Bu ülke bağımsız değil. Bu ülkede “ipler” bu ülkenin çocuklarının elinde değil hâlâ!
Ülkede son yarım asırdır yaşanan, zaman zaman şiddet boyutlarına ulaşan
nın nedeni burada gizli: Bu toplumun
dışarıdan askerî darbelerle, içeridense hem Batı’dan aşırılan, tepeden dayatılan laik hukuk rejimiyle önünün kesilmesinde
üstelik de sığ, kaba-saba pozitivist ve zihni dondurucu eğitim sistemiyle zihninin uyuşturulmasında ve körleştirilmesinde yani!
Yeni anayasa tartışmaları bağlamında zihin ve ufuk açıcı olacağını umduğum bir dizi yazı yazacağım. Beş yıl önceki bir yazımla, başlamak istiyorum bu tartışmaya.
TÜRKİYE’DEKİ HUKUK SİSTEMİ EMPERYALİSTTİR!
çağın cins adamlarından biri. Bizi, çağın ağlarına karşı teyakkuza çağıran, çağın zihinsel ağlarını, bilinçaltının labirentlerinde yolculuk yaparak kırma çabası gösteren bir cins adam.
Guattari, “bütün dilbilcimciler, emperyalisttir!”
der ve bu aforizmasını şöyle izah eder:
“Dilbilimciler, dilin her şeyi açıklayabileceğini söyleyerek, dili öldürürler.”
Guattari’nin dilbilimciler ve dil konusunda söylediklerini
Türkiye’deki laik-pejmürde hukuk sistemine
aynen uyarlayabiliriz.
Türkiye’deki laik hukuk sistemi “emperyalisttir”!
Üstelik de Batılı emperyalistlerin kölesi katmerli bir emperyalizmdir bu!
“Emperyalisttir”; çünkü
Türkiye’de her şey laik hukuk makinasının esareti altındadır
ve hukuk sistemi,
halkın iradesinin yansıdığı
yegâne kurumlar olan
yasama ve yürütme üzerinde de tek hükümrandır; demoklesin kılıcı gibi durmaktadır.
BU ÜLKEDE HUKUK “KRAL”DIR,
HUKUK SİSTEMİ İSE “KRALLIK”!
Bu ülkede, görünüşte, kral da, krallık da yok! Ama gerçekte, bu ülkede hukuk, “kral”dır; hukuk sistemi ise “krallık”!
, bu milletin çocuklarına düşman muamelesi yapmışlardır! Türkiye’nin -paşa keyifleri nasıl istiyorsa öyle hareket eden-
hukuk krallığının krallarının “astığı astık, kestiği kestik”tir!
O yüzden bu ülkenin ruh köklerinin yegâne temsilcileri âlimleri, öncü isimleri, hukuksuz hukuk krallığının kralları tarafından
İstiklâl Mahkemeleri’nde yargısız infazla idam sehpasına
gönderilmiştir!
O yüzden, bu ülkenin önünü açan, yarma harekâtları yapan, hayatlarını
ları bitirmeye adayan, kendilerini milletin geleceği için “yakan” devlet adamları, hukuksuz “hukuk krallığı”nın “kralları” tarafından “yargısız” idam sehpasına gönderilmiştir.
MENDERES’İN İDAMA GİDERKEN SÖYLEDİĞİ TARİHÎ SÖZLER...
Bu ülkenin hukuksuz hukuk krallığının kralları tarafından “yargısız infaz”la idam edilen “Menderesler”i, bu hakikati iyi bildikleri için, kefenleriyle dolaştılar bu ülkede! Kefenleriyle ölesiye hizmet ettiler, hâlen de ediyorlar bu millete! Bu milletin makus talihini yenmek, önünü açmak, tarihî yürüyüşünü yeniden başlatmak için...
Millet, onca çile, onca yargısız infazdan sonra dostunu, düşmanını çok iyi biliyor artık.
O yüzden
Menderes, idam sehpasına giderken,
şu tarihî sözleri söyleyebilmiştir:
“Bir Menderes gider, bir Menderes gelir. Halkın vicdanını susturamazsınız. Bu millet kendisine hizmet edeni unutmaz. Ben sussam, millet susmaz, vicdan susmaz, hakikat susmaz.”
“Canımıza kastedenler, belki canımızı alabilirler ama bizi milletin kalbinden atamazlar.”
“Allah, bu memleketi zalimlerin hışmından korusun; fitneye, fesada fırsat vermesin. Bu bayrağı rüzgârsız bırakmasın. Gönül yolculuğuna çıkarken hakkınızı helal edin!”
AYM, “NE İŞE” YARAR VE NEDEN LÂYÜSEL’DİR?
Türkiye’de zihni körleştiren berbat bir akıl tutulması yaşanıyor:
İnsanlar, ölüleri bile yarıştırıyor!
Bu, bir toplumun vicdanının susması, donmasıdır!
Benzer bir
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) konumu ve kararları konusunda da yaşanıyor: AYM’nin verdiği kararlar, ideolojik / siyasî kamplaşmalara göre yargılanıyor:
Verilen karar, bir tarafın hoşuna gidiyorsa, alkışlanıyor; yoksa yuhalanıyor!
Daha da traji-komik olansa şu: Dün AYM’nin kendi taraftarları hakkında verdiği olumsuz kararı yuhalayanlar, bugün olumlu bir karar vermişse, alkışlıyorlar!
Akıl tutulması değil de, nedir bu?
Oysa
asıl sorun, bizatihî mevcut hukuk rejiminin varlık nedeni ve işletiliş biçimi! Tartışılması, konuşulması gereken asıl yakıcı sorun bu
ama kimse oralı bile değil!
Şunu görelim artık: Bu ülkede, Anayasa Mahkemesi, “lâyüseldir”: Aldığı kararlar, sorgulanamaz ve tartışılamazdır!
Hukuk diktası, hukuk rejiminin tanrılaştırılması: Milletin, laik hukuk örgütleri tarafından esir alınması, iradesine ipotek konulması, hiçe sayılması!
Millet iradesine karşı “sorumsuz”, “lâyüsel” bir kurum, kime ve hangi güce karşı sorumludur, “ne işe yarar” öyleyse, diye sormak boynumuzun borcudur!
Dahası,
böyle bir kurumun, türlü güçler tarafından Türkiye’nin altını oyacak şekilde kullanılmamasının hiçbir garantisi de yoktur.