Türkiye yıllarca inşaattan nötr büyüme yazması gerektiği halde negatif büyüme yazdıktan sonra sektörün pozitife döndüğü ve hatta büyümeyi çektiği bir dönem serisine girdi. Fakat Türkiye’nin konut krizinin de müsebbibi olan inşaattaki yıllara sâri küçülmenin bugünkü iklime dönüşü olağan şartlarda gelişmedi. Deprem kaynaklı yaraların sarılmasının bir yansıması olarak ortaya çıktı. Madem öyle, deprem faktörünü göz önüne alarak bazı önemli tespitleri yapmak gerekir. Öncelikle deprem bölgesinde birinci
Türkiye yıllarca inşaattan nötr büyüme yazması gerektiği halde negatif büyüme yazdıktan sonra sektörün pozitife döndüğü ve hatta büyümeyi çektiği bir dönem serisine girdi.
Fakat Türkiye’nin konut krizinin de müsebbibi olan inşaattaki yıllara sâri küçülmenin bugünkü iklime dönüşü olağan şartlarda gelişmedi. Deprem kaynaklı yaraların sarılmasının bir yansıması olarak ortaya çıktı.
Madem öyle, deprem faktörünü göz önüne alarak bazı önemli tespitleri yapmak gerekir. Öncelikle deprem bölgesinde birinci çeyrekte 70 bin konutun teslim edilmişken inşaattaki büyüme %11,1 geldi. Bu konutların imalatının sadece bir bölümü birinci çeyrekte gelişti. Gene de bir çeyrekte %5,7’lik bir büyüme ortaya çıktı. Bunun yanında sene sonuna kadar 230 bin daha konutun teslim edileceği sözü verildi ki Türkiye’nin iradesi bunun mümkün olduğunu gösteriyor. İlk çeyrekte bu konutların imalatı için de harcamalar yapıldı. Ama hala önemli kısmı seneye yayılacak bu 230 bin konut imalatı göz önüne alınırsa çok eleştirilen OVP’deki %4’lük büyüme tahmininin tutacağını öngörmek mümkündür. Tabii mevcut şartlar içinde...
Buraya kadarki değerlendirmelerime; mesele büyümeye sadece %0,5 katkı yapan inşaat mı, diye aceleci yorum yapacak olanlar %5,3’lük hizmetler ve %4,9’luk sanayi büyümesinin de bir kısmını inşaatın çektiğini diğer kalemlerin de inşaattan güç alabildiğini unutmasa iyi eder, derim. Bu hususu böylece not ettikten sonra mevcut şartlarda bir değişim olup olmayacağına dair bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Evet, mevcut göstergeler güçlü bir 2024 büyümesi gerçekleşeceğine işaret ediyor ama zihin karıştırabilecek bir durum ortaya çıktı. Büyüme tahminini değerlendiren Bakan Şimşek’in açıklamaları içinde bir husus dikkat çekiciydi.
Bakan Şimşek değerlendirmesinde “… bu yıl net dış talebin pozitif katkı verdiği bir büyüme öngörüyoruz” ifadesini kullandı.
Öncelikle en güncel dış ticaret gözlemi olan Nisan verisini hatırlatıp öyle devam edeceğim.
Ocak-Nisan döneminde dış ticaret açığı %30,5 azalarak 43,5 milyar dolardan 30,2 milyar dolara geriledi. Nisan açığı ise hızlanarak tek başına 9,9 milyar dolar olarak gerçekleşti. Ve böylece ikinci çeyrek başında tüketim malı ithalatının ortodoks politikanın birinci tur etki dinamiklerine uyumlu olarak artmaya başladığı görüldü. Bu artış trendinin politikanın değerli TL bağlamında belli bir periyot boyunca daha da güçleneceğini beklemek ise normaldir.
Şimdi, dış ticaret açık veriyorken ilk çeyrekte net dış talebin pozitif katkı yaptığını da not edeyim.
İlk çeyrek özelindeki bu durum, ihracatın artmasına rağmen ithalatın güçlü azalması, gecikme ve kur ilişkileriyle açıklanabilir. Geçen sene iki çeyrek boyunca 19 lira seviyelerinde sürdürülen USD/TL kurunun, genel seçim sonrası (Haziran 2023) önce 26 liraya sonra da yükselen bir trend içinde 32 liraya çıktığını hatırlarsınız.
Bu halde net dış talebin pozitif katkısı aylık bazda dış ticaret açığı artsa dahi ikinci çeyrekte de devam edebilir.
Fakat bu etkinin yıllık büyümeye yansımasını düşünmek biraz güç geliyor.
Ekonomide “çok” sert iniş olmaması halinde dış ticaret açığının kapanması olası görünmüyor. Böyle bir risk şimdilik Türkiye için olası görülmüyor. Olabilecek en yumuşak iniş için şartlar elverişli gözüküyor. Son istihdam verisi işsizliğin azaldığını gösteriyor. Bu noktada EYT etkisi ve EYT’li olmayıp 7000 gününü dolduranların SGK’ya tepki göstermek ve prim ödedikçe maaşlarının düşebileceğinden endişe ederek işten ayrılmasının da rolü var. Gene de ekonomi yönetiminin politika tercihleri içinde kalmak üzere başarısına vurgu yapılabilir. İnişin yumuşaklığı biraz da ucuz tüketim malı ithalatıyla açıklanır ki bunu da unutmamak gerekir.
Diğer taraftan kurda önümüzdeki dönemde dolar lehine bir artış olacağı üzerinden açıklanacaksa bu da olası gözükmüyor. Hele de dünyanın en yüksek faizini vermenin ortodoks nimeti olan revalüasyonu dahi elinin tersiyle iterek Merkez Bankası’nın kuru aşağı bırakmamak için döviz likiditesini artırdığı bir ortamda hiç olası gözükmüyor. Üstelik bu mekanizmanın çalışması için kurun hem de agresif biçimde yukarı gideceğini düşünmek için yeterli veri yok.
Petrolün varil fiyatına dair riskler, Avrupa Merkez Bankasının “acaba FED’den önce mi faiz indirsek” minvalinden açıklamalarının olası parite etkilerinin ihracata olumsuz etkisi, Rusya ile ticaret üzerinde kurulan baskı ve daha birçok başka parametre de bir yana.
Diğer taraftan fazla verme kabiliyetindeki hizmetler tarafında yurtdışı taahhüt projelerine dair büyük yekûnlu haberler, Orta Koridor’da Kızıldeniz sonrası artmış olması muhtemel lojistik performansı, artacak turizm performansı, marka haline gelen sağlık ihracatı ve bunlar yanında tarım ürünleri ihracatında sezonun gelmesi, ihracatta yeni pazarlar geliştirilmesi gibi olumlu faktörler de var. Bu etkenler de sert bir iniş olmaksızın net dış talebin büyümeye olumlu katkısına işaret edebilir.
Tüm bu denklemde sert iniş olmaksızın net dış talebin büyümeye yıl itibariyle pozitif katkı vermesi olası en iyi senaryodur ve bunun gerçekleşmesini ummamak olmaz.
Büyüme verisine dair temas etmek istediğim son husus büyümeye kamu harcamalarının %0,5 ile çok sınırlı katkı yapmasına dair. İnşaatın artan performansına ve bu performansın deprem bölgesindeki yatırımlar kaynaklı olduğunun bilinmesine rağmen hayli düşük seviyedeki bir katkı gibi görülebilir. Üstelik koridor altyapısı da gelişiyor. Kamu harcamalarının büyümeye katkısı inşaatın geneline mükemmel uyuyor. Fakat içinde bulunduğumuz dönem çarpan etkisinin çok güçlü olduğu bir dönem olarak tartışılabilir. Ve eğer bu husus bulgulanabilirse afet sonralarına genellenebilir.
Diğer taraftan çarpan etkisi güçlü olsa da kamuda tasarruf tartışmasının bu verilerle yersiz olduğu ispatlanmış oldu. İsrafın giderilmesiyse başka…