ABD, dünyanın en güçlü ülkesi. Bunu biliyoruz.
Amerika'nın gücü, üç temel sacayağına dayanıyor: Birincisi, akademi ve Holywood ile Silicon Vadisi'nin başını çektiği popüler kültür endüstrisi.
İkincisi, siyasî, ekonomik ve teknolojik sistem.
Üçüncüsü de, kilise.
Ama bütün bunların gerisindeki güç,
Dünyanın en gelişmiş, en üretken üniversiteleri Amerika'da.
Şu ân Amerika'da üç bin civarında üniversite var. Bu üniversitelerin hepsi birinci sınıf üniversiteler değil; çoğu işe yaramaz. Ama
, yine de Amerikan üniversitelerinin belli bir eğitim standardı ve kalitesi olduğu apaşikâr.
Burada bir örnek olarak
'ne dikkat çekmek istiyorum.
Robert Nisbet ve Edward Shils'lerin kuruculuğunu yaptıkları, sosyal teorinin, kadîm düşünce geleneklerini de dikkate alan, şimdilerde yeni kuşakları ve temsilcileri yetişen, ilerde daha fazla keşfedileceğinden hiç kuşku duymadığım
ve bugüne kadar
Chicago Üniversitesi, özellikle sosyal bilimlerde dünyanın en sayılı ve saygın üniversitelerinden biri. İlk bakışta 150-200 bin öğrencisi olan bir üniversiteyi andırıyor ve tipik Amerikan “kampüs” üniversitelerinden ayrılıyor. Ama 10 bin civarında öğrencisi var. Dev bir üniversite ama 10 bin öğrencisi var! Nedeni, Chicago Üniversitesi''nin “teaching” (yalnızca lisans eğitimi veren) değil, özellikle yüksek lisans eğitimi veren bir “
olması.
Üniversitenin çarpıcı bir başka özelliği de,
ve nefis, estetik, şirin bir
bulunması. Ayrıca üniversitenin değişik binalarında namaz kılmak için küçük mescitler de var.
Bütün bunları görünce, bizim
düşündüm ve kıyıda, köşede, koridor altlarında namaz kılmak zorunda kalan öğrencileri bile fişleyip “şişleyen” Türkiye'deki ilkel üniversite anlayışına bir kez daha kahrettim.
öğrencilerini ve akademisyenlerini “irtica” yaftasıyla üniversiteden kapı dışarı eden Türkiye'yi nasıl berbat ve ürkütücü bir yabancılaşmanın ve yok olmanın beklediğini düşünmekten kendimi alamadım.
(Popüler kültür endüstrisinin işleyişine, Amerikan toplumunu ve sistemini nasıl ayakta tuttuğuna önceki yazılarda değinmiştim; o yüzden bu konuyu geçiyorum).
Amerika'nın gücünün ikinci temel dayanağı, iyi kurulmuş,
Bu sistem, sağlam bir hukuk sistemi tarafından sıkı bir şekilde denetleniyor. Büyük yolsuzluklar, arızalar ve suistimaller bu demokratik hukuk sistemi tarafından kolaylıkla ve sert şekillerde cezalandırılıyor. O yüzden
Amerika'daki en azından
Ekonominin gözle görülür bir şekilde çatırdaması, refah düzeyinin düşmesi, hukuk sisteminin çatırdamasına da neden olabilir Amerika'da.
Amerika'nın gücünü oluşturan üçlü sacayağının üçüncü ayağını
oluşturuyor.
Amerika'da elbette ki Protestanlar çok güçlü. Hatta Protestanların tarihte “iktidar”ı ve "gücü” ellerine geçirdikleri en büyük ve belki de tek coğrafya Amerika. Her üç yüz-dört yüz metrede bir kilise var Amerika'da. Üstelik de bu kiliseler, âyinlerde dolup taşıyor. Ayrıca büyük ve tarihî kiliseler de Avrupa'da olduğu gibi bakımsız, kendi hâllerine terkedilmiş ve bomboş değiller.
Ama
Belki de burada asıl üzerinde durulması gereken Amerika fotoğrafı, Yahudilerin Amerika'daki gücü.
: Amerikan medyasına, akademyasına, finans dünyasına, silah endüstrisine, Hollywood'una, Silicon Vadisi'ne, yani kültür ve eğlence endüstrisine, Pentagon'una Yahudiler hâkim, özellikle son yarım asırdan bu yana.
Trump'ın gelişi, bunun işareti.
Bütün bunların, bizim, islâm dünyasının ve dünyanın geleceği açısından ne anlam ifade ettiğini sonraki yazıda mercek altına alacağım.
vesselâm.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.