Prof. Dr. Yusuf Dinç, Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsünden doktora derecesini aldı. Duke Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde araştırmacı olarak bulundu ve Trakya Üniversitesi’nde akademik görev yaptı. Jeoekonomi, jeofinans, İslami ekonomisi, finans, bankacılık, sigortacılık ve gölge bankacılık gibi konular araştırma alanı olup çok sayıda kitap, makale ve yayını bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler, İslam İşbirliği Örgütü ve birçok ulusal ve uluslararası kurumla finans alanında ulusal, uluslararası ve uluslarüstü projelerin yürütücülüğünü gerçekleştirmiştir. Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurulu üyeliği, Borsa İstanbul Grubu Merkezi Kayıt Kuruluşu yönetim kurulu üyeliği görevlerinde bulunmuştur. Dinç, halen İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi öğretim üyesidir. İslam Kalkınma Bankası Enstitüsü Smart Economy Lab ödülü sahibidir. Evli ve iki kız babasıdır, İngilizce bilmektedir.
Gelin bugünün bağlamlarına aktüelden değil, düşünsel taraftan bakalım.
Evvela şunu söyleyeyim dünyada sermaye her halükârda biraz oligarktır. Amerika’da bile var. Hep oldu. Bugünkülere teknoloji oligarkı deniyor. Ama Türkiye için özel bir durum var.
Hani mesele şu; dualı milletiz.
Belki biraz fikrimiz vardı ama büyük oranda şartların bir gereği olarak Türkiye yoluna oligarksız başladı.
O gün için ahım şahım bir iktisat bilgimiz falan yok. Biraz Namık Kemal eleştirileri, biraz Mithat Paşa girişimleri bir de Ohannes Efendi’nin çevirisi. Sade bizde yok değil, dünyada da yok yalnız. Bugünkü iktisadın çok küçük bir kısmı ancak biliniyordu.
Çıkın sokağa herhangi bir insanı çevirin o günün iktisatçılarından daha fazlasını bilir. Tabii öyle, yoksa suyun kimyasal formülünü bilmeyen insanlar buldukları her mikrofona ekonomi yorumlamazdı.
Neyse 1923’e dönelim.
Bir yol lazımdı. Çünkü kapitalizm görece daha geniş bir orta gelir grubu ve hür müteşebbis verimliliği sunuyordu. Ve bu bileşen bir vaat olarak idealize ediliyordu.
Osmanlı aslında kapitalizmin vaadini sunmayı zorlamıştı. Mesela Islahat Fermanı ile vergi sistemini sekülerleştirmiş, Vak’a-yı Hayriye ile iş dünyasını Yeniçerilerden liberalleştirmişti. Yeniçeriler demişken bizde böyledir; ordu devletten kaynak bağımsızlığı ister. Hatta çoğu gözden kaçırır ama ordu-sermaye ilişkisi ordu-siyaset ilişkisinden daha belirleyicidir. 60 Darbesi sonrası ordu, OYAK ile işini sağlamına çözmüştür. Kanaatimce bu çözüm de dualıdır.
Osmanlı’da yapısal reform anlamına gelecek çok daha büyük işler dahi yapılmıştı. Hele eğitim tam bir yapısal reforma tutulmuştu. Bugün dahi eğitimde Osmanlı’nın mirası katkı vermektedir. Hoş, bazı işler ve reformlarsa tutmadı. Mesela ordu-kaynak bağımsızlığı denkleminin orijinal çözümü olan tımarlı sipahiler kaldırılınca tarım sektörü liberalleşemedi bilakis bunalıma girdi.
Evet, benzer tüm uğraşlara rağmen zaten pek mümkünatı olmayan imparatorluk-kapitalizm uyumu sağlanamadı.
Rejim sorgulamaları yükseliyordu.
Nihayet olacak olan oldu. Türkler rejimlerini değiştirdi. Kapitalizmi kurumsallaştırmaya daha uygun bir çerçeve sunan cumhuriyete geçildi.
Böylece kapitalizmin vaadi yeni kurulan cumhuriyete yüklendi.
Vaadi gerçekleştirmek için bir yol lazımdı ve bu yol İzmir İktisat Kongre’sinde bulundu. Çağı aşan bir çözümleme ortaya kondu. Ama ne çözümleme.
Bugün baktığım yerden efsane bir iş diyorum.
O gün ne yaptıklarını sistematik olarak tarif edebilecek ancak birkaç kişi vardır, bugünkü anlamda tam bir kavrayışları olduğu da düşünülemez. Çünkü henüz finans-kapital icat edilmemişti. Finans-kapital çok sonra geldi. Üstelik çirkin geldi.
Türkiye’nin çözümlemesini izah edeceğim ama önce çağdaş bir deneyimi hatırlatacağım. Sovyetler Birliği’den Rusya’ya geçişi…
80’ler sonunda Sovyetler dağılmış ve kamu varlıkları olan madenler, imalathaneler ve diğer önemli zenginlikler Rusya’yı Batı sistemine ve kapitalizme entegre edecek gençlere teslim edilmişti. Bunlara oligark dendi.
Bu oligarkların zenginleşmesi ve hayat tarzları Rusya’da herkesi kapitalizme ikna etmeye yetecek kadar büyük ve gösterişliydi. Tane komünist kalmadı.
Ruslar böylece oligarklardan bir süre yararlandı. Sonra baktılar olmuyor bunlar pencereden atılmaya başlandı. (Ancak bu pencere hadiseleri başlayınca oligarkların da bir tür devletçilik olduğunu anlayan anlamıştır.)
Oysa İzmir İktisat Kongre’sine göre zaman çok ilerlemiş, iktisat uçmuş, finansal kapitalizm coşmuş ve Ruslar eleştirel bakış açılarıyla çok iyi iktisat öğrenmişlerdi.
Fakat çözümlemeleri çağının tüm dezavantajlarına rağmen Türkiye’nin çözümlemesinin gerisindeydi. Dedim ya dualı milletiz diye.
Zaten birilerini zengin etmeye yetecek kadar devredilebilir varlık yoktu. Abdülhamid Han döneminde açılmış önemli fabrikalar vardı ama sayıları çok değildi. Belki biraz ticarethaneler...
Elde para az. Ne doğru dürüst muhasebe bilen var ne idarecilik bilen var ne de başka gereklilikler veya bilgi-birikim (know-how) temin edilebilir.
Çok parlak bir çözümle geliyor Türkiye.
Hem de dünya bir dönemeçte iken. Kapitalist mi olunacak, komünist mi, sorusu ortada yerde duruyorken.
Keynes çıkıp karma ekonomiden falan da bahsetmemiş henüz.
Misak-ı İktisadi benimseniyor. Buna göre uzmanlaşmış bankalar kuruluyor. İş Bankası, Ziraat Bankası, Sanayi Maadin Bankası, Emlak ve Eytam Bankası…
Bu bankaların altyapı yatırımlarını yapmaları, stratejik alanları doldurmaları ve büyük ölçekli girişimleri ortaya çıkarmak üzere iştirak edinmeleri planlanıyor. Özellikle hammadde bağımlılığı bulunmayan alanlara yöneliniyor ve buna uygun olarak madenciliğe hassas eğiliniyor.
Dikkat buyurunuz. Finansın merkez aktör olmasına henüz 50-60 yıl varken Misak-ı İktisadide bankaların merkeze alınması benimseniyor. Dünyaya göre çok erken bir öngörü.
Müthiş denklem… Üstelik bankalar kamu sermayeli olmaları hasebiyle bir karma ekonomi deneyimi ortaya konuyor. (O dönem iktisaden bir doğu-batı dengesi de kuruluyor ama başka yazıya artık.)
Sanırım dualı millet olmanın bir sonucu. Çünkü biraz sonra karma ekonomik model dünyada esas olacak.
İşte ben bu denklemi beğeniyorum. O yüzden efsane diyorum.
Her şey de mükemmel değil tabii. Oligarkla olmuyor ama oligarksız da…
Bugün gündemi meşgul eden bağlamların düşünsel boyutu tam da bunlardır.
İşte böyle. Türkiye’nin oligarkı yok ama oligark partisi var.
Yok, Türkiye’nin bildiğimiz anlamda oligarkları da var ve darbelerle var edildiler denecekse de çağ değişti, varlıklarının anlamı kalmadı artık.
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
Türkiye örneğinden hareketle, bugüne kadar yapılan doğru ve yanlış işler çerçevesinde, Suriye’nin iktisadi yapılanması için de bir yazı bekliyoruz sizden. Hergün siyasi çıkmazlarıyla konuştuğumuz Suriye için sadece Dışişleri Bakanlığının değil, Türkiye’nin bütün kamu kurumlarının yapması gereken işler bulunmaktadır. Kalkınma planının yapılması, süreç ve risk yönetimine geçilmesi, bütçenin hazırlanması, muhasebe sisteminin inşaa edilmesi, sosyal güvenlik sisteminin kurulması vb alanlarda, Türkiye kurumları ve personeli ile danışman rolünü üstlenmelidir.
Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.
Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.