Türkiye Ekonomi Modeli neden terk edildi?

04:005/05/2024, Pazar
G: 5/05/2024, Pazar
Yusuf Dinç

Kimse kendisini kandırmasın. Türkiye Ekonomi Modelinin terk edilmesini; deprem oldu, pandemi oldu, Ukrayna Savaşı çıktı vesaireyle açıklamak ya meseleyi hiç anlamamak yahut çevir kazı yanmasın demektir. Bilakis; pandemi çıkacak, asrın afeti olacak, Ukrayna Savaşı çıkacak, hazır olun dense ortodoksinin kurumlarına meftunken herkes Türkiye Ekonomi Modeli uygulanırdı. Türkiye Ekonomi Modeli bu gerekçelerle terk edilmedi. Model hazırlıksız ve uygulaması yetersiz olduğu için terk edildi. Ben Türkiye

Kimse kendisini kandırmasın. Türkiye Ekonomi Modelinin terk edilmesini; deprem oldu, pandemi oldu, Ukrayna Savaşı çıktı vesaireyle açıklamak ya meseleyi hiç anlamamak yahut çevir kazı yanmasın demektir.

Bilakis; pandemi çıkacak, asrın afeti olacak, Ukrayna Savaşı çıkacak, hazır olun dense ortodoksinin kurumlarına meftunken herkes Türkiye Ekonomi Modeli uygulanırdı.

Türkiye Ekonomi Modeli bu gerekçelerle terk edilmedi. Model hazırlıksız ve uygulaması yetersiz olduğu için terk edildi.

Ben Türkiye Ekonomi Modeli uygulanırdı derken, bir savunu anlamında bunu söylemiyorum, Türkiye Ekonomi Modelinden aynı şeyi anlamadığımı ifade ediyorum. Üstelik uygulamadaki model para politikası yönüyle en az bugünkü kadar ortodokstu. Benim kendi
Mali Vatan
çerçevem var. İhracata varım ama anlamlı olduğunda ithalata da varım. Üretime varım ama ülkemin pazarlık gücü yüksek olduğunda ticarete de varım. Üretime varım ama refahı artırdığı sürece tüketime de varım. Sermaye akımına varım ama pazar değil, ev sahibi olarak. Konuma devam etmek için bu çerçeveyi bir tarafa bırakıyorum.

Şimdi, tüm Türkiye ortodoks politikada mutabıkken bilmemiz ve kabul etmemiz, yüreğimiz yetiyorsa sorumluluk almamız gerekenler konular var.

Öncelikle ortodoks politikadan iki temel girdiyi motive etmesi beklendiğinden bahsedeyim öyle devam edelim. Birincisi küresel sermaye akımı (ki Batı’dan gelir), ikincisi küresel ucuz mal akımı (ki Doğu’dan gelir).

Ekonomi yönetiminin mevcuttaki uygulaması birincisine varız, ikincisine ise yokuz anlamı taşıyor. Çünkü ödemeler dengesini iyileştirirken içerideki üretimi feda etmek istemiyor. Fakat birincisinden yani küresel fon akışını çekmekten murat, TL’yi revalüe etmektir. TL revalüe olmayacaksa sermaye akımı da gerçekleşmez zaten (diğer ifadesiyle ödemeler dengesi iyileşmez). TL’yi revalüe etmenin “ortodoks faydasıysa” ikincisidir. Yani değerli kur ile yurtdışından ucuza mal almak… Ve böylece dezenflasyonu motive etmek…

Ekonomi yönetimi bugün öyle ince bir çizgide yürümeye çalışıyor ki; ortodoksinin sadece birinci girdisine başvurup enflasyonla mücadeleyi yurtiçi üreticilerle kotarmayı deniyor. Ucuz ithal malı coşkusuna kapılmadan…

Tabii böylesine hassas bir denge güderken yine ekonomi yönetiminin içinden “velev ki yumuşak iniş yahut sert fark etmez” minvalinde açıklamalar da gelmiyor değil. Bu büyük bir tezatlığa işaret ediyor, benden söylemesi. (Yahut denildiği gibi?)

Ve fakat bu çizgide ekonomi yönetiminin yanında yürümesi gereken yurtiçi aktörler, enflasyonla mücadeleyi tek başına ekonomi yönetiminin kotarmasını bekliyor.

Bencilce…

Enflasyonu tek başına ekonomi yönetimi de yapmadı zaten. Herkes ihaleyi hükümete çıkarsa da o kadar da değil, demek durumundayım. Para politikasının etkisi bellidir. Asıl büyük etkinin otomobildeki ÖTV artışı olduğunu değerlendirdiğimi de okuyucularım bilir. Gene de fırsatçıların, gramaj hilekarlarının, teoride olmadığına inanılan fahiş fiyatçıların (kâr çekişli enflasyon) enflasyondaki önemli payını kimse yadsıyamaz.

Yadsınırsa bir tehlike ortaya çıkar. Gerekli gereksiz ucuza ithalat başlar. Ucuza ithalat başlarsa enflasyon düşer ama herkes bedel öder. Çünkü ortodoksinin sopası da işler. Rekabet edemeyen üreticiler tezgâhı kapatır artan işsizlikle arzu edilen talep düşüşü de gerçekleşir. İşsizlik kapitalizmin cezalandırma enstrümanıdır.

Sert inişlerin en sertiyle dünyadan bedava mal getirilmeye başlamadan herkes aklını başına devşirmeli yani. Rasyonalite ekonomi politikasında aranmaz, politikanın muhatabında aranır. Muhatapların irrasyonalitesi politikanın rasyonalite kıstası değildir. Hele de yoksuldan varsıla servet aktaran kâr amaçlı finansal mimari, FED’in iyice çarpıttığı bir çarpık para sisteminde çalışırken… Tevekkeli boşuna iktisatta insan irrasyonel kabul edilmiyor…

Özetle şunu söylüyorum; mevcut politikanın yürümeye çalıştığı çizgide herkes mutabıksa %20 seviyelerinde bir enflasyona razı olunacak. Uzun yıllar. Yurtiçi üretimi korumanın maliyeti bu… İki defa ücret artışına da razı olunacak.
Ücretlerde iki defa artış tek artışa göre dezenflasyonisttir.

Tek haneli enflasyon sadece değerli TL, ucuza ithalatla mümkündür. Aksi kısa vadede mümkün değildir. Hele de küresel sermayenin pazarıyken…


İSTİHKAK POLİTİKALARI

Bir süredir istihkak politikalarının da gelebileceğini söylüyordum. Ucuz ithalatsız değerli TL denkleminin bir destekleyeni de bu politikalar olacak... Nihayet tavuk eti ihracatına kısıtlarla istihkak politikaları da görülmeye başlandı.

İşletmeler Euro’ya geçmişiz gibi astronomik fiyatlar talep etmeye bir son vermezlerse kendilerini batıracak. İlk bölümde bahsettiğim sorumluluk meselesi de bu.

Bu sorumluluk alınmazsa o gün geldiğinde batışlarının sorumlusu tek başına ekonomi politikası olmayacak. Fiyatlama davranışlarındaki bozukluğun rolünden kaçılamayacak.

Şunu da söylemeliyim; herkes esnaftan, marketten o kadar yıldı ki doğru karakterli girişimciler için ideal bir yatırım ortamı var. Güleryüzüne, alıcısına-satıcısına gerekli saygıyı gösterebilecek olana duyurulur.


S&P’NİN KUR BEKLENTİSİ

S&P Türkiye’nin kredi notunu nihayet artırdı. Böyle bir gelişmenin olabileceğini sanırım ilk bu köşeden okumuşsunuzdur. Ortodoksinin ödül mekanizması budur. İki basamak birden artırabilirdi ama bunu neden yapmadığını gene bu köşeyi okuyanlar not artırımlarının da indirimlerinin de objektiflikten uzak olduğunu bildiklerinden yadırgamaz.

Bir sonraki iki basamak birden de olabilir. O da şaşırtmaz.

Fakat S&P raporunda çoğunu şaşırtan bir husus var. O da ortalama kur beklentisini 2024 için 31,88 ve 2025 için 43 olarak hesaplaması... 2026 için de veri var ama onu tartışmaya gerek yok. (Geçen Eylül’deki raporunda 2024’te 35 ve 2025’te 41,30’luk ortalama kur beklentileri ortaya koymuştu.)

Bu verilerle ilgili asıl söylenmesi gereken içinde bulunulan yıl için yapılan tahmini dikkate almaktır. Çünkü yukarıdaki tartışmadan da anlaşılacağı üzere 2024 kuru ortalamada 31,88 olursa 2025 kuru 43 olmaz. Öyle bir matematik yok.

#Ekonomi
#Türkiye Ekonomi Modeli
#deprem
#pandemi
#Ukrayna savaşı
#Yusuf Dinç