Arapça Kitap ve Kültür Günleri, geleceğimizin tohumlarını ekerken...

04:003/03/2019, Pazar
G: 3/03/2019, Pazar
Yusuf Kaplan

Arapça Kitap ve Kültür Günleri’nin bu yıl dördüncüsü yapılıyor: Daha kapsamlı, daha doyurucu, daha tecrübeli bir faaliyet gerçekleştiriliyor bu yıl.120-130 yıl öncesine götüreyim sizi önce: Babıâlî’de Filibeli Ahmet Hilmi’nin bürosundayız: Bugün İslâm dünyası dediğimiz Osmanlı coğrafyasının dört bir tarafından gelen yazarlar, münevverler, ilim adamları Filibeli’nin bürosuna girip girip çıkıyorlar... Büro fokur fokur insan kaynıyor: Sıradan insanlar da değil, İstanbul’un herhangi bir semtinden gelen

Arapça Kitap ve Kültür Günleri’nin bu yıl dördüncüsü yapılıyor: Daha kapsamlı, daha doyurucu, daha tecrübeli bir faaliyet gerçekleştiriliyor bu yıl.


120-130 yıl öncesine götüreyim sizi önce: Babıâlî’de Filibeli Ahmet Hilmi’nin bürosundayız: Bugün İslâm dünyası dediğimiz Osmanlı coğrafyasının dört bir tarafından gelen yazarlar, münevverler, ilim adamları Filibeli’nin bürosuna girip girip çıkıyorlar... Büro fokur fokur insan kaynıyor: Sıradan insanlar da değil, İstanbul’un herhangi bir semtinden gelen kişiler de! Kimileri Kahire’den, kimileri Kırım’dan, kimileri Hicaz yöresinden gelen dertli, öncü insanlar bunlar...

Payitaht’tayız ne de olsa! Paris de fokur fokur kaynıyor o vakitler ama payitaht da bir telaş, bir heyecan, İslâm dünyasının yeniden toparlanması gayretleri, coşkusu var: Güney Afrika’dan Hindistan’daki, Çin’deki, Açe’deki Müslümanlara kadar el uzatılmış. Sadece yardım faaliyeti değil, İslâm dünyasını sömürgecilere karşı dimdik ayakta tutacak ve sonrasında ayağa kaldıracak fikrî yol haritasını da payitahtta konuşuyor müslümanlar...

Bu muazzez
gökkubbemiz çöktü artık: Burada resmettiğim tablo tarih oldu. Temeller sarsıldı, sütunlar yıkıldı
;
İslâm dünyası, tarihinin en büyük buhranlarından birinin, belki de en büyüğünün eşiğine yuvarlandı...
İkinci büyük medeniyet buhranıydı bu.
Bunun, elbette ki,
iç ve dış nedenleri
vardı.
GÖKKUBBEMİZ ÇÖKTÜ AMA
TESLİM BAYRAĞI ÇEKMEDİK...
Öncelikle, Modern Batı uygarlığının bütün medeniyetlerin kökünü kazıyan saldırısından biz de nasibimizi aldık: Neredeyse
her şeyimizi yitirdik
... Ama her şeye rağmen
Çinliler, Hintliler, Japonlar gibi teslim bayrağı çekmedik...

Sömürgecilere karşı destansı bir direniş mücadelesi verdik.

Çinliler, Hintliler, Japonlar
bütün
direnç noktalarını da yitirdikleri için
, insanlığın
o derinlikli, soylu, çaplı medeniyet birikimlerini hem yenileyemediler hem de koruyamadılar.

Biz de, müslümanlar olarak, bizim devâsâ medeniyet birikimimizi yenileyemedik ama fosilleştirilmesine, yok edilmesine izin vermedik...

Direndik...

Topraklarımız işgal edildi, kaynaklarımız talan edildi,
İslâm dünyası paramparça edildi ama İslâm’ın dönüştürülmesine karşı iyi-kötü mücadele ettik...
Bu mücadele sürüyor hâlâ!
Şundan hiç şüphem yok: Daha önce de zaman zaman dikkat çektiğim gibi,
İslâm, 21. yüzyılı belirleyecek; 22. yüzyıl İslâm’ın yüzyılı olacak inşallah...

Bu iş, elbette ki, kolay olmayacak.

Zorlu, yorucu ama umut ve ufuk sunacak verimli bir
direniş, diriliş ve varoluş yolculuğu bizi bekliyor...

İslâm dünyasının toparlanabilmesi, ayağa kalkabilmesi, insanlığın önünü açacak bir yolculuğa önayak olabilmesi, her zamankinden daha fazla imkân dahiline girecek önümüzdeki onyıllarda...

Böylesi bir yolculuk zor ama imkânsız değil.

İnsanlığın önünü açacak hakikat, adalet ve hakkaniyet medeniyeti yolculuğunu bizden başka yapabilecek aktörler kalmadı:
Bütün diğer medeniyetler, metamorfoz yedi / başkalaştı, mutasyona uğradı / ruhlarını yitirdi.
İslâm medeniyeti, bedenen / fiilen çöktü ama ruhen canlılığını sürdürüyor; kurucu kaynaklarını koruyor, direniş ruhunu koruyor, diriliş ve varoluş yolculuklarının nasıl gerçekleştirilebileceği üzerinde kafa yoruyor...

Bunları söylerken, şu aşamada, İslâm dünyasını harekete geçirecek, dünyaya umut ve ufuk bahşedecek çapta güçlü bir fikir hareketinin varlığından elbette sözedemeyeceğimizi söylemek bile gerekmiyor...

Ama Batı uygarlığının felsefî olarak tıkanması, diğer medeniyetlerin mezarını kazması, insanlığın önünde müslümanların ortaya koyacakları fikrî atılımdan başka bir seçenek bırakmadı...

Bunu Batılılar, Batılı düşünürler görüyor ama biz zihnî felçleşme yaşadığımız için göremiyoruz...

İnsanlığın önünde İslâm’ın dışında başka bir çıkış yolunun kalmadığını görebilirsek, ilk adımı atmış oluruz.
DÜNYANIN VE BİZİM SORUNLARIMIZI DOĞRU TEŞHİS ETMELİYİZ...

Bu süreçte atılması gereken bir kaç köklü adım var...

Müslüman toplumlar, üç büyük sorun yaşıyorlar: 3 Z formulü
olarak adlandırıyorum bunu.
Birincisi, Müslümanca duyma ve düşünme melekelerini kaybettiler. Yani
Müslüman Zihni’ni yitirdiler...
İkincisi,
Müslümanca yaşama zeminlerini kaybettiler.
Üçüncüsü, hayat ruh üfleyen, hayatın her alanına sinen
Müslüman Zamanı’nı yitirdiler...
İNSANLIĞIN ÖNÜNÜ “BİZ” AÇABİLİRİZ YALNIZCA...

Şu ân bu üç temel varoluşsal mesele üzerinde derinlemesine kafa patlatmak zorundayız...

Bu konuda katedeceğimiz mesafe, sadece bizim değil dünyanın önünü açacaktır... 120, 130 yıl önce payitaht’ın bütün Müslümanları çeken, dertlerimi dinleyen, sorunlarını konuşan dinamizmine, merkezîliğine, birleştiriciliğine yeniden kavuşma emareleriyle karşı karşıya olduğumuz günlerin eşliğindeyiz her şeye rağmen...

Bunun bir medeniyet sıçramasına dönüştürülebilmesi için
asırlık eğitim, düşünce, sanat kurumlarına ihtiyacımız var.
İlim, fikir ve ruh atılımına yani...
İşte İstanbul’da Haşimî Yayınları’nın öncülüğünde,
Türkiye Yazarlar Birliği, Albayrak Medya
gibi kurumların desteğiyle üçüncüsü düzenlenen
Arapça Kitap ve Kültür Günleri
, bu atılımın tohumlarını ekiyor,
sessiz ve derinden ilk defa...
Arapça, Kur’ân’ın dili; medeniyetimizin ruh köklerinin dili.

Arapça olmadan hiç bir şey yapamayız. Türkçeye derinliğini kazandıran Kur’an Arapçasıydı...

Dil Devrimi’nden sonra Türkçe’nin İslâmî ruh kökleri kurutuldu.

Sosyal medyada “ne işimiz var Arapça’yla, Arapça’dan bize ne?” gibi sarsak tepkiler verildi fuara.

Bu tepkiler, söylediklerimi doğrulamaya yarıyor sadece...

Dilimiz çeviri, konuşmalarımız dublaj, fikir, sanat ve kültür dünyamız ve hayatımız Batı’dan montaj olunca, nasıl yıkıcı, yok edici bir zihnî felç
geçirdiğimizi görmemiz, elbette ki, zor olacaktır.
Sadece şunu söyleyeyim son olarak:
Fransızca’dan, Almanca’dan, İngilizce’den Grekçe ve Latince kelimeleri çıkarın, bu diller biter, ortada Fransızca, Almanca ve İngilizce diye bir şey kalmaz...
Grekçe ve Latince, Batı uygarlığının kök dilleridir çünkü.
Kur’an Arapçası da bizim medeniyetimizin kökdilidir; Türkçe’nin ruhkökleri Kur’ân Arapçasından gelir...
Şunu aslâ unutmayacaksınız:
Köklere inemezseniz, göklere yükselemezsiniz.
30
ülkeden 60 yayınevini, 300’den fazla ilim, fikir adamı ve yazarı bir araya toplayan, müslümanların temel varoluşsal sorunlarını konuşan, tartışan
böylesine güzel bir sessiz devrime imza atan
kardeşlerimi yürekten kutluyorum.
#Arapça Kitap ve Kültür Günleri
#Filibeli Ahmet Hilmi
#3Z formulü
#Haşimî Yayınları