Almanya ve Hollanda’ya yaptığımız seyahatimize dâir Ayşe Akdağ kardeşimizin akıcı, leziz kalemiyle yazdığı izlenimlerimizin son bölümünü paylaşıyorum bugünkü yazıda.
Talebe kardeşlerle, hızla bir şeyler atıştırıp, üç araçla 21.30'daki Herborn Hacı Abdülkuddüs Camii'ndeki konferansa yetişmeye çalışıyoruz. Yolda müthiş bir sis var, göz gözü görmüyor. Araçlarla takipleşerek gidemiyoruz. Hocamız, "Bu siste konferansa gitmek büyük bir devrim, farkında mısınız?" diye soruyor. İlerledikçe, yavaşlamak zorunda kalıyoruz. Camiden üst üste telefonlar geliyor: "Cemaat bir yere ayrılmadı, sizi bekliyor!" Sisli havanın yoğunluğundan biraz gecikiyoruz. Yolculuk boyunca yaşadığım duygu yoğunluğunu anlatamam. Rabbimiz, öyle güzel ayarlamış ki, bu saati ve ortamı.
Cami, gençlerle dolmuş. Her biri, "Bir şey öğrenebilir miyim Yusuf Hocadan?" diye can kulağıyla konferansı dinliyor. Hanım kardeşlerin kalabalık olmaları dikkatimizi çekiyor. Yusuf hocamız, gençlere hitap ediyor ve "Önce kendimize çeki düzen vermeliyiz," diyor. Onlara büyük cihattan bahsediyor. "Büyük cihat nedir, bilir misiniz?" diye soruyor. "Kişinin kendi nefsiyle savaşmasıdır," diyor.
"Enfüste" ve "âfakta" yolculuk yapacaksınız âyetini hatırlatıyor. Yani, enfüste: içe doğru ve sonra dışa doğru: âfakta yapılan yolculuğa değiniyor. "İçe olan yolculukta, önce kendinize çeki düzen vereceksiniz. Kendinizle hesaplaşacaksınız," diyor.
Ve "İçinde bir dünya inşa edemeyen, dışında bir dünya kuramaz" cümlesini kuruyor.
Sonra, Hz. Mevlana'nın pergel metaforundan bahsediyor. "Pergelin sabit ayağını İslâm'a basacaksınız; pergelin hareketli ayağıyla bütün dünyalara, kültürlere ve medeniyetlere açılacaksınız," diyor. Bu pergel metaforunun kaynağının, Fussilet Suresi'nin 53. ayeti olduğunu hatırlatıyor.
Saatler geçiyor, fakat gençler zamanı unutuyor. Hakikat şarkısının bestelendiği bu cümlelerde, kardeşlerimiz kendilerini buluyor. Sadece gençler değil, ruhları genç olan amcalar dahi bu bestenin içinde yer almak istiyorlar. Ve bunları anlatırken, "Ahlâk her şeyin başı ve sonudur," diyor Yusuf Hoca. Ahlâk eğitiminde yegâne örneğin, Hz. Peygamber'in (sav) yaşantısı, sözleri ve üslubu olduğunu söyleyerek tamamlıyor cümlelerini.
Buradan ayrılırken, gençlerin yoğun ilgisi dikkat çekiyor. Bir genç kardeşim yanıma gelip, "Bu program ve Yusuf Hoca'nın konuşması çok güzeldi abla," diyor ve MTO'ya nasıl kayıt olabileceğini soruyor. O an, çekilen onca yolun ve çilenin nasıl rahmet'e dönüştüğünü görüyorum. Kim bilir, daha hangi köyde, hangi şehirde, hangi ülkede yol gösterilmesini bekleyen kardeşlerimiz var, diye düşünmeden edemiyorum.
Pazar günü, kitap fuarı başlamadan önce Frankfurt şehrinin izlerini sürmek için yola koyuluyoruz. Frankfurt şehrini izlemek için 200 m yüksekliğindeki Main Tower binasının en üst katına çıkmamızla inmemiz bir oluyor. Yoğun sisten bir şey göremiyoruz. Ardından rotamızı, Prof. Dr. Fuat Sezgin Hoca'nın nefes alıp verdiği yere doğru çeviriyoruz. Pazar günü olduğu için Arap İslam Bilim Tarihi Enstitüsü kapalı.
Bir dahi olan Fuat Sezgin Hocanın, 27 dilden 1300 cilt kitabı hazırladığı bu mekânın, fikir ve oluş çilesini çektiği bu havanın nefesini soluyoruz. Yusuf Hocamızla anın videosunu çekiyoruz. Yusuf Hocamız, "Bakın cadde önce Beethovenstraße ile başlıyor, sonra dönüyorsunuz, Westendstraße geliyor. Dönmeye devam ettiğinizde burada, Fuat Sezgin Hoca'nın nefes aldığı yere geliyorsunuz," diyor. "Bu, bizim Almanya kampı için düşündüğümüz kamp adının sembolü," diyor. "Batıdan doğuya doğru bir dönüş. Alman dehası ve İslam'ın ruhu. Bu kadar olur," diyor ve biz rotamızı yeniden kitap fuarına çeviriyoruz.
Talebelerden mesaj üstüne mesaj geliyor. Uzaktan gelen Gülsüm Abla, akşam konferansa katılan Hatice Abla, Ömer Faruk Kardeş, Serpil Abla, Enes Kardeş ve hocamızı uzaktan ve yakından görmeye gelen yoğun bir kalabalık karşılıyor.
Biraz sonra konferans başlıyor ve Yusuf Hocamız, güzel Müslüman'ın tarifini veriyor.
"Müslüman, girdiği yere şeklini ve ruhunu veren kişidir. Biz teslim bayrağı çekmedik." Bunun için, bölgenin kaderini değiştirebilecek kuşakların ve insanların yetiştirilmesi gerektiğini söylüyor. Her şeyin hayal kurmakla başladığını anlatan Yusuf Hoca, "Hayalleriniz yoksa başkalarının hayallerinin kölesi olmaktan kurtulamazsınız," diyor. Ve tevazua işaret ediyor: "Kendinizi küçümsemeyin ama dev aynasında da görmeyin," diyerek dengenin önemine dikkat çekiyor.
Bu anları telefona kaydederken, Yusuf Hocamızın dikkatle dinlendiğini görünce, İslam'ın kuşatıcı ve kucaklayıcı bir din olduğunu hissediyorum. Saatlerin kavuşmalara gebe olduğu kadar, vedalara da gebe olduğu geçiyor aklımdan. Konferans sonrası hocamız, son kitaplarını imzalıyor. Yoğun bir kalabalık, hem muhabbet etmek hem de kitap imzalatmak için sıra bekliyor. Fuara davet ettiğim arkadaşlarımı görünce mutlu oluyorum.
Edingen konferansına çıkmadan önce, Yusuf Hocamız babama kitabını imzalıyor. Muharrem Hocamız, o anın videosunu çekiyor. Bunu çok sonradan öğreniyorum. Babam ve hocam bir arada. Bu duygu tarif edilebilir mi, bilmiyorum. Bir tarafta sizi büyük emeklerle büyüten babanız, diğer tarafta size büyük emeklerle yol gösteren hocanız. Gülümsemeye çalışıyorum fakat o an içimdeki gözyaşlarımı tutamıyorum.
Hocam kitaba roman yazıyor diye düşünüyorum. O yazının aslında roman olmadığını, bir duanın, bir emeğin ve bir çilenin eseri olduğunu iyi biliyorum.
Artık rotamızı Edingen şehrine çeviriyoruz. Bahar Hanım kardeşin organize ettiği konferansa doğru yol alıyoruz. Kapıda, bizi İsa Bey kardeşle birlikte büyük bir kalabalık karşılıyor. Özenle hazırlanmış bir program. İnsanlar yerlerini almış, nezaket gösterip ön masanın birini bizim için boş bıraktıklarını görüyorum ve mahcup oluyorum.
Yusuf Hocamız müminin tarifini yapıyor: "İman, güvenmek; mümin, güven veren kişi demektir," diyor. Mümin'in sadece Allah'a güvenen kişi olmadığını, aynı zamanda Allah'ın kendisine güvendiğini bilen kişini olduğunu söylüyor.
Bu muhteşem hadis öyle dikkatle dinleniyor ki, Yusuf hocamız kardeşlere isimleriyle hitap edip, "Ne güzel dinliyorsunuz," diyerek iltifat ediyor.
Yusuf hoca, "Biz yok olursak, İslâm tarihten çekilir," diye haykırıyor ve "Bunun vebalini ödeyemeyiz," diyor. Her insanın eşref-i mahlûkat olarak yaratıldığını ve bu yüzden Müslümanların, zulmün nereden ve kimden geldiğine bakmaksızın, her zaman mazlumun yanında olan kişi olduğunu söylüyor. Herkesin dininin kendisine olduğunu ve bizi ilgilendiren şeyin, kişinin, kendine çeki düzen vermesi gerektiğini ifade ederek konferansını en önemli cümleyle tamamlıyor hocamız:
"Şikayet etme, bir hikâye inşa et."
Buradan, talebe kardeşlerimizle Mannheim şehrinde hep birlikte yemek yiyerek, kardeşlerimize veda ediyoruz. Konferans alanına gelmeden önce, bir şey yemediğimiz aklıma geliyor ve hocamızın yemekten, içmekten vazgeçerek nasıl program yaptığına şahit oluyorum. Ailesinden, sevdiklerinden uzakta, yemeden ve içmeden, gece ve gündüz demeden, hiçbir karşılık beklemeden koşturan değerli hocamızla ve kıymetli yol arkadaşlarıyla, bir iki saatlik dinlenme sonrası havalimanında vedalaşıyoruz.
Bitmesin, zaman bereketlensin diye dua ettiğimiz saatler doluyor. Bu dünyanın vedaların ve ayrılıkların yeri olduğunu düşünüyorum. Asıl kavuşma yurdunun ise ahiret olduğunu düşünerek, belki bir başka yolculukta Rabbim bizi tekrar bir araya getirir diye içimden dua ederek, uğurluyorum yolcularımızı.
Kardeşlik ve muhabbet dolu bu güzel yolculuğa dahil olmama izin veren değerli Yusuf Kaplan hocama; ailelerinden uzakta, hocamızla onca mesafeyi kat eden ve en güzel yol arkadaşlığını yapan Muharrem Kartancı hocama, Büşra Uçur kardeşime ve Hamburg'a kadar bize eşlik eden eşi Ömer Uçur ağabeye, Ersin Gülşen ağabeye ve Hamburg'dan İsmail Özer ağabeye yürekten teşekkür ediyorum. Rabbim yolunuzu ve bahtınızı açık eylesin, sizlerden ebediyen razı olsun. Vesselam.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.