Batı’da din bitti. Toplum bitti. Aile bitti. Hukuk makinası ve para politikasıyla ayakta duruyor Batılı toplumlar.
Ekonomi, orta ölçekli bir kriz yaşasın, birbirlerine girer, birbirlerini yer Batılılar.
Aynen böyle söylemişti purolu mağrur adam Churchill.
Batı’da din’in bitmesi mukadderdi zaten: Avrupa’da her alanda otorite, hegemonya ve meşrûiyet kaynağını oluşturan din/ Kilise, yaşanan sorunları anlamlandıracak ve aşacak, İslâm medeniyetinin geliştirdiği meydan okumayı göğüsleyecek felsefî derinlikten yoksundu çünkü.
Avrupalılar, İslâm medeniyeti üzerinden, iki bin yıl öncesine, Greklere gittiler; pagan köklerine döndüler o yüzden.
Tanrı’yı/ Kilise’yi devre dışı yaparak insanı tanrılaştırdılar: Artık otorite, hegemonya ve meşrûiyet kaynağı insandı.
İnsan, Heidegger’in deyişiyle, “her şeyin ölçüsü ve ölçütü”ydü.
Batı’da deizmi de, ateizmi de, nihilizmi de doğuran süreç, yani modernite yolculuğu böyle başlamıştı.
Modernite, paganizmin yeniden keşfiydi. Cins sosyal teorisyen Peter Gay, modernite sürecini, “modern paganizmin yükselişi” diye tarif etmişti.
Modern paganizmin felsefî ve sosyolojik temellerini sekülerleşme/ dünyevîleşme süreci belirlemişti.
İki tür sekülerleşme süreci yaşanmıştı Avrupa toplumlarında. Bu iki sekülerleşme süreci bütün dünya toplumlarında yaşanıyor aynıyla...
Modern sekülerleşme süreci, dinin dünyadan uzaklaştırılmasıyla sonuçlandı.
Postmodern sekülerleşme süreci ise, dünyevî olanın dinselleştirilmesi, dolayısıyla film, müzik, spor ve medya endüstrisi yoluyla din-dışı kutsallıklarda patlama yaşanmasına neden oldu.
Esas itibariyle insanın tanrılaşması demek olan hümanizmle başlayan modern sekülerleşme süreci, tanrı fikrinin ve hakikat fikrinin yitirilmesini, yerine önce insanın, sonra da gücün, güç üreten bilim, teknoloji gibi araçların kutsanarak yerleştirilmesini doğurdu.
Batılı toplumlar, sonuçta, araçları amaçların önüne geçirdiler ve dünyayı orman kanunlarının hâkim olduğu bir cehenneme çevirdiler.
Postmodern sekülerizm süreci, neo-paganizm ve tekno-paganizm olarak adlandırdığım pagan biçimler alarak hakikat fikrinin olmadığı, tanrı’yla şeytanın eşitlendiği, izafileşmenin/ geçici olan’ın, yegâne hakikat olarak benimsendiği deizm, ateizm ve nihilizm biçimlerinin sadece Avrupa’da ve Amerika’da değil, bütün küre ölçeğinde, yaygınlaşmasına yol açtığı neo-pagan ve tekno-pagan hız, haz ve ayartı rejimi dromokrasi’nin küresel düzenin adını oluşturacak bir noktaya ulaştı.
Bütün dünyada film, müzik, spor ve medya ikonlarının kutsandığı, putlaştırıldığı neo-pagan ve tekno-pagan din-dışı kutsallıkların ve nihilizm biçimlerinin insanlığın başına gelen en büyük ontolojik felâket olduğu konusunda bütün büyük düşünürler, sanatçılar hemfikirdir.
Örneğin Dostoyevski, “Tanrı yoksa herşey mübahtır” diyerek bu tehlikenin boyutlarına işaret etmiştir.
Yine psikanalist düşünür Jacques Lacan, “Tanrı inancını yitiren bir insan, Tanrı inancını yitirdiği anda artık her şeyi tanrılaştırmaya başlamış demektir” demiştir.
Batılı düşünürlerden daha fazla alıntı yapmak istemiyorum. Yaşanan tehlikenin küresel boyutlarına ve felsefî-tarihsel temellerine dikkat çekmek için yaptığım bu alıntıları, bir başka psikanalistten, Erich Fromm’dan bir iktibasla bitireyim.
“Gerçek günah, insanın kendine yabancılaşmasıdır” der Fromm ve burada neo-paganizm ve tekno-paganizm olarak tanımladığım felâketi şöyle izah eder: “İlkel toplumlardaki putlara tapınma ve totemcilik, günümüzde de devletin, başarının, paranın ve maddî olan her şeyin yüceltilmesi ve bunlara tapınılması biçiminde devam etmektedir.”
Görüldüğü üzere, küresel bir sorunla karşı karşıyayız.
Sefih sekülerleşme biçimleri, hız, haz ve ayartı rejimi dromokrasi’nin ürünleri deizmin, atezimin ve nihilizmin Türkiye’de de hızla yayılmasına yol açıyor...
Türkiye’de bu sefih sekülerleşme biçimlerinin yanısıra, hem İslâm’ın temel kaynaklarının tartışmaya açılması, hem de İslâm’ı ayağa düşüren olur olmaz açıklamalar yapılması deizm, ateizm ve nihilizm dalgasının kontrolden çıkmasına neden oluyor.
İslâm’ın temel kaynaklarını tartışan tipler, İslâm’ı Protestanlaştırmayı, içini boşaltarak hayattan uzaklaştırmayı amaçlayan proje tipler. Burada televizyonların bu tipleri zırt-pırt ekranlara çıkarmalarının tehlikenin kitleselleşmesine imkân tanıdığını hatırlatmak istiyorum.
İşin insanı tedirgin eden yanı, bu proje tiplerin, profesör filan olmalarına rağmen Batı’yı da,
İslâm’ı da derinlemesine kavramaktan uzak sığ ve çapsız tipler olmaları.
Burada televizyonları daha özenli olmaya, devleti, toplumu, cemaatleri ve aileleri de genç kuşaklarımıza sahip çıkmaya davet ediyorum.
Genç kuşaklarımıza, akaidden sanata, bilimden düşünce hayatına kadar medeniyet dinamiklerimizi öğretecek, özgüven kazandıracak, pergelin sabit ayağını kendi medeniyet dinamiklerimize basmalarını, pergelin hareketli ayağıyla da bütün dünyalara açılmalarını sağlayacak köklü bir eğitim sistemi, düşünce hayatı, kültür, sanat ve medya dünyası inşa etmekten başka çıkar yolumuz yok.
O yüzden çok yönlü, ufuk ve zihin açıcı bir eğitim, düşünce, kültür, sanat ve medya devriminin temellerini daha fazla geç kalmadan atamazsak, geleceğe emin adımlarla yürüyemeyiz; başka alanlarda elde ettiğimiz başarılar da bumerang etkisi yapar, ülkenin ve toplumun altını oyar.
Sözün özü: İnanç temellerini, düşünce ve sanat geleneklerini tanımayanların, geleceklerini tarumar etmeleri kaçınılmazdır. Vesselâm.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.