İnsan araçları kullanacağına, araçlar insanı kullandığı için dünya cehenneme döndü!

04:007/08/2020, Cuma
G: 7/08/2020, Cuma
Yusuf Kaplan

Dünyanın çivisi çıktı.Cehenneme çevrildi dünya.Araçları amaçların önüne geçirdiği, güç üreten araçların, gücün kulu-kölesi olduğu için insan olma özelliklerini yitiriyor, barbarlaşıyor ve dünyayı yaşanamaz bir cehenneme çeviriyor ağ’daş insan.İnsan araçları kullanacağına, araçlar insanı kullanıyor.İnsanlığın başına gelebilecek en büyük ontolojik felâket bu: İnsanın amaçlarını yitirmesi, araçları amaçlarının önüne geçirmesi ve bunu da ilerleme, gelişme olarak görebilecek kadar körleşmesi, çölleşmesi,

Dünyanın çivisi çıktı.

Cehenneme çevrildi dünya.

Araçları amaçların önüne geçirdiği, güç üreten araçların, gücün kulu-kölesi olduğu için insan olma özelliklerini yitiriyor, barbarlaşıyor ve dünyayı yaşanamaz bir cehenneme çeviriyor ağ’daş insan.

İnsan araçları kullanacağına, araçlar insanı kullanıyor.

İnsanlığın başına gelebilecek en büyük ontolojik felâket bu: İnsanın amaçlarını yitirmesi, araçları amaçlarının önüne geçirmesi ve bunu da ilerleme, gelişme olarak görebilecek kadar körleşmesi, çölleşmesi, ruhsuzlaşması...

İNSANIN ÖZGÜRLEŞMESİ, BAĞLARINI DEĞİL, BAĞLARININ SIRLARINI ÇÖZMESİYLE MÜMKÜN

Neden böyle oluyor peki?

İkincisi de, başka türlüsü mümkün mü?

Bunun için, en temelden, varlığın kendisinden başlamamız, insanın nasıl bir varlık olduğu meselesine açıklık kazandıracak felsefî bir yolculuk yapmamız gerekiyor...

İnsan, bağlı, bağımlı bir varlık.

İnsanın özgürleşmesi, bağ’larını çözmesiyle değil, bilakis, bağlarının sırlarını çözmesiyle gerçeğe dönüşebilir.

İnsanın alıp verdiği nefes kendi elinde değil: Nefes bir bağdır; bu bağı çözdüğü zaman, insan ölür; marifet, bu bağ’ın sırlarını çözmektir.

İnsan, nâ-tamam bir varlıktır; kendi kendine yeter, kusursuz bir varlık değildir.

O yüzden, tek başına yaşayamaz insan.

Kusursuz bir varlık gibi hareket ettiği andan itibaren, insanı bağlayan başka bağların, nefsinin, arzularının, dünyanın kölesi olmaktan kurtulamaz.

Bağ’ın, dolayısıyla bağlılığın ne anlam ifade ettiğinin sırrını nasıl çözeceğiz ve özgürleşme yolunda nasıl bir mesafe katedeceğiz, o hâlde?

Işık’a ulaşarak; bunun için de aşk’ı yaşayarak, firak ateşinde yanarak...

Burada, fiilî bir durumdan, fizikî bir hâlden sözediyorum. Bu hâli yaşayarak, kendimize ulaşmamızın, kendimizi bulmamızın ve kendimizi aşacak bir noktaya vâsıl olabilmemizin yol haritasından...

IŞIĞA ULAŞMANIN YOLU: AŞK ÇİLESİ VE FİRAK ATEŞİ

Işık, aşk’la kâim, firak ateşiyle dâimdir.

Firak ateşinde yanmayan insan, aşkı bilemez, ışığa ulaşamaz; hiç bir zaman kendi olamaz, kendini bulamaz ve yolculuğa çıkamaz.

İnsan, kendini, öteki’nde bulur. Farklı olan’da.

Farklı olan, insan için ayna işlevi görür: Kişi, yaratılışı gereği, azman bir nefs’le yaratılmış olduğu için aynaya bakmak istemez.

Korkar ayna’dan.

İşte “öteki”, “farklı olan”, kişi için kendine bakması, kendini anlaması, kendini farketmesi, kendine gelmesi ve yolunu bulması için Rahmân’ın -rahmeti gereği- insana lûtfudur.

Farklı olan, öteki’dir.

İşte bu “öteki / fark” bir imkân olarak insana Allah tarafından ihsan edilmiştir.

İnsan, işte Allah’ın bu ihsanını farkettiği ölçüde ve oranda insanlaşır, beşerlikten insanîliğe ulaşır; melekûtî âlemden süt emen meleksi melekelerle donanır.

ULÛHİYET EMANETİ, UBÛDİYET EMNİYETİ VE DÜZENİ

İnsana yüklenen emanet, emniyeti (=adaleti, hakkaniyeti...) tesis etmektir yeryüzünde.

Emniyet, bütün varlıkların kendileri olmaları, yerlerini bilmeleri ve yerlerini bulmaları demektir.

Emanet ancak ubûdiyet / kulluk şuuruna ermekle, emniyet de kulluk şuurunu hilâfet bilinciyle hayata ve harekete geçirmekle gerçeğe dönüştürülebilir.

Ubûdiyet şuurunun hayata ve harekete geçirilmesi, yalnızca ulûhiyet bilincine ulaşıldığı zaman imkân dâhiline girebilir.

Ulûhiyet, yegâne farklı olan’dır, yegâne öteki’dir, yegâne ğayrı’dır.

Kişi, ilâhî olan’ın izdüşümlerini, ilâhî olan’ın yarattıklarında görebilir.

Asıl mesele, “li-teârefû” (tanıma, kendi farkının farkına vararak niçin yaratıldığını idrak etme) sırrına ulaşabilmektir.

Tanıma melekeleri edinmek, tanıma melekelerini farklı olanı fark ederek, farklı olan’ın farkını idrak ederek kendi farkını farketmektir: Böylelikle tefrik melekeleri kazanabilmek, zamanla, fârûk olabilmek, Furkan’ın özelliklileriyle donanabilmek.

KUR’ÂN OKUMAK, FURKAN OKUMAYI OKUMAK İÇİNDİR...

Kur’ân, ulûhiyetin yarattığı varlıkların varediliş hikmetlerine nüfûz edebilme melekesi kazandırır mümine.

Kur’ân oku/n/mak içindir.

Furkan’sa hem Kur’ân’ı okumak hem de okumayı okumak için.

İnsan, ulûhiyet bilincine ulaşarak ubûdiyet şuuruyla hareket etmeye başladığı zaman, aşkı yaşamaya, firak ateşinde yanmaya, ışık’a ulaşmaya başlar.

İnsan, bağımlı / nisbî bir varlık olduğunu ancak o zaman iliklerine kadar yaşar.

İnsan, ancak neye intisap edeceğini / bağlanacağını ancak o zaman bihakkın idrak eder.

İnsan, dünyaya bağlandığı, nefsinin ağlarına takıldığı, arzularının kulu-kölesi olduğu zaman, geçici ve ayartıcı ağ’lar insanı kölesi yapar.

Dünya da, nefsi de, arzuları da hakikate ulaşma sürecinde araçlarıdır insanın.

İnsanın amacını bildiği, nisbî bir varlık, yaratılmış bir varlık olarak yalnızca Mutlak Varlık’a bağlandığı zaman araçların ayartılarının kulu kölesi olmaktan kurtulur; yalnızca Yaratıcı’nın önünde boyun eğer, ancak o zaman özgürlüğüne kavuşur.

İnsanın, eşiğine sürüklendiği ontolojik felâketten kurtulabilmesinin ve özgürlüğüne kavuşabilmesinin tek yolu var: Araçların kölesi olduğunu farketmesi; bunun için de bağımlı bir varlık olduğunu idrak etmesi, Yaratıcı’dan başka hiç bir araca, varlığa boyun eğmemesi ve hakkıyla özgürleşmesi.

Ancak o zaman insan farkını farkedecek, farklı insanların farklılığına saygı duyacak, farklı insanların dünyalarının farklılıklarından nasıl beslenebileceğini kavrayacak, yaşanabilir bir dünya inşa edebilmek için firak ateşini yakacak, aşk ateşinde yanacak ve insanlığı aydınlatacak ışığa ulaşacaktır. Vesselâm.

#Kur'an
#Furkan
#Uluhiyet