Toplum olarak, geleceğimizden, hatta yarınımızdan bile emin değiliz.
Kaygılıyız. Geleceğe, biraz kuşku, biraz da korkuyla karışık bir öz/güvensizlikle bakıyoruz. Günü kurtarmakla meşgulüz. Art arda yaşadığımız “doğal” ve siyasi-kültürel şoklar, depremler, anormallikler, kendimize olan güvenimizi, geleceğe güvenle bakabilme melekelerimizi ve enstrümanlarımızı her geçen gün daha bir yok ediyor gibi.
Şu an işte böylesi bir “hesaplaşma”, geleceğe bakma, bir gelecek tasavvuru geliştirme noktasında duruyoruz.
Bugün 18 yıl önce yayımlanan bir yazımı sizlerle yeniden paylaşıyorum.
Tarihimiz, hafızamız, kültürümüz, anlam haritalarımız sürgit yok edilmeye, yok sayılmaya çalışıldığı için, nereye basabileceğimizi de, nereye doğru yürüyeceğimizi de, dolayısıyla yürüyüşümüzü engelleyebilecek “duvar”ları nasıl aşabileceğimiz de kestiremiyoruz.
Ama biz tarih yapmış, tarihe yön vermiş bir toplumuz. Bu, inkarı mümkün olmayan bir gerçek.
Bu gerçeği “göz önünde bulundurduğumuz” sürece, yaşadığımız sorunları anlamlandırabilmenin ve aşabilmenin; dolayısıyla geleceğimize yön ve şekil verebilmenin yollarını keşfedebilmemiz mümkün olacaktır.
Yüzyılımız, gerçekten olağanüstü olaylara tanıklık etti. 19. yüzyıldan 20. yüzyıla kalabilen önemli imparatorlukların ve uygarlıkların dikkate değer bir bölüğü yüzyılımızın başlarında tarihe karıştı.
Avrupa’daki “büyük güçler” ilkin birbirleriyle kapıştılar. Ardından da modern tarih boyunca dünyaya pek çok bakımdan “hükmeden”, Batı-dışı toplumların ve kültürlerin de başvurmak durumunda kaldıkları pek çok kavramı ve kurumu şu ya da bu şekilde “ihraç eden” Avrupa, iki büyük savaşın ardından yorgun ve bitap düşerek, yerini ve gücünü Amerika’ya devretmek zorunda kaldı.
20. yüzyılda güneş Doğu’dan doğmadı. Asya, ancak “kaplanlaşabileceğini”; başkalarının postuna ve pozisyonuna göz dikerek bir “ölüm-kalım savaşı” verebileceğini göstermekten başka bir şey yapamadı. Dünyaya bir medeniyet iddiası ve fikri sunamadı.
Batı’dan doğan şeyin de “güneş” olmadığını, yüzyılımızı geren; kanlara, gözyaşlarına boğan savaşlar, kaoslar yeterince ispatlıyor olsa gerek.
Bu zaman diliminde İslâm dünyası, İslâm tarihi boyunca en büyük sarsıntılardan ve yenilgilerden birini tattı: Yüzyılın başlarında bir şekilde “Azrail”le tanıştı; ama yüzyılın sonlarında silkinip kendine gelebileceğini, yeniden ayağa kalkabileceğini gösteren “mesajlar ve işaretler” sundu dünyaya.
20. yüzyıl, 2000 yılında sona ermeyecek; 21. yüzyılın ilk çeyreğine, hatta biraz daha ötesine kadar sürecek gibi gözüküyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.