Vicdan ve korku

04:0026/01/2025, Pazar
G: 26/01/2025, Pazar
Yusuf Dinç

Erguvan Yayınları Yalçın Yılmazer ’in vefatından sonra uzun yıllar üstünde çalıştığı diyalektik eseri Vicdan’ı neşrettiğinde Mekki Yassıkaya Ağabey’in katılımıyla TYB İstanbul Şubesinde bir güzel toplantı tertip edilmişti. Tren vicdan istasyonunda böylece durunca Erguvan’ın kavram üzerine herkes için bir düşünce bahçesi ikram ettiğini gördüm. Eserinde Yılmazer, vicdanı bir mahkeme salonundaki serzenişten çekip getiriyordu. Mahkeme ile vicdan bağının varlığını sorguluyor. Vicdan temalı bir eser bulunmayışına

Erguvan Yayınları Yalçın Yılmazer
’in vefatından sonra uzun yıllar üstünde çalıştığı diyalektik eseri
Vicdan’ı
neşrettiğinde
Mekki Yassıkaya
Ağabey’in katılımıyla
TYB İstanbul Şubesinde
bir güzel toplantı tertip edilmişti.

Tren vicdan istasyonunda böylece durunca Erguvan’ın kavram üzerine herkes için bir düşünce bahçesi ikram ettiğini gördüm.

Eserinde Yılmazer, vicdanı bir mahkeme salonundaki serzenişten çekip getiriyordu. Mahkeme ile vicdan bağının varlığını sorguluyor. Vicdan temalı bir eser bulunmayışına ve vicdanın genel kapsamdan çıkarılmasına sadece şaşırmıyor içerliyordu. Vicdanın, mealen, sivil ve müstakil ve evrensel bir anayasa olduğunu ifade etmesiyse çarpıcıydı.

Çünkü
vicdan ve yasa bir araya gelmez iki kavramdır.

Evet kapitalizmde bu böyledir. Kapitalizmin olayı budur; yasa yaparken vicdansızlığa alan bırakmayayım derken vicdanı söküp atar.

Söküp atma ifadesini
Jules Payot
’nun
İrade Terbiyesi
’ni
Misyö Ribot
’ya ithafındaki ifadelerinden mülhem kullanıyorum.

Payot şöyle söylüyor;

“…. Fransa’da ilk defa metafiziği psikolojiden söküp atma şerefini taşıyan girişimci insanı diğerlerinden ayrı tutmak boynumuzun borcuydu. Mösyö Ribot ilk olarak vicdan olgusunun tabiatının araştırılmasını kararlılıkla bir kenara bırakmıştır.”

Payot aslında bu ifadesiyle kapitalizmin sırrını açık ediyor.

Kapitalizm vicdansızlığı önleme yolu olarak vicdanı yok etmiştir. Böylece maşeri vicdanı yaralamıştır.
Komünistler
mi? Onlar yasa yaparken vicdansızlıkla değil, direk vicdanla savaşa girmişlerdir. Neyse.

Biz de kapitalist olmaya zorlandık. Cumhuriyete geçiş Türklerin kapitalizme girişinin vücut bulmuş halidir. Süreç Islahat Fermanıyla başlamıştır lakin vücut bulduğu hali rejim değişikliğidir.

Cumhuriyete geçişle kapitalist yasa ve düzenleme mantığını benimsedik. Kadimi yok etmeye azmettik. Benimsediğimizi de bünyeye uyduramadığımızdan İtalya’dan, Almanya’dan, Fransa’dan derledik topladık.

Böylece ruhu bedenden çeker gibi vicdanı toplumdan çekip çıkarmaya başladık.

Nihayet “batıyoruz” temalı reklam yapan dükkanlara yağma için üşüşen kişiler olduk?

Yılmazer’in şaşkınlığının nedeni kapitalizmin bu evrensel dayatmasıdır. O evrensel anayasa olarak vicdanı ele alırken kapitalizm tam aksi istikamette gitmiştir. Kapitalizmin ürünü (kimi “sonucu” der) olan pozitivizmin şartı vicdanıyla, ruhuyla, namusuyla değerleri reddetmektir. Ya da buna pozitivizm değil, Turan Koç hocanın ifadesiyle mantıksız pozitivizm demeli. Ve kapitalizmin şartı olan seküler hukuk, tam da böyle pozitiftir.

“Pekala, herkes kapitalist, ama bizdeki vicdansızlık onlar da (Batıyı kastederek) görülmüyor, buna ne demeli,” diye soruluyor.

Evvela şunu bilmelidir; kapitalizmin yayıldığı her yer birbirine benzer nispette vicdansızdır. Onlar ve biz karşılaştırmasında bizim sorunumuz; kapitalizmin vicdan yerine yerleştirdiği
korkuyu
yerleştirememektir. Kimse korkmuyor.
Kapitalistin vicdanı olmaz. Vicdanlı olan kapitalist değildir. Kapitalisti yönetmenin bir yolu onu okşamaktır. Ama nadiren okşamaya başvurulur.
Kapitalist asıl korkuyla
yönetilir
. Ekserisi korkuyla yönetilir.

İlk hatasında mahvolacağını bilmekle korkutulur.

Yüzüncü hatasında hala affedilen kapitalistten korkun.

Kapitalistin korkmadığı yerde sizler korkmalısınız. Çünkü kapitalist motivasyon işlerken başkasıyla beraber kendine de zarar verebileceğini dahi fark edemez.

Mustafa Kartoğlu’nun ifadesinden mealen söyleyeceğim; yanlış ve hukuksuzluk yaparak menfaat umanlar affolmayı değil, mahvolmayı beklemelidir.

Her nefis kapitalisttir. Nefisini bastıran derviş olur, nefsine teslim olan azgın (kapitalist) olur, dengeyi bulan insan olur. Bunların üçü de toplumda vardır. Bu yüzden Rabbimiz korkuyu sisteminin bir parçası yapmıştır. Ama tövbeyle beraber…

Hasılı, Osmanlı’dan bu tarafa geçerken kapitalistin kimseden korkmadığı bir ortam ürettik. Anonim şirketlerle vatandaşı baş başa bıraktık. Bazen kırılgan hükümetleri anonim şirketlerle baş başa bıraktık. Osmanlı’nın araya koyduğu bariyeri “sivil toplumu-maşeri vicdanı” yok ettik. Yerine korkuyu koyamadık. Kapitalistler de vicdan korunu para yelpazesiyle soğuta soğuta söndürdü.

Şimdi diyeceğim şudur; ya Türk milletine uymayan kapitalizm gömleğini çıkarıp atacak ve vicdanı ilişkilerimizin düzenleyicisi olarak yeniden tanımlayacağız yahut kapitalistsek yanlış yapan tir tir titreyecek, korkudan ödü sıdacak.

Bunun başka yolu yok. Kapitalizmin nimetinden faydalananlar külfetine de katlanacak. Kapitalistiz ama değiliz gibi yaparak varacağımız bir yer yok. Bu ancak ‘besle kargayı oysun gözünü’ye götürür bizi. Ve fakat çözümü sunanla sorunu üreten aynı şeydir; kapitalizm. Ya devlet başa ya kuzgun leşe işte budur. Devlet bireylerine ayrılıp yalnızlaştırılmamış, vicdanıyla, namusuyla değerleri olan toplumdur.

Kartalkaya’daki otel faciasından bu yana tek konuştuğumuz vicdan oldu. Toplumun vicdan talebi var.

Aşağıda Google veri tabanından iki grafik paylaştım. Dijital ortama aktarılmış kitaplarda İngilizce
conscience
kavramı ile Türkçe vicdan kavramının kullanımına dair 1800’den bu 2019’a kadarki gelişimi gösteriyor. İngilizce grafik kapitalizmin vicdanı söküp attığını gösteriyorsa Türkçe grafik kapitalizmin Türk toplumunun içine sinmediğini ve artan vicdan talebini gösteriyor olmalı.
#vicdan
#korku
#Yusuf Dinç