Talep yönlü iktisadın sorunlarından birisi de ekonomik adaleti sadece tüketim yönlü sağlamaya çalışmasıdır. Katma değer vergisinin düşürülmesi, elektrik destekleri, doğalgaz destekleri, alt gelir grubuna sübvansiyonlar gibi kamu yaklaşımının nedeni bu bakış açısıdır. Devleti, ekonomik menfaatleri adil dağıtmak sorumluluğundaki bir aygıttan ibaret görmenin getirdiği konfor budur. Refahı tüketim sanmak, refah devletini tükettiren devlet zannetmek… Bu türden desteklere yanlıştır demiyorum. Ama eksiktir.
Talep yönlü iktisadın sorunlarından birisi de ekonomik adaleti sadece tüketim yönlü sağlamaya çalışmasıdır. Katma değer vergisinin düşürülmesi, elektrik destekleri, doğalgaz destekleri, alt gelir grubuna sübvansiyonlar gibi kamu yaklaşımının nedeni bu bakış açısıdır.
Devleti, ekonomik menfaatleri adil dağıtmak sorumluluğundaki bir aygıttan ibaret görmenin getirdiği konfor budur. Refahı tüketim sanmak, refah devletini tükettiren devlet zannetmek…
Bu türden desteklere yanlıştır demiyorum. Ama eksiktir. Eksik olduğu için en sonunda yama üstüne yama vurur gibi hacmi genişler. Açığı kapattıkça yani başarısı arttıkça maliyeti büyüdüğünden finansmanı sağlanamaz en sonunda kendi kendisini yok eder.
Ekonomide adaletin tüketirken değil, üretirken de kurulabileceğini kavrayacak bir bakış açısı lazım. Ekonomik adalet üretirken kurulsun demiyorum, şimdilik.
Şimdilik sadece birer birer, üçer beşer neyse bakış açımızı değiştirmeye başlasak yeter. Bakış açımızı düzeltirsek yavaştan işler rayına oturur.
Toplum tüketimde örgütlenemiyor, sendikal sorunlarımız göz önüne alındığında işçi şapkasıyla da örgütlenemiyor, halka açık şirketlerin genel kurullarına bakıldığında “yatırımcı” olarak da örgütlenemiyor. Borsada şirketlere ortak olduğunu unutup yatırımcı olmanın anlamını daraltıyor.
Ama içselleştirebilecekleri bir paydaşlık kurulabilirse toplum üretimde örgütlenebilir. Kooperatifle veya her nasılsa… İşçi şapkasının yanına başka bir şapka konulabilir. Amerikan futbol takımı şapkası değil kastım. Türk futbol takımı şapkası da değil. Paydaş şapkası…
Enerji kooperatifleri, üretici kooperatifleri gibi yapılara lisans verilirken, sandıklar ruhsat verirken pozitif ayrımcılık konusu yapılabilir. İşçilerin çalıştıkları şirketlere ortak olması yöntemleri geliştirilebilir. Böylece ekonomik adaleti kurmak için talep tarafından arz tarafına yük kaydırılabilir.
Hanehalkı üretim tarafında hep gariban işçi olarak düşünülüyor. Artık bu düşünceyi değiştirmek lazım. Yoksa şartlar fertlerin hayatta kalma güdüsünü her tetiklediğinde toplum bireyselleşmenin kurbanı olacak.
En az birey olma konusunda hassas olunduğu kadar toplum kalma hususunda da hassas olunmalıdır. Bunun yolu yöntemi nedir sorusunun cevabı; köy sosyolojisinden bile hareket edilse işte, üretimde, ticarette, imecede bulunur.
Amerika’nın Bir Huyu Var
Bakış açımızı değiştirmemiz gereken başka meseleler de var. Mesela İngilizler uluslararası sermayeye İngiltere’de yerleşik bir özel işletme satılacağı zaman satış iznini istihdam ve yatırım artışı, şirket merkezinin ve varlıklarının yurtdışına çıkarılmaması gibi şartlarla onaylar.
Özelleştirmelerde hangi şartları dayatıyordur, varın siz düşünün.
ABD’nin de bir tarzı var. Birine ödeme yapacaksa, mesela petrol, ödediği parayla kendi tahvillerini almasını şart koşar.
Yok finansal mimari gereği, yok risk yönetimi gereği, yok ekonomisinin gücü gereği falan değil, bildiğiniz şart koşar.
Türkiye’nin de bu türden tavrı olmalı. Sanırım İngiltere, ABD gibi ekonomiler bu tavra sahip olmazlarsa kapitülasyona maruz kaldığını düşünüyorlardır.
Türkiye bir ABD değil, diyemez kimse.
Yavaştan bakış açımızı bu hususta da değiştirmek lazım. Örneğin KÖİ ödemeleri, altyapı yatırımlarının ödemeleri, devletten her kim ödeme alıyorsa, Rus gazı ödemeleri, Irak petrolü ödemeleri, Azerbaycan gazı ödemeleri gibi işlerde %10-20-30 da olsa “uzun vadeli” tahvillere yönlendirmek fena mı olurdu?
Yalnız dikkat edin uzun vadeli diyorum, süper bono falan demiyorum. (Bono bir yıldan kısa vadeli ihraç edilmiş veya vadesine bir yıldan az süre kalmış hazine borçlanma aracıdır.) Yani kısa vadeli enstrümanlar üzerinden bir tartışma yapmıyorum, dikkati uzun vadeye çekiyorum. Çünkü kimisi bu fikri benimsese dahi hemen süper bono gibi cin fikirlere kaçar. Borçlanmayı usul usul vadeye yaymak lazım.
Olmaz, kabul etmezler diye bu fikirlere muhalefet edenler, kendince tahvil matematiği yapıp fikri çürütmeye çalışanlar Türkiye’de içeriden bile çıkacaktır.
Sıkıntı yok. Hemen olacak iş değilse de bakış açılarını değiştirmeye başlamak faydalı olur.
Zengezur Koridoru gibi, Kalkınma Yolu gibi yeni projelere ve bu gibi projelerin bağlamındaki transferlere yeni bir bakış açısıyla bakmaya başlamak gerekir.
Tam da devletin iş tutuş biçiminin 100 yıl için şekilleneceği zamanlardayız.