“Kayıp şehirler” ve uyanışın salâsı

04:009/12/2024, الإثنين
G: 9/12/2024, الإثنين
Yusuf Kaplan

Suriye’de halk isyan etti, muhalifler sonunda Şam'a girdi. Esed ülkeyi terk etti. Ülkede bayram havası yaşanıyor. İsrail’in egemenlik alanını genişletmesine, İsrail-Amerika güdümünde bir kukla rejim tesis edilmesine ve PYD / YPG’nin İsrail-İran güdümünde bir “Kürt devleti” kurulmasına karşı dikkatli olunması hayatî önem taşıyor Türkiye için. Türkiye, eğer uzun soluklu bir strateji geliştirebilir ve tuzaklara karşı teyakkuz hâlinde olursa Türkiye Yüzyılı projesi için bu noktadan itibaren başlangıç

Suriye’de halk isyan etti, muhalifler sonunda Şam'a girdi.

Esed ülkeyi terk etti.

Ülkede bayram havası yaşanıyor.

İsrail’in egemenlik alanını genişletmesine, İsrail-Amerika güdümünde bir kukla rejim tesis edilmesine ve PYD / YPG’nin İsrail-İran güdümünde bir “Kürt devleti” kurulmasına karşı dikkatli olunması hayatî önem taşıyor Türkiye için.

Türkiye, eğer uzun soluklu bir strateji geliştirebilir ve tuzaklara karşı teyakkuz hâlinde olursa Türkiye Yüzyılı projesi için bu noktadan itibaren başlangıç yapmış olur. Türkiye’nin Yahudilerin güdümündeki Amerika’nın, İsrail ve İngilizlerin oyunlarına karşı dikkatli olması gerekiyor.

Bugün sütunumu, MTO’muzun en parlak talebelerinden Mehmet Varıcı hocama ayırdım. Varıcı hoca, nefis bir tefekkür inşa ediyor dört kadîm medeniyet şehrimiz üzerinden. Ve bir matematik hocası olarak MTO’nun herkesi nasıl birinci sınıf bir tefekkür erbabı yapacak bir okul / ekol işlevi gördüğünü gözler önüne seriyor bu kısa ama nefes kesici yazısıyla. Zihin açıcı okumalar…


İNSANLIĞIN RUHUNU DİRİ TUTAN MEDENİYETİMİZİN KURUCU ŞEHİRLERİ

Şehirler kaybolur mu? Bir şehrin ruhu, onu inşa edenlerin adaletinden, hikmetinden ve direnişinden ayrıldığında sessizce yitip gider. Ama her salâ, uyanışa bir davettir.

Şam, Bağdat, Kahire ve İstanbul...

Bu şehirlerin sesi insanlığa uyanış için çalıyor. Duyuyor musunuz?

Şam cesaretiyle, Bağdat hikmetiyle, Kahire direnişiyle ve İstanbul liderliğiyle asırlardır insanlığı ayakta tuttu. Ama hepsinin arkasında Mekke’nin fıtratı, Medine’nin kardeşliği var.

Şöyle bir durup düşünün; bu şehirler olmasaydı insanlık ne hâlde olurdu? Bu coğrafya sadece haritalarda bir alan değil. İnsanlık, her büyük sarsıntıda buraya dönmüş, buradan yeniden doğmuş.

“İcma” ile birleşmişiz, “sünnet” ile yaralarımızı sarmışız, “Kur’an” ile yolumuzu bulmuşuz.

Peki, bu topraklar sadece bizim mi? Hayır. İslam’ın kaideleri insanlığın evrensel değerlerini de koruyor. Bu yüzden buraları kaybettiğimizde sadece Müslümanlar değil, bütün insanlık zarar görüyor.


İNSANLIĞI FITRATINA ÇAĞIRAN AZİZ ŞEHİRLERİMİZ…

Bakın, bu topraklar tarih boyunca hep sınanmış. Haçlı Seferleri, Moğol istilaları, sömürgeci saldırılar, emperyalist oyunlar… Ama bunlar sadece kriz sahneleri olmadı. Selçuklu medreselerinden Ahi Teşkilatı’na, bilimden sanata kadar her alanda yeniden dirilişlerin kaynağı oldu. Hz. Ömer’in “Adalet mülkün temelidir.” anlayışıyla imar edilen coğrafyadan bahsediyoruz. Bu topraklar ki, zulme karşı “Dur!” ihtarını adaletin mihenk taşı yapmış.

Bugün ne yazık ki bu topraklar yine tehdit altında. Siyonizm Kudüs’ü hedef alarak hem maddî hem manevî mirasımızı yok etmeye çalışıyor. Kudüs, Hz. Ömer’in adaletiyle çağımıza kadar korunmuş kutsal emanet iken, şimdi bu mirası tahrip etmek istiyorlar.

Peki, bu sadece bir şehir meselesi mi? Elbette değil. Kudüs, insanlığın fıtratına dönüş çağrısıdır. Bu yüzden bu mücadele, taş atan bir çocuğun öfkesi kadar saf ve güçlüdür.


EHL-İ SÜNNET’İ TAHRİF EDEREK İSLÂM DÜNYASINI TAHRİP ETMEK İSTİYORLAR!

Emperyalizm ise bambaşka bir hikâye… Bölgeyi parçalayıp kaynaklarını sömürmek, halkların hafızasını silmek için her yolu deniyorlar. Mezhep temelli Şia yayılmacılığı da aynı derecede tehlikeli. Ehl-i Sünnet’in mirasını tahrif ederek bölgeyi ayrışmalara sürüklüyorlar. Sizce bu ayrılıklar kime hizmet ediyor?

Peki, buradan nasıl çıkacağız? Allah bize yol göstermiş: “İyilik ve takvâ hususunda yardımlaşın, günah ve haksızlık yolunda yardımlaşmayın.” (Maide, 2).

İşte formül burada. Şam yeniden cesaretiyle kılıç kuşanmalı, Bağdat yeniden hikmeti hatırlamalı, Kahire yeniden Ehl-i Sünnet’in kalesine dönmeli, İstanbul yeniden tevhidin sancaktarlığını üstlenmeli. Her bir şehir kendi rolünü hatırladığında, bu zincirin halkaları yeniden birleşecek.


İNSANLIĞIN UMUDU DÖRT ŞEHİR: ŞAM VE BAĞDAT, KAHİRE VE İSTANBUL

Son günlerde Suriye’de yaşanan hareketlilik, umutlarımızı yeşertiyor. Belki bu dirilişin ayak sesleridir, kim bilir? Ama bunun sadece bir temenni olarak kalmaması için hepimizin üzerine düşeni yapması şart. Birlikte hareket edersek, bu dört şehir insanlık için yeni bir başlangıç olabilir.

Bu topraklar sadece kara ve denizlerin kesişim noktası değil; aynı zamanda medeniyetin kalbi. Tarih boyunca kara hâkimiyetini elinde tutan güçler burayı inşa etmiş. Denizden gelen yıkıcı dalgalara karşı ise hep direnmişiz. Bugün de bu coğrafya, İslam’ın rehberliğinde insanlığı kurtaracak bir maya olmaya hazır. Ama o mayayı harca katacak olan biziz.

Son olarak size şunu sormak istiyorum: Bu dört şehri sadece nostaljik bir hatıra olarak mı görmeliyiz, yoksa insanlığın geleceğini şekillendiren bir çekiç ve örs olarak mı? Bana sorarsanız, kesinlikle ikincisi. Şam, Bağdat, Kahire ve İstanbul… Bu şehirlerin her biri, insanlığın adaletini dövecek güçlü bir çekiç, yeni bir medeniyetin şekilleneceği sağlam bir örstür. Ama unutmayalım, bu çekiç ellerimizde sessizce durursa, ne bir ses yükselecek ne de bir pusat dövecektir. O sesi biz çıkarmalı ve pusatı biz dövmeliyiz; çünkü bu, sadece bizim için değil, insanlığın huzuru ve adaleti için bir zarurettir.

#Suriye
#uyanış
#Yusuf Kaplan