Her Hira bir inkılaptır; her ev bir Hira!

04:0013/04/2020, Pazartesi
G: 13/04/2020, Pazartesi
Yusuf Kaplan

Evini Hira’n yapabiliyor musun? Hira’n yani mağaran: arındığın, dirildiğin, kendine geldiğin yurdun, umudu bulduğun ufkun?Mağara’na yani inzivaya kapanarak kendini, hakikati keşfe çıkabiliyor musun?Ümmîleşebiliyor musun; kalbine yani evine yani kendine dönebiliyor musun?JOHN BERGER’IN EVLERİ, GÖZLERİ VE KALBİJohn Berger’i bilir misiniz?Görme biçimlerimizi silbaştan değiştiren, ayarlayan, kuran, yeniden oluşturan adam.Yakınlarda öldü. O öldü, dünya körleşti; görme melekelerini çoktan yitirdiği için!Gören

Evini Hira’n yapabiliyor musun? Hira’n yani mağaran: arındığın, dirildiğin, kendine geldiğin yurdun, umudu bulduğun ufkun?

Mağara’na yani inzivaya kapanarak kendini, hakikati keşfe çıkabiliyor musun?

Ümmîleşebiliyor musun; kalbine yani evine yani kendine dönebiliyor musun?

JOHN BERGER’IN EVLERİ, GÖZLERİ VE KALBİ

John Berger’i bilir misiniz?

Görme biçimlerimizi silbaştan değiştiren, ayarlayan, kuran, yeniden oluşturan adam.

Yakınlarda öldü. O öldü, dünya körleşti; görme melekelerini çoktan yitirdiği için!

Gören adamdı. Duyarlı adam. Kalbi yoksullara, kimsesizlere, ötekilere, dışlananlara ayarlı ve açık adam.

Kalbi olduğu için görebiliyordu, diyeceğim. Gözüm var deme boşuna, kalbini yitirmişsen göremezsin, zira.

Sosyalistti, işçi sınıfının çocuğu. Sonuna kadar sınıfına sadık biri. Kalbi olan biri, dedim ya. Londra’da işçi sınıfı semtlerinden birinde, Stoke Newington’da doğmuştu, orada yaşadı ölene kadar. Dünya kadar ününe rağmen, semtine, sınıfına, kalbine ihanet etmedi.

Bu adam görüyordu; kalbi vardı çünkü.

Yanılmıyorsam, 1978 yılıydı. Ecevit’in başbakan olduğu yıllar... John Berger, merak bu ya, İstanbul’da bir varoş evine gider. Ne de olsa işçi sınıfından geldiği için varoşta, yoksullar arasında, yaşayan, ölmeyen, yitirmediğimiz bir yan kalmıştır beklentisiyle bir varoş evini ziyaret eder, misafir olur.

Yoksulluk diz boyudur.

Ama John Berger, bu yoksulluğun kolgezdiği, her yere, her şeye -insanların yüzlerine bile elbette- sirayet ettiği gördüğü bu yoksulluktan, yoksullar arasından zenginleşerek çıkar...

“Türk evi: Cennet” başlıklı bir makale olarak yazar, nasıl zengileştiğini gösteren nefis bir metin.

EV’İNE DÖN, TEVHİD’İ TEMÂŞÂ EYLE...

Evine dön... Kalbine... İçine... Kendine yani.

Başkalaşma. Haddini aşma. İstikametten şaşma.

İçimiz boş, bomboş. Harap olmuş evimiz. Kalbimiz katılaşmış, taşlaşmış. Kaskatı kalp insanın insanlığından çıktığına, uzaklaştığına, her şeyden önce kendine yabancılaştığına alâmet’tir, değil mi?

İnsan insanın yurdu, umudu ve ufkudur, demiştim.

İnsan bir âlem’dir, bir dünyadır; âlemin ruhudur çünkü. Ruhtur insan.

Bu imtiyaz yalnızca insana lûtfedilmiştir.

Rabbinden üflenen ruha sahiptir; bundan büyük imtiyaz olur mu?

İnsanın bu imtiyazı, suistimal etmemesi için emanet yüklenmiştir; hilafet yani kulluk emaneti. Kulluğunu bildiği zaman, kul olduğunun bilincine erdiği zaman, insan, beşerlikten insanlığa yükselir. Kulluk makamlarında yaptığı yolculukla kemâl merdivenlerini tırmanma şerefi lûtfedilir...

Rabbinin bütün isimleri ve sıfatları o yüzden yalnızca insanda tecellî ve tezahür eder; nebatat’ta tenzihî, hayvanatta teşbihî özellikler, insanda ikisi birden sema eder, kendinden geçer, bir olur, birlik olur, tevhid olur; birleşir, âlem kendine gelir, sükûnete erer...

İnsan, tevhid makamıdır: Tevhid yani sultanlık.

Sultanlığın en âlâ mevkisi kulluktur.

Kulluk, sultanlığın zirvesi. Kul olan, Rabbine kul olan, kula ve pula kulluktan kurtulur, sultan olur.

İlâhî saltanatı, temâşâ eder, seyre dalar, kendinden geçerek kendine gelir, kendine gelerek kendinden geçer... Kendini aşar... Taşar...

Mâverâ’ya, ötelerin ötesine kanat çırpar...

NE KADAR KİRLENDİN EY İNSAN!
ÜMMÎLEŞMELİSİN O HÂLDE!

Ne kadar kirlendin ey insan!

Ne kadar uzaklaştın kendinden, nasıl da terkettin kendini, değil mi?

Kendini yani kalbini.

Kalbini yani kendini inşa ettiğin, kendine geldiğin, içini, hazineni keşfettiğin evini, yurdunu, Hira’nı, mağaranı.

Kabe kâinâtın, ev insanın kalbi.

Çok kirlenmiştin. Temizlenmen gerekti. Arınman, dirilmen, kendine gelmen...

Ümmîleşmen yani.

Ümmîleşmen için de mağarana çekilmen...

Her insanın bir mağarası vardır; mağarası yani kendini bulduğu, hakikatle buluştuğu, beşerlikten kurtulup hakikat olduğu, insan olduğu, eşref-i mahlûkât olmanın sırrına erdiği Hira’sı, Hira yolculuğu...

HİRA’N HİCRET’İN SENİN, KALBİNİ BULACAĞIN YURDUN, HAKİKAT YOLCULUĞUN...

Hira, mağara değil. Hira, yolculuk. Hira, insanın hicreti: İçine, evine, kalbine, kendine, Rabbine hicreti... Sabırla, çileyle, iradeyle, kalple örülen hakikat yolculuğu çilesi, mücahedesi. Zihni harekete geçiren, zihni putlardan temizleyen önce; evet, önce insanı zihin putlarından, zihnini çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüştüren zihin putlarından temizleyen; arındıran, ümmîleştiren, kendine getiren; sonra kalbini onaran, kalbinde herkese yer verecek, herkesi kendine getirecek bir dünya inşa eden ve nihayet insanlığı diriltici, kendine getirici ruhu yeşerten bir direniş, diriliş ve varoluş yolculuğu...

Hira, beşerin insanlaştığı, kendini aştığı, Rabbine ulaştığı yolculuğun adı. Zirveye, dağın en tepesine, zirvesine yapılan biliş, buluş ve oluş yolculuğunun. İlim, irfan ve hikmet yolculuklarının yani.

Hira, mağara değil, dünya mağarasından kurtulma yurdun, ufkun ve yolculuğun senin...

Hira, mağara değil, Hira senin kalbin; kalbini bulduğun yerin; yerini bildiğin, haddini bildiğin, kendini bildiğin, Rabbini bildiğin, kalbine döndüğün, kendine geldiğin ve kendini aştığın, binbir çileyle ulaştığın, göklere yaklaştığın dağın zirvesi.

Hira aydınlanman, iç-aydınlanman, nurlanman, yerin ve göklerin Nûru Hakkın hakikatine, Hak bilgisine, hakikat bilgisine ulaşman ve nihayet hakikat olma yolculuğun... Öyleyse Hira’na sahip çık...

Hira’na çık: Hicret’ine... Evini, kendini, kalbini,

hakikati, ruhunu ve dünyaları keşif yolculuğuna...

Ve unutma: Her Hira bir inkılaptır; her ev bir Hira!

Vesselâm.

#Hira
#John Berger
#İnsan