Batılılar, bütün diğer dinleri fosilleştirdiler ama İslâm’ı fosilleştiremediler.
Bu nedenle İslâm’ı içerden “çökertmek” için iki asırdır -özellikle akademide- İslâm’ın protestanlaştırılması projesinin temellerini atıyorlar...
Bu proje, son çeyrek asırdır da, bir yandan Vehhâbîlik / Neo-selefîlik üzerinden hâricî mantığının icat edilmesi, dolayısıyla İslâm’ın terörle özdeşleştirilmesi, buna mukabil olarak, müslüman toplumlara, daha kolayca kabul ettirebilecekleri protestanlaştırılmış, peygambersiz bir İslâm anlayışının yerleştirilmesini amaçlıyor...
Tam böylesi bir zaman diliminde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İslâm’ın güncelleştirilmesi” ifadesi, İslâmî kesimlerde büyük bir tedirginliğin oluşmasına yol açtı.
Asıl tehlike, hâricî mantığının icat edilmesi değildir. Bu görülen ve mücadele edilebilecek bir sorundur. Görülemeyen asıl uzun vadeli tehlike, ölüm (hâricî mantığı) gösterilerek, müslüman kitlelerin sıtmaya (protentanize / reforme edilmiş, peygambersiz sahte bir İslâm anlayışına) razı ve mahkûm edilmesidir; böylelikle İslâm’ın dönüştürülmesi ve dize getirilmesidir.
Selefsizlik demek olan neo-Selefilik üzerinden hâricî mantığının, dolayısıyla DEAŞ türü terör örgütlerinin icat edilmesinin nedeni, protentanlaştırılmış İslâm anlayışının zemininin oluşturulması, önünün açılmasıdır. 20 küsur yıldır dikkat çekiyorum bu tehlikeye.
Terörle özdeşleştirilen hâricî mantığına dayalı İslâm anlayışı veya algısı, bütün dünyanın İslâm’dan nefret etmesini sağlamaya dönüktü ve bunu başardı Batılılar.
Protestanlaştırlmış İslâm anlayışı ise İslâm’ı hayattan (hayatın her alanından) uzaklaştırıp bireysel bir inanç meselesine indirgemeyi, ehlileştirmeyi ve hormonlu müslümanlar icat etmeyi hedefliyor...
Erdoğan’ı iyi tanıdığımı sanıyorum: Yüreği yangın görüne dönmüş biri o. Bütün mazlumların yükünü sırtında taşıdığı bilinciyle nefes alıp veren biri.
Bu ülkenin, medeniyet coğrafyamızın ne tür büyük travmalarla boğuştuğunun farkında olan biri.
Kendimizi toparladığımız zaman, insanlığı toparlayacak bir büyük yolculuğa soyunabileceğimizin, insanlığın bize, hakikat medeniyetinin hakikatli çocuklarına gebe olduğunun şuûrunda olan biri.
Erdoğan’ın ilk günkü açıklaması, sorunlu bir açıklamaydı, bunu kendisi de görecek ve düzeltecektir, dedim ve ikinci gün, yaptığı konuşmayla meseleye açıklık getirdi.
Tayyip Bey, benim makam-mevki, para-pul gibi düşük hesapların peşinde olmadığımı bilir. O yüzden söylediklerimi, hakikat neyse, o olduğu için söylediğimi de bilir.
İslâm’la hiç bir sahici ilişkisi olmadığı hâlde, uluorta İslâm’ın reforme edilmesi gerektiğini söyleyen sığ ve ezberci kişilerin ağzına pelesenk oldu bu açıklama.
İkinci olarak, toplumun kendisini yürekten destekleyen geniş kesimlerinde, modernistlerin, dolayısıyla protestanlaşma projesinin önü mü açılıyor acaba, diye bir tedirginliğin oluşmasına neden oldu.
Üçüncü olarak, her bakımdan kendisini destekleyen, 15 Temmuz gecesi daha 22.00 sularında meydanları dolduran insanlara öncülük eden ilim adamlarının ötekileştirilmesi, bu geniş kitleleri fenâ hâlde üzdü.
Elbette ki, bazı hocaların yaptığı bazı açıklamalar, İslâm’a hiç bir şekilde faydası olmayacak, İslâm’ı ayağa düşüren hatta zarar veren, gençlerin İslâm’dan soğumasına, deizm çukuruna yuvarlanmasına yol açan sorunlu açıklamalar. Erdoğan, bu Hocaları davet edip ikaz edebilirdi. Böylelikle kendisine gönül vermiş kitleleri tedirgin etmemiş olurdu.
Erdoğan’ın da, istikamet üzere olan hocaların da, diyanetin de yıpratılmaması gerekiyor.
Birileri 28 Şubat sürecine benzer bir ortam oluşturmak, operasyon çekmek istiyor olabilirler.
Fikirlerine katılın katılmayın, İhsan Şenocak’ın ardından Nureddin Yıldız’ın linç edilmeleri, sonra da resmen görevden uzaklaştırılmaları, yargılanmaları “acaba birileri 28 Şubat benzeri bir operasyon mu çekiyor?” kuşkusunu uyandırıyor.
Ayrıca geniş kitlelerde Ehl-i Sünnet’e karşı bir tavır mı, geliştiriliyor, korkusu da var. Erdoğan, “marjinal hocalar” dedi ama birilerinin Erdoğan’a, bu hocaların marjinal değil Ehl-i Sünnet’in, ana omurganın temsilcileri olduğunu, yapılan çıkış’ın Ehl-i Sünnet düşmanlarının ekmeğine yağ sürdüğünü hatırlatması gerekiyor.
Bu tartışmalar, fitne ateşini körüklemekten, bizi asıl meselelerimizle uğraşmaktan alıkor.
Cuma günkü yazımda, düşmanı içerde aramayalım, düşman dışarıda; içerde kenetlenmeye ihtiyacımız var, demiştim. Erdoğan’ın doğal tabanını yabancılaştırması, ötekileştirmesi, bu sahipsiz kitleleri hayal kırıklığına uğratması sonucunu doğurabilir.
Bırakınız İslâmî kesimlerin yabancılaştırılmasını, ötekileştirilmesini, toplumun bütün farklı kesmlerinin kenetlenmesi, kucaklanması gereken kritik ve çok yönlü bir varoluş savaşı veriyoruz içerde ve dışarda.
Hunharca gerçekleştirilen Özgecan cinayeti sonrasında, Özgecan’ın Alevî kökenli babasının şu bilgece sözü hepimiz için kılavuz olmalarıdır: “Anadolu, Nuh’un gemisidir.”
Yerim kalmadı. “İslâm’ın güncellenmesi” meselesini yarınki yazıda işleyeceğim.
Ama yarınki yazıya giriş cümleleriyle bu yazıyı sonlandırayım:
Önce birbiriyle irtibatlı, zihnimizi açacak üç cümle:
1-Çağı tanıyamazsanız, tanımlanırsınız. Tanıyamadığınız bir çağı değiştirme iddiasında bulunamazsınız.
2-Kendi dünyanızı başkalarının kavramlarıyla, başkalarının bakış açılarıyla kuramazsınız.
3-Bütün insanlığı ilgilendirecek evrensel cümleler kurmak zorundayız.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.