Önemli bir konuyu yeniden yazıyorum: Gençlik meselesini. Gençlik elimizde kayıp gidiyor. Gençliğini kaybeden toplumun geleceği karanlıktır, çıkmaz sokaktır. Gazze’deki soykırımdan sonuç itibariyle hiç de farklı olmayan ürpertici bir sorunumuz var: Çocuklarımızı kaybe-diyoruz… Liselerdeki çocuklarımız hız, haz ve ayartı peşinde koşturuyor. Üniversitelerdeki çocuklarımız da aynı şekilde. Popüler kültür ve popüler kültürün en yaygın mecrası sosyal medya, bu kültürel soykırımı katmerli hâle getiriyor.
Önemli bir konuyu yeniden yazıyorum: Gençlik meselesini. Gençlik elimizde kayıp gidiyor. Gençliğini kaybeden toplumun geleceği karanlıktır, çıkmaz sokaktır.
Gazze’deki soykırımdan sonuç itibariyle hiç de farklı olmayan ürpertici bir sorunumuz var: Çocuklarımızı kaybe-diyoruz… Liselerdeki çocuklarımız hız, haz ve ayartı peşinde koşturuyor. Üniversitelerdeki çocuklarımız da aynı şekilde.
Popüler kültür ve popüler kültürün en yaygın mecrası sosyal medya, bu kültürel soykırımı katmerli hâle getiriyor.
Soru şu burada: Liselerdeki çocuklarımızın kaçta kaçının İslâm diye bir derdi, davası, iddiası, hayali ve rüyası vardır? Üniversitelerdeki çocuklarımızın kaçta kaçı Gazalî’yi, İbn Sina’yı, İbn Arabi’yi, İbn Haldun’u, Cezeri’yi, Birûni’yi, Sinan’ı, Itri’yi ideal model olarak görüyor acaba?
Bu sorular hayatî sorular ve verilen cevaplar hayal kırıklığına yol açacak kadar ürpertici.
Her zaman söylediğim gibi: Genç kuşaklarını ihmal edenler, geleceklerini imha ederler. Çocuklarımız hız, haz ve ayartı rejimi dromokrasinin pençesinde kıvranıyor. Hedonizmin, egoizmin, nihilizmin kurbanları olmak üzereler… Bütün bu akımlar, deizmin, ateizmin kucağına itiyor çocuklarımızı.
Peygamber’siz din olmaz. Peygambersiz din, asliyetini ve hüviyetini de, varlığını ve anlamını da yitirir.
Ama çağımızda peygamber fikrine saldırı var. Deizm, Tanrı fikrini, inancını kabul eder ama peygamberi, peygamber fikrini ve inancını reddeder. Deizm, Tanrı fikrini kabul etse de, sonuçta, deizmin tanrı inancı, pagandır: Hayata karışmaz, hayatın dışındadır deizmin tanrısı. Hayata karışmayan bir Tanrı fikri, Yaratıcı olamaz, yaratılanların icat ettiği bir mahlûkât olabilir ancak.
Deist olup da dindar olduğunu söyleyen insanlar var. Deizm, hakîkî dinin, inancın altını oyar. Deist, her ne kadar Tanrıya inandığını söylese de, inanan biri değildir, inançla, din’le dalga geçen, kafasına, keyfine göre hem tanrı hem de din icat eden biridir. Deist, tastamam palyaçoyu andırır: Deistleri en iyi açıklayacak ifade palyaço metaforudur.
Din’in temeli tevhid’dir. Tevhid, hem yaratıcının tekliğini ve benzersizliğini ifade eder hem de hayatın birliğini teminat altına alır, kosmos yerine kaosun, vahdet yerine kesret’in hâkim olmasını önler.
Tevhid inancı, bütün fikrine dayanır. Bütün fikri, insanın parça’nın, dolayısıyla atomun dünyasında kaosun eşiğine sürüklenmesinin önüne set çeker. Bütün fikri, her bir parça’nın hem kendi varlığı ve anlamı hem de diğer parçalarla ve bütün’le ilişkisi açısından hayatta kozmos’un, düzenin, nizamın teminatıdır.
Bütün fikrinin yitirildiği bir yerde, parça bütün’ü de paramparça eder; hayatı kaosun, anlamsızlığın ve nihilizmin eşiğine sürükler.
Bütün fikri’nin ve parça’nın bütün’le kopmaz irtibatının ve hayatın anlamını, insanın da özgürlüğünü yitirmemesinin yegâne kaynağı nübüvvet fikri’dir. Nübüvvet fikri hem tevhid akîdesinde kristalize olan bütün fikri’nin hem de insanın özgürlüğünün yegâne sigortasıdır. Peygamber’i devre dışı bırakan bir din, kısa devre yapar ve ortaya kelle sayısı kadar din yorumu çıkar.
Tevhid fikri, dinin temeli. Nübüvvet fikri ise sütunu.
Diyanet ve diğer devlet yetkilileri, propagandasını yapmamak için açıklamaktan çekinseler de, deizmin ve hatta ateizmin hızla yaygınlaştığını, insanların dini hızla terkettiklerini ya da dine karşı ilgisiz ve kayıtsız bir tavır sergilediklerini gözlemliyoruz.
Deist ve ateist olanları suçlamak çok yanlış. İlle de suçlanacak birileri varsa, onlar bizleriz, mütedeyyin olduğunu iddia eden insanlar. Meselenin temel sebebi hem teslimiyet’te hem de temsiliyet’te sorun yaşanıyor olmasıdır. Dindar insanların masa, kasa ve nisa konusunda seküler insanları hayal kırıklığına uğratacak kadar dini kötü temsil etmeleri, toplumun dinden soğumasına, ülkede deizmin ve ateizmin yaygınlaşmasına yol açıyor. Bu konu sosyal bilimcilerin özellikle araştırmaları gereken en taze ve mümbit araştırma alanlarından biri şu ân.
Deizmin yaygınlaştığı bir yerde, dinin bütün temelleri aşınır ve varlık sebebi sorgulanır. Din, zamanla anlamını yitirir, hayattan uzaklaşır, silinir gider…
Öyleyse yüreği yanardağ gibi yangın yerine dönen biri olarak haykırıyorum bir kez daha: Toplumu ayakta tutan, dinamizmini, tarihî derinliğini ve kültürel zenginliğini sunan en önemli kaynak olan İslâm’ı yitiren bir ülkenin çocukları kendilerini de, ülkenin bağımsızlığını da, varlığını da koruyamazlar.
Bu toprakları bize İslâm vatan yaptı. İslâm’ı kaybedersek, bu topraklar da elimizden gider.
Bir başka nokta da şu: Deizm, ateizm gibi görünen sorun aslında hedonizm sorunu: Hız, haz ve ayartı, insanların insanlığın temel varoluşsal sorunlarına karşı duyarsızlaşmasına yol açıyor: Pasif nihilizmin zaferi!
Bütün bu sorunları, güçlü, esaslı bir tevhid inancı ile anlayabilir ve aşabiliriz. Tevhid inancı, insanlığın sorunlarıyla hemderd olmayı mümkün kılar; insanı dert sahibi yapar.
Tevhid inancını korumanın yolu, güçlü bir nübüvvet fikrine sahip olmaktan geçer. Peygamber fikrini yitiren bir toplum, hayatın merkezinde yer alan, adaletin, hakkaniyetin ve merhametin teminatı olan Yaratıcı fikrine ve inancına da ulaşamaz.
Çağdaş dünyanın ağlarına düşmeden, çağrısı çağını kuracak uzun soluklu medeniyet tasavvuru yolculuğuna çıkabilmek, köklü bir tevhid inancına ve güçlü bir nübüvvet fikrine sahip olmakla mümkündür. O yüzden şunu söylüyorum en yüksek sesle seslenerek: Genç kuşakları yitirirsek, ülke elimizden gider…
Vesselâm.