ABD seçimleri: Sistemin zaferi ve küresel çatışmanın ayak sesleri...

04:0011/11/2016, Cuma
G: 16/09/2019, Pazartesi
Yusuf Kaplan

ABD seçimleri, Türk televizyonlarından ân be ân, canlı verildi sabaha kadar...

Buraya kadar bir sorun yok: Dünyanın en güçlü ülkesinin seçimlerinin canlı verilmesi bir şekilde anlaşılabilir bir şeydir.


Ama sorun bundan sonra başlıyor:

Türk televizyonlarında

, istisnasız bütün televizyonlarda, ABD seçimlerinden ötürü

sunucuların, yorumcuların yaşadıkları heyecan gözyaşartıcıydı!


CELLADINA ÂŞIK BEYAZ TÜRKLERE ÜZÜLDÜM: ABD'DEN BANA NE!


Bir ân, işgal edilmiş bir ülkede gibi hissettim kendimi! Evet

Türkiye, fiilen işgal edilmemişti elbette; ama zihnen işgal edilmişti, kesinlikle!


Sabaha kadar Türk televizyonlarında neredeyse herkes

Hillary güzellemeleri

yaptı. Hillary kesin olarak kazanacaktı! Amerikan medyası, inanılmaz bir Hillary propagandası yapmıştı.



Ama Trump, herkesi ters köşe yapmayı başardı. Bizimkiler neye uğradıklarını şaşırdı!



ABD seçimleri'nde

Trump kazandı diye sevinmedim. Sabaha kadar Hillary trampetleri
ç
alan celladına âşık tasmalı çekirgelere, Beyaz Türkler'e üzüldüm!


Rahmetli Erbakan Hoca'nın dediği gibi, “

ABD'den bana ne!

” Trump'tan, Hillary Clinton'dan bana ne! Al birini vur ötekine!



YİNE İSRAİL'E HİZMET EDECEKLER... YİNE MÜSLÜMAN KANI DÖKECEKLER...


Ama aptal olmanın da âlemi yok: Amerikan seçimleri, dünya için önemli elbette.



Kısa vadede:

Ülkemizin ve bölgemizin huzuru açısından

bakmak...



Orta ve uzun vadede:

ABD'nin ve Batılı emperyalistlerin bölgemizden uzaklaştırılması için

uzun soluklu hazırlıklar yapmak zorundayız...



***



Ama şu aşamada kim başkan olmuş olursa olsun,

ABD'nin işgalci politikaları değilmeyecek

esas itibariyle. Önce bunu bir kenara kaydedelim.



Yine mazlum kanı dökecekler...


Yine İsrail'e hizmet edecekler...


Yine Müslümanların burnundan getirecekler...


O yüzden “bana ne” diyorum.



O yüzden “al birini, vur ötekine” diyorum.



Niçin?



Esas itibariyle kısa vadede, görünür bir gelecekte köklü bir değişiklik olmayacağı için.



Ama orta ve uzun vadede, ABD'nin de, diğer Batılı emperyalistlerin de, bölgemizden defolup gitmeleri için adım adım, zekice stratejiler geliştirmek, uzun bir yolculuğa hüküm giymek zorunda olduğumuzu hatırlatmak istiyorum.



AMERİKA, EMPERYALİZM DEMEKTİR!


İzini sürmemiz gereken soru şu bu noktada: Amerika nedir, nasıl bir ülkedir, ne'yi temsil eder, neden bizim bölgemize yerleşmiştir, Amerika'yla nasıl mücadele edebiliriz ve bölgemizden çekip gitmesini nasıl sağlayabiliriz?



Öncelikle şunu söylemek gerekiyor burada:

Amerika, hem Batı hegemonyasının şekli hem de Batı uygarlığının niteliği bakımından Avrupa'dan farklı bir “aşama”yı temsil ediyor.


Amerika, kelimenin tam anlamıyla

emperyalizmin ta kendisidir. Yeni, liberal bir emperyalizmdir bu

. O yüzden emperyalizmin tarihinde paradigma değişiminin adı ve adresidir. Görünür-görünmez yönleriyle gerçek emperyalizm, Amerikan emperyalizmidir.



Amerikan emperyalizminin doğasına ve özelliklerine geçmeden önce, Amerika'yı doğuran tarihî arkaplana biraz yakından bakmakta yarar var.



VESTFALYA BARIŞI VE AVRUPA DÜNYA DÜZENİ


1618-1648 yılları arasında yaşanan, Almanya'nın nüfusunun yarısının telef olmasına yol açan Otuz Yıl ya da Din Savaşları,

dünya tarihinin kaderini değiştiren bir sürece

işaret eder.



1648 yılında imzalanan Vestfalya Barışı,

ulus-devlet imparatorluklarının doğmasını sağladı; Avrupa içinde prenslikler arasında yüzyıllardır süregelen boğazlaşmaları sonlandırdı.

Avrupa'lıların hem dünya coğrafyasına yayılmalarını, sömürgecilik ve emperyalizm çabalarına soyunmalarını hızlandırdı hem de

1945 yılına kadar sürecek Avrupa Dünya Düzeni kurmalarını

sağladı.



Avrupa'da

Kilise tam ortadan ikiye parçalandı

. Adına “

büyük şizma / parçalanma

” denen bu süreç,

politika'nın tanrılaştırılmasına

yol açtı. Her şey

politikanın vesayeti

altına girdi.



Bu süreç, İngilizlerin gerçekleştirdikleri ama ikincisinden itibaren Amerikalıların gerçek boyutlarıyla hayata geçirdikleri

sanayi devrimleriyle

birlikte yerle bir oldu. Bu kez, politikanın ve her şeyin

ekonomi tanrısı

'nın boyunduruğu altına girdiğini görüyoruz.



Sonuçta Avrupa Dünya Düzeni, iki kanlı paylaşım savaşından sonra birdenbire çöktü! Hem de Avrupa gücünün zirvesine ulaştığı bir zaman diliminde.



AMERİKAN EMPERYALİZMİNİN GELİŞİ...


Avrupa'nın yerini 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren

üretim ekonomisini

yaygınlaştıran, ulus egemenliğini aşındıran

Amerikan ulus-üstü tecrübesi

aldı.



Böylelikle ikinci dünya savaşından sonraki süreçte

postfordist ekonomi yani tüketim ekonomisi, küreselleşmenin yegâne dünya düzeni olmasıyla sonuçlandı.


Küreselleşme, Amerikan hegemonyasının öteki adıdır

.

Bütün sınırları yıkan, şirketlerin, sivil toplum kuruluşlarının, çıkar çevrelerinin gücüne güç katan, ulusal egemenlik biçimlerini aşındıran ve kendi hukukunu evrensel hukuk diye dayatan Amerikan emperyalizmidir bu.


İKİ AMERİKA VE KÜRESEL ÇATIŞMANIN AYAK SESLERİ...


En azından, iki Amerika var o yüzden.



Birincisi, küreselcilerin Amerikası

: Yahudi şirketlerin ve çıkar çevrelerinin güdümündeki, CIA'yi kullanan Yahudilerin Amerika'sı bu. Clinton'lar, bu Amerika'nın çocukları.



İkinci Amerika

, beyazların kontrolündeki, kendini vadetmek ve meşrulaştırmak için FBI'yı kullanan

WASP'tan

(Beyaz, Anglo-Sakson, Protestan'lardan) oluşan ulusalcı Amerika. Trump, işte bu Amerika'nın çocuğu.



İki Amerika'nın çıkarları zaman zaman örtüşüyor olsa da alttan alta büyük bir çatışmanın yaşandığını bilmek gerekiyor.


Özlü bir şekilde söylemek gerekirse,

“İngilizlerin” Amerika'sı ile Yahudilerin Amerikası bu

. Ve çatışma hâlinde bu iki Amerika. Yalnızca Amerika içinde değil küresel ölçekte de.



Velhasılı kelâm,

Trump'ın zaferi, kapitalist sistemin zaferidir. Trump'ı, sisteme başkaldıran adam diye sunanlar Yahudilerin kontrolündeki Amerika adına konuşuyorlar aslında.


Amerika'da yaşanan bu değişim ve çatışmanın sonuçlarını, küre ölçeğinde de göreceğiz önümüzdeki süreçte.



Büyük bir çatışmanın ayak sesleri bu... O yüzden Türkiye'nin yaşananları iyi tahlil etmesi ve ona göre köklü ve güçlü stratejiler geliştirmesi gerekiyor...


Burada son olarak şu kadarını söylemekle yetineyim: Günlerdir, haftalardır,

Amerika seçimlerinin dünyanın kaderini değiştireceği yazıldı çizildi!


Evet... ABD se
ç
imleri, dünyanın kaderini değiştirecek, denildi.


Oysa dünyanın kaderi, ABD, dünyanın yakasından düştüğünde, düşürüldüğünde değişecek!



#ABD seçimleri
#Donalt Trump
#Clinton