizi öğretir bize.
Ölüm fikri, insanın önünde, sonsuz bir dünyanın açılmasına imkân tanır.
İşte kurban, Hz. İbrahim'in ve oğlu İsmail'in kişiliklerinde anıtlaşan adanmışlığın ve arınmanın, teslimiyetin ve ümmîleşmenin bütün zamanlar ve mekânlar için geçerli yegâne yol haritasını sunar bize.
Kurban, bizi ölüm hakikatiyle bilfiil buluşturarak bize ölümü ayne'l-yakîn yaşatır ve hakka'l-yakîn düzeyine ulaştırır bizi: İnsanın melekûtî âlemden getirdiği ama dünyayı ve alışkanlıklarını putlaştırmasından ötürü körelttiği, kapattığı algı kapılarını sonuna kadar açar: İnsanı aşkınlaştırarak insanca bir hayatın ve hakikatin özünün, özsuyunun nerelerde gizli olduğunun şifrelerini sunar bize.
İnsan, kurban'da ölümü bilfiil tecrübe ederek, acıyı, merhameti, sabrı, metaneti, çelik gibi bir direnme gücüne sahip olmayı öğrenir.
Kurban, dünyanın normal hâle getirdiği kötülüklerden, hayata ve bütün varlıklara karşı duyarsızlaştıran kibirden, insanı azmanlaştıran zulümden arınma, meleksileşme ve “ümmîleşme” imkânı sunar insana.
Tabiata, diğer varlıklara, hayvanlara, bitkilere ve bütün insanlara karşı daha şefkatle, daha merhametle, daha adaletle yaklaşma şuuru ve duyarlığı kazandırır...
ÖLÜMSÜZLÜK FİKRİ, NEREDE GİZLİ?
İnsanın ölümü unutması, insandaki ölümsüzlük fikrinin bir göstergesi ve uzantısı aslında. Ölümsüzlük fikri ise, ölüm ötesi hayat fikrinin bir yansıması.
İnsan, ölümsüzlük fikrine ve ölüm ötesi bir hayat olduğu hakikatine, ölüm gerçeğini bihakkın idrak edebildiği zaman ulaşabilir.
Ölüm fikrini yitiren insan, ölümsüzlük fikrini ve ölüm-ötesi hayat gerçeğini yitirmekten de, dolayısıyla hayatın değerini bihakkın idrak edemeyecek bir derekeye düşmekten de kurtulamaz.
Ölüm fikri, insana, hem bu dünya hayatının geçici ve sınırlı olduğunu hem de ruhunda saklı bulunan ölümsüzlük fikrinin izini nasıl sürebileceğini öğretir. İşte kurban, insanı, ölüme yakınlaştırarak, hayata, hakikate, hayatın ve hakikatin sahibi ve kaynağı Hakk'a yaklaştırır.
DÜNYAYI CEHENNEME ÇEVİRENLER, KURBAN FİKRİNDEN YOKSUN OLANLARDIR!
Kurban'ı “hayvan katliamı” olarak görenler, insanı, hayatı ve hakikati yok edecek kapıları sonuna kadar açtıklarını, insanlığı, ölümü öldüren zorbaların zorbalıklarına mahkûm etmekten başka bir şey yapmadıklarını görebiliyorlar mı acaba?
Oysa kurban, hayat demektir, merhamet demektir, hassasiyet demektir, incelik demektir, insanlık demektir ve bütün bu gerçeklerin hakikatine erebilmek demektir.
Kurban şuuru, insanın, ölüm karşısındaki duyargalarını, hayatı ve hakikati bütün boyutlarıyla idrak edebilmesini sağlayabilecek algı kapılarını sonuna kadar açar. İnsanı, şefkat, merhamet ve adalet duygusuyla donatır.
Dünyayı cehenneme çevirenler, ölüm fikrinden, insana ölüm gerçeğini hatırlatacak kurban hakikatinden yoksun kişiler ve bu kişilerden oluşan toplumlar değil midir?
Özetle... İnsan ölümden kaçtıkça, hayattan uzaklaşır; ölüme yaklaştıkça, ölüm gerçeğini idrak ettikçe, yaklaşabilir hayata ve hayatın hakikatine.
TESLİMİYET, ARINMA VE ÜMMÎLEŞME BAYRAMI
Kurban, bize ancak kendimizden geçerek, en değerli şeylerimizden vazgeçerek kendimize gelebileceğimizi öğreten mükemmel bir öğretmendir.
Kurban, ölümü, hayatı ve hakikati kavrayabilmemizi sağlayan bir lütuf ve ihsanıdır bize Rabbimizin. Ancak kurban sayesinde, kurban”la tanık olduğumuz, tanış olduğumuz, hakikatine ve sırrına erebildiğimiz ölüm gerçeği aracılığıyla, bu hayatın sonlu olduğunu, insanca bir dünya inşa edebilmenin yolunun bütün alışkanlıklarımızı terk etmekten; nefsimizi, nefsimizin bencilce arzularını dizginleyebilmekten; hakikati teslim almak yerine, hakikate teslim olarak nefsimizi ve bütün dünyevî şeyleri putlaştırmaktan kurtulabilmekten, kısacası, dünyaya ve nefsimize teslim olmak yerine, Hakka ve hakikate teslim olmaktan, dünyanın ve nefsimizin ayartılarından arınabilmekten geçtiğini öğreten muazzam bir hayat ve diriliş programı sunar bize.
Bu muazzam ümmîleşme ve arınma, hayat ve diriliş programını hissedebilenlere ve yaşayabilenlere ne mutlu diyorum. Teslimiyet ve arınma, ümmîleşme ve bütün varlıklarla bütünleşme bayramınızı tebrik ediyorum.