Batı’da geliştirilen demokrasi, hukukun üstünlüğü, özgürlükler ve insan hakları gibi söylemler, öncelikli olarak Batı toplumları için geliştirilmiş söylemlerdir.
Şurası kesin: Dünyanın hiç bir yerine, demokrasi, özgürlükler ve insan hakları götürmedi Batılılar. Bunun bir örneği bile yok!
Aksine, demokrasi, hukukun üstünlüğü, özgürlükler ve insan hakları söylemlerini, sadece sömürülerini örtbas etmek ve hegemonyalarını pekiştirmek için kullanıyor Batılılar!
Batılılar, dün, her yeri işgal ettiler, insanlığın medeniyet birikimini tarihe gömdüler, kültürel birikimini tarumar ettiler: İnsanlığa, insanlığın birikimine aslâ saygı duymadılar!
Bugün demokrasiden, özgürlüklerden, hukukun üstünlüğünden, insan haklarından sözediyor olmaları, -çağımızın yaşayan en parlak düşünürü Alain Badiou’nun deyişiyle- tastamam “ahlâksızlıktır”. Badiou, “Etik” başlığıyla (Metis Yayınları tarafından Türkçede de) yayımlanan küçük ama sarsıcı risalesinde bu konuda sarsıcı gözlemlerde bulunur.
Batılılar dün istedikleri yeri doğrudan işgal ediyorlardı; bugün, içinden geçtiğimiz postmodern süreçte, doğrudan işgal etmiyorlar artık. Önce medyatik silahlarla, zihnen işgal ediyorlar; sonra gerek duyarlarsa fiîlî işgali de gerçekleştiriyorlar.
Hülasa, demokrasi, hukukun üstünlüğü, özgürlükler ve insan hakları söylemleri, postmodern sömürgeciliğin hem keşif kolu işlevi görüyor hem de Batılı emperyalistlerin, sömürülerini maskeleme, algı operasyonlarıyla şirin gösterme ve meşrulaştırma işlevi görüyor!
Dün sadece silahla, kaba güçle gerçekleştirilen işgal ve sömürüler, bugün öncelikle medyalarla, zihin kontrolü ve algı operasyonlarıyla gerçekleştiriliyor!
Bu gerçeği cins bilim felsefecisi Paul Feyerabend, “Batı uygarlığı dünya üzerindeki hâkimiyetini iki şeye borçlu: Silah ve ikna / medya” diyerek özetlemişti.
Sonuç bu.
Peki, buraya nereden ve nasıl gelindi?
Batılılar, 2500 yıldan bu yana hâkim oldukları yerlerdeki, son üç yüzyıldır da dünya üzerindeki hegemonyalarını, iki aşamalı strateji üzerinden sürdürmeye çalışıyorlar: Hâkim oldukları toplumları, önce asimile etmeye, kendilerine benzetmeye çalışıyorlar; sonra da Batılıların asimile etme girişimlerine direnen, kendi olarak, kendi kalarak yaşamakta ısrar eden toplumları, elimine etmekten / yok etmekten çekinmiyorlar!
Greklerden itibaren hep bu iki strateji üzerinden hâkimiyetlerini sürdürme savaşı veriyorlar! İskender’in izlediği strateji de, Amerikalıların izlediği strateji de bu!
“Ya bizden yana olacaksınız, bizim gibi olacaksınız, bizim egemenliğimize boyun eğeceksiniz ya da bizim gibi olmaz, bizim egemenliğimize boyun eğmezseniz, yok edileceğinizi, bileceksiniz!” diyorlar!
2500 yıldır uyguladıkları strateji bu!
Nedir bu?
Her şeyden önce, Batılıların, başkalarıyla barış içinde bir arada nasıl yaşayabileceklerini bilemedikleri gerçeğidir: O yüzden başkalarına hayat hakkı tanımadı Batılılar! Hâkim oldukları toplumları önce kendilerine benzetmeye çalışıyorlar; sonra da kendilerine benzemeye ve boyun eğmeye direnenleri -ülkeleri ve lidelerini- yok etme barbarlığına soyunmaktan çekinmiyorlar!
Bu uygar barbarlığın son kurbanı, Venezuela ve ülkenin seçilmiş devlet başkanı Nicolas Maduro oldu.
Gerek ABD Başkanı Donald Trump, gerekse AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, Venezuela’da halkın % 67’inin desteğiyle seçilen devlet başkanına karşı dünyanın gözünün içine baka baka darbe yapmaya kalkıştılar, darbeci Guaido’yu desteklediklerini açıkladılar ve Venezuela halkını Maduro’ya karşı kışkırtmaya başladılar -sahip oldukları medya gücünü silah olarak kullanarak!
Batı uygarlığının intihar fermanıdır bu!
Emperyalizm, sınır tanımıyor, kural tanımıyor, hak-hukuk tanımıyor!
Bugün Venezuela’da gerçekleştirilen darbe girişiminin yarın Türkiye’de de deneneceğinden hiç kuşku duymuyorum.
Bunun en temel nedeni şu: Dün, Batılı emperyalistlere, biz, “dur” dedik. Yarın da, yine biz “dur” diyeceğiz. Bu anlaşıldı artık. Bunu bütün dünya anladı ama içimizdeki Fransızlar anlayamadı hâlâ!
Elbette katetmemiz gereken çok mesafe var ama emperyalistlere yine biz “dur” diyeceğiz. O yüzden çok iyi hazırlanmak zorundayız.
Türkiye ile Venezuela arasındaki dostane ilişkiler vardı, Venezuela üzerinden dolaylı olarak Türkiye’ye gözdağı verildiğini düşünmemek için çok saf olmak gerekir!
15 Temmuz darbe ve işgal girişiminin püskürtülmesi, Batılıları çıldırtmıştı. Venezuela benzeri bir darbe girişiminin Türkiye’de de denenmek isteneceğinden aslâ kuşku duymayalım ve her bakımdan hazırlıklı olalım, diyorum.
Yapılması gerekenler şunlar kanımca: Öncelikle, ülke içindeki gerilimi, kutuplaşmayı sona erdirmek zorundayız. Allah göstermesin ama yarın Venezuela benzeri bir darbe girişimi olursa, gerilimin, kutuplaşmanın tedirgin edici boyutlar kazandığı bir ortamda çok zorlanırız.
Türkiye’nin, ilk zaaf anımızda vurulacağı gerçeğini aslâ gözardı etmeyelim.
O yüzden seçimler yaklaştıkça, ülkenin karıştırılması, fay hatlarının patlatılması devreye giydirilecektir.
Yanlışa yanlış, doğruya doğru diyeceğiz ülke sevgimizden ötürü. Yanlışa yanlış diyemeyenin doğru’nun değerini, kıymetini aslâ bilemeyeceğini iyi bileceğiz. O yüzden özgürlüklerin alanını genişletmek zorundayız.
Ama feraseti, basireti de elden bırakmayacağız. Her tür provokasyona karşı tetikte olacağız.
Fitne-fesat şebeklerinin hazır kıta tetikte beklediklerini iyi bilelim; sinir uçlarımızı, fay hatlarımızı patlatma girişimlerine karşı teyakkuzda olalım; ülkede sosyal barışı, huzuru ve kardeşlik ortamını pekiştirecek önlemler alalım; farklılıklarımızı kaşımak yerine müşterek yanlarımızı öne çıkarmaya yoğunlaşalım, diyorum.
İşte o zaman Venezuela’da denenen darbe girişimini Türkiye’de de denemeye kalkışmalarının önünü kesmiş oluruz.
Vesselâm.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.