“Deprem”: İki asırlık Türk Batılılaşması'nın iflası!

04:0017/03/2023, Cuma
G: 17/03/2023, Cuma
Yusuf Kaplan

Deprem bölgesine ilk hafta gelen ve yıkımı gözleriyle gören bir Amerikalı gazetecinin depremle ilgili gözlemleri yaşananları güzel özetliyor: “Pazarcık depremi, çok büyük can ve mal kaybına yol açtı. Ama Türkler çok çabuk toparlandı, ayağa kalktı.”TOPLUM VE İKİ DERİNLİĞİBu Müslüman toplum, zor zamanların toplumdur. Zor zamanların üstesinden gelmesini her zaman bilmiştir; o yüzden kıtalar ve kıtalar dolaşmış, devletler yıkmış, devletler kurmuş, tarihî yürüyüşünü sürdürmüştür.Müslüman olduktan sonraki

Deprem bölgesine ilk hafta gelen ve yıkımı gözleriyle gören bir Amerikalı gazetecinin depremle ilgili gözlemleri yaşananları güzel özetliyor: “Pazarcık depremi, çok büyük can ve mal kaybına yol açtı. Ama Türkler çok çabuk toparlandı, ayağa kalktı.”

TOPLUM VE İKİ DERİNLİĞİ
Bu Müslüman toplum, zor zamanların toplumdur. Zor zamanların üstesinden gelmesini her zaman bilmiştir; o yüzden kıtalar ve kıtalar dolaşmış, devletler yıkmış, devletler kurmuş, tarihî yürüyüşünü sürdürmüştür. 
Müslüman olduktan sonraki yürüyüşü, insanlığa ruh katan bir yürüyüştür. Bizim tarihteki yürüyüşümüz, ruhun tarihte yürüyüşü 
gibi olmuştur: Biz merhametin timsali olduk, adaletin sembolü olduk, kimsesizlerin, mazlumların sahibi, kimsesi ve sesi olduk.
Hem 
sözlü kültürü
 hem de 
yazılı kültürü
 ya da hem 
göçebe kültürü
 hem de
 yerleşik kültürü 
aynı anda hayata ve harekete geçiren nadir toplumlardan biri olduğumuz için bir yandan
 irfanî derinliğe
 bir yandan da 
tarihî derinliğe
 aynı anda sahip neredeyse tek toplum biziz.
İrfanî derinlik
, sahip olduğumuz derûnî sükûnet özelliğimizle kendimize çekidüzen vermemizi,
 tarihî derinlik
 ise sahip olduğumuz dinamizm, kabına sığmazdık özelliğimizle dış dünyaya ve giderek dünyaya çeki düzen vermemizi mümkün kıldı tarih boyunca...
İrfanî derinlik, yaratıcı bir ruh kazandırıyor bize. Tarihî derinlik ise kurucu irade. İkisini aynı anda harekete geçirebildiğimiz zaman tarih yapıyoruz hatta tarihi biz yapıyoruz.
 Son bin yıllık dünya tarihini bizim yaptığımızı, tarihin akışını bizim şekillendirdiğimizi söylemem bile gereksiz. Biz son iki yüzyıl hâriç, son bin yılda hem tarihi yaptık hem de Asya'nın ve Avrupa'nın alacağı şekli belirledik. Sözün özü: 
Asya’nın tarihini biz yaptık, Avrupa'yı tarihe biz kışkırttık. 
Son iki yüzyıldır tarih yapmıyoruz, tarihte tatil yapıyoruz. Tarihten çekildik: Batılıların yaptığı, bize  de
 figüranlık rolü biçtiği tarihte sürükleniyoruz sadece…
TÜRK ENDÜLÜSLEŞMESİ / YIKIMI: KÜLTÜREL İNKÂR VE İNTİHAR
Deprem'de yıkılan şey, iki asırlık modernleşme / Batılılaşma tarihimizdi. Türk modernleşmesi, Türklerin ruh köklerini kurutma, köklerinden münhasıran da İslâm'dan uzaklaştırma projesidir. Osmanlı modernleşmesi yumuşak, Cumhuriyet modernleşmesi sert olmuştu.
 İki asırlık modernleşme veya Batılılaşma tarihimiz, İslâm'ı terketme tarihidir. Osmanlı veya Türk Endülüsleşmesi (tarihten çekilme hâdisesi), iki asırlık Batılılaşma projesidir. 
Türk Endülüsleşmesi fiilen değil, zihnen gerçekleştirildi
. Türkiye fiilen ele geçirilip yok edilmedi, Türk elitleri zihnen ele geçirilip bu topraklarda zihnî sömürgeleşme tecrübesi hayata geçirildi.

Zihnî sömürgeleşme, epistemik körleşme ve köleleşmeye yol açacaktı kaçınılmaz olarak. Dışarıdan teslim alınamayan Türkiye içeriden teslim alınacaktı böylelikle.

Nasıl olacaktı bu? Önce ülkenin kaderine hükmeden entelijansiyası celladına âşık edilecek, Türkiye'de radikal bir laikleşme projesi uygulanarak toplum adım adım İslâm'dan uzaklaştırılacaktı. İşte bu Türklerin Endülüs’ü yani yok edilme projesi idi.

Tanzimat modernleşmesi, yok oluşumuzun tohumlarını ekti. Cumhuriyet modernleşmesi ise yok oluşumuzun temellerini attı; 
İslâm'ı toplumun ve devletin bütün kurumlarından ve hayatından uzaklaştırdı. İslâmsızlaştırılmış 
ve köklerini, ruhunu, varlık sebebini yitiren bir toplumun yapıtaşları böyle böyle atıldı.
Depremde enkazın altında kalan köksüz, ruhsuz, temelsiz, tabansız Türk modernleşmesidir: 
Özgün bir insan tipi; kuşatıcı bir hayat tasavvuru; güçlü, köklü bir fikir, sanat ve kültür dünyası; derinlikli bir medeniyet mefkûresi olmayan iki asırlık Batılılaşan Türkiye’nin batmasıdır yaşadığımız:
 Batılılaştıkça köklerimizden uzaklaştık; Batılılaştıkça muhkem dayanaklarımızı yitirdik; Batılılaştıkça ruhumuzu kaybettik, değerlerimizi değersizleştirdik; deprem olunca temellerimiz sarsıldı, enkazın altında kaldık.
ŞEHİR İNŞA EDEMEYEN MEDENİYET İNŞA EDEMEZ!
Şehirlerimiz şehir değildi, birbirinin kopyası betonarme mezarlıklardı. Hayaletleri andırıyordu. Bir gün kükreyecek, ateş püskürecek hayaletleri…
Tarihe kayıt düşülsün: 
Şehir inşa edemeyen, medeniyet inşa edemez.
Türk Batılılaşması, laikleşmesi, İslâmî köklerimizi ve ruhumuzu yok ettiği için, bizim şiir şehirlerimizi de yok etmiş, Anadolu'yu kimliksiz, kişiliksiz, ruhsuz betonarme mezarlıları'ndan oluşan hayalet şehirlerle doldurmuştu.

Cumhuriyet dönemi modernleşme tecrübemiz, ne yaptı bize: Medeniyet iddialarımızı ve rüyalarımızı yok etti, ruh köklerimizi kuruttu, değerlerimizi değersizleştirdi, medeniyet kimliğimizi, aidiyet biçimlerimizi yerle bir etti. Böyle bir yerde şehir kalır mı; özgün, kimlikli, kişilikli, karakterli şehirler inşa edilebilir mi? 

Türk modernleşmesi, bir inkâr projesi olduğu için bizi intiharın eşiğine sürükledi
; dünyanın en güzel insan modeli kâmil insan tipimizi de, 
dünyanın en güzel şiir-şehir modeli Osmanlı  şehir
 modelini de yok etti. Medeniyet çökünce şehir modeli de, insan modeli de çökecekti kaçınılmaz olarak.
İki asırdır büyük bir 
medeniyet krizi
 yaşıyoruz:
 İnsan (mekke) tasavvurunuz da, mekân (medine) tasavvurumuz da, zaman (medeniyet) tasavvurumuz da yok oldu. Burada nasıl özgün şehirler inşa edilebilsin ki?
Son bir asırda, yarım asırda inşa ettiğimiz 
betonarme şehirler, depremde yerle bir oldular. 
Çöktüler. Çökmeleri  mukadderdi: Köksüzdü, kimliksizdi, ruhsuzdu şehirlerimiz. Ontolojik dayanakları sağlam olmadığı, temelsiz, köksüz ve ruhsuz çürük temeller üzerine inşa edildiği için hepsi de yıkıldı bu şehirlerimizin.
Yıkılan neydi? Ruhsuz, köksüz, dayanaksız Türk modernleşmesi tecrübesiydi. 
Bir gün böyle olması kaçınılmazdı.
NE YAPMALI?

Bundan sonra ne yapılmalı peki?

Bundan sonra yapılması gereken şey, 
Türk modernleşmesinin ne kadar temelsiz
, köksüz ve ruhsuz olduğu iyice idrak edilmeli ve bizim bin küsur yıllık medeniyet tecrübemiz üzerine sağlam, köklü, güçlü, kimlikli, adil, merhametli, gönlü bol güzel Müslüman şehirlerin nasıl inşa edilebileceği meselesi üzerinde kafa patlatılmalı.
Özetle… Bütün zorluklara göğüs germemizi, depremde kısa sürede toparlanıp ayağa kalkmamızı sağlayan kaynağı, yani bizim 
hem irfanî hem de tarihî derinliğimizi aynı anda harekete geçiren İslâmî kimliğimizi ve medeniyet temellerimizi aşağılamak yerine, diriltme, canlandırma mücadelesi, cehdi ortaya koyabilirsek bizi hiçbir deprem yıkamaz, şehirlerimizi hiçbir deprem yok edemez.

Vesselâm.

#Deprem
#Türk Batılılaşması
#Türk Modernleşmesi
#Osmanlı şehir modeli