Ne demiştik: Türkiye, Tanzimat’la yönünü, Meşrûtiyet ve Cumhuriyet’le yörüngesini yitirdi; yaklaşık yarım asırdır da ruhunu yitirme tehlikesiyle karşı karşıya…
Türkiye, yönünü ve yörüngesini yitirince, bin yıldır yol olan, tarih yapan bu ülke, yol’dan çıktı, yolunu kaybetti, esen fırtınaların, sert rüzgârların önünde sürüklenip duruyor bir oraya, bir buraya doğru…
Türkiye fiilen işgal edilmedi, zihnen işgal edildi.
Bunun bedelini ödüyoruz iki asırdır…
Türkiye’nin bağımsız olduğunu söyleyebilir miyiz? Söyleyemeyiz.
Türkiye yarı-sömürge bir ülke. Yarı-bağımsız.
Türkiye’nin kaderi iç dinamiklerden çok dış dinamitler tarafından belirleniyor.
Bir el her zaman müdahale ediyor ülkenin kilit tarihî dönüşüm anlarında, kritik dönüm noktalarında iki asırdır…
“İrtica!” diyerek darbe yapıyor
içeridekiler ama bunun dışarıdaki bir “el” tarafından tezgâhlandığını biliyoruz. O el, bunu açıkça itiraf da ediyor gözümüzün içine baka baka, açık açık! “
” / “
Bizim çocuklar yaptılar darbeyi
” diyor.
Bunu açıkça itiraf etmelerine de gerek yok aslında. Ama bunu açıkça itiraf ederek bir darbe daha vurmuş oluyorlar bize: Sadece devleti değil, psikolojimizi de, yani toplumu da çökerttiklerini düşünüyorlar!
Türkçe’mizde “
” kelimesi, aynı zamanda, “
” anlamında da, “
” anlamında da kullanılır. “Bu işte kimin eli, kimin parmağı var?” deriz meselâ. “Bu tezgâhı kim çevirdi?” anlamında.
Yine “
” deriz, “
” anlamında.
İki asırdır Türkiye’nin en temel sorunu, başına ne geldiğini bilememesidir. Çok ürpertici bir durumdur bu bir toplum için, hele de tarih yapmış, dünya tarihinin alkışını değiştirmiş bir toplum için. Ürpertici!
İki asırdır, el’in ağzına bakıyoruz, el’in yani emperyalistlerin.
Devlet dengesini kaybedip de kendine olan güvenini yitirince, gizli el’ler ülkeyi ele geçirdiler!
Türkiye’nin kaderini şekillendiren bir “el” var! Yabancı bir el!
Daha doğrusu, yabancı eller! İngilizler ve Yahudiler. Yahudilerden kastettiğim Amerikalılar, Amerika’yı ele geçiren eller!
Türkiye’ye iki asrıdır hükmeden “gizli el”ler! Adam Smith’in “gizli el”leri! İngilizlerin, Yahudilerin adamları: İçeriden satın aldıkları elemanları:
Tanzimatçı ve komitacı paşalarımız!
Tanzimat’la birlikte, yönetimi ele geçiren üç paşa,
Âli Paşa, Fuat Paşa ve Mithat Paşa
, zihnen İngilizlerin uydusu paşalardı.
Tapınak Şövalyeleri’nin yurdu Britanya İmparatorluğu’nun güçlü mason localarına üye yapılmıştı bu paşalar!
İngilizler, bu üç paşa üzerinden Osmanlı devletini içerden ele geçirdi. Tanzimat’tan Sultan Abdülhamid’e gelene kadarki yarım asırlık süre içinde Osmanlı’yı hadım ettiler.
İngilizler, devlete öylesine derinden nüfûz etmişlerdi ki,
Sultan Abdülhamid, tahta geçerken bile önce İngilizlerin bu gücünü dikkate almak
ve ona göre İngilizleri adım adım devletten uzaklaştıracak planlar yapmak zorunda kalmıştı. O yüzden “
hangi taşı kaldırsam, İngiliz parmağı çıktı altından
” demişti büyük Sultan.
ABDÜLHAMİD DÖNEMİ İLE ERDOĞAN DÖNEMİ
Abdülhamid dönemi Osmanlı’sı ile Erdoğan dönemi Türkiye’si arasındaki ilginç bir benzerliğe dikkat çekmekte yarar var:
Düşünsenize…
Abdülhamid tahta geçerken Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda gayrimüslimler çoğunluktaydı. Hilafet devletine, gayrimüslim mebuslar mı yön verecekti?
Ne kadar onur kırıcı, haysiyet kırıcı bir şeydi bu, değil mi?
Devlet öylesine ele geçirilmişti ki İngilizler tarafından Abdülhamid’e baskı yapıldı, Meşrûtiyeti ilan etmesi için.
Sultan Abdülhamid Meşrûtiyeti ilan etti, tahta yerleşince Meclis’i lağvetti. Bu davranışı, İngilizleri çıldırtmaya yetti. İngilizlerin intikamı çok ağır oldu: Sultan Abdülhamid Han, en azılı düşmanları tarafından tahttan indirildi, sonra da payitahttan gönderildi.
Şimdi de neredeyse yarım asırdır ülkede kan kusturan bir terör örgütü ile darbe girişimine kalkışan başka bir terör örgütü, ülkedeki cumhurbaşkanlığı seçiminde anahtar konuma yerleştirildi ülkenin muhalif kanadı tarafından.
“YABANCI ELLER” VE VESAYET REJİMİ
Türkiye’nin geleceği açısından en tarihî seçimlerden biri bu seçimler.
Türkiye’nin güneyini Türkiye’den koparmak için yarım asırdır savaşan bir terör örgütü ile ülkeyi Amerikalılara peşkeş çekmek için darbe girişiminde bulunan bir diğer terör örgütü, ülkenin cumhurbaşkanını seçecek bir seçimde nasıl belirleyici, anahtar konuma getirilebilir ki?
“Yabancı eller” sayesinde elbette.
Ana muhalefet lideri Sayın Kılıçdaroğlu, altı ay içinde hem Amerika’yı dolaştı hem de Avrupa ülkelerinde “fink attı”. Kimlerle ne tür görüşmeler yaptı, kimlerle gizli görüşmeler yaptı, bilmiyoruz. Amerika’da bir ara 8 saat kayboldu meselâ. “Nasıl yani?” diye sormadan edemiyor insan.
Bu soruları sormak hakkımız. Ülkenin kaderinde kilit rol oynamaya hazırlanan bir lider, kimlerle ne görüşür, bilmek en doğal hakkı bu ülkenin insanlarının.
Yakıcı soru şu o halde:
Cumhuriyeti kuran bir parti, ülkenin kaderini, Cumhuriyeti yıkmak için çalışan terör örgütlerinin eline bırakabilir mi?
Ama şunu görüyoruz:
Ülkede ülkenin kaderine hükmedecek aktörler hâlâ yabancı eller tarafından belirleniyor. Vesayet rejimi bu işte!
Bu vesayet rejiminden kurtulamadığımız sürece bağımsızlığımıza kavuşamayacağız ve haysiyetimizi koruyamayacağız. Vesselâm.