Bugün de uzun zamandır da çokları; “Türkiye’de demokrasi olmadığı için yatırım gelmiyor,” tezini savunuyor. Daha doğrusu yalnızca bu tezi savunuyor. Bunların da birçoğu yatırımı sıcak para zannetmekle yetiniyor.
Demokrasi-piyasa ilişkisine dair bu kavrayış, temel düzey kapitalizmin iyi anlaşılmış olduğunu gösterir, önce bunu söyleyeyim.
Şimdi ileri düzey kapitalizme geçelim. Yani demokrasi hakkında kuşkucu olmaktan piyasalar hakkında kuşkucu olmaya…
Türkiye’ye demokrasi eleştirisi yapanlar eş anlı olarak ekonomi politikasına IMF politikası eleştirisi getiriyor. Bu cümle yoğun ironi barındırır, bilesiniz. Çünkü iki eleştiriyi arka arkaya getirenler çelişkiye düşüyor.
IMF programı demokratik olmadığı için Türkiye kaderinden IMF’i çıkarmış olmalıdır. Çünkü IMF karşıtlığının evrensel karakteri budur.
Evet, en az Birleşmiş Milletler gibi küresel siyasal yönetişim kurumlarının sorgulandığı kadar küresel finansal yönetişim kurumlarının da sorgulanması gerektiğini, reform yapılmasını gerektiğini, yeniden yapılandırılması gerektiğini düşünüyorum.
Neyse Türkiye IMF’i kaderinden çıkardı ama kaderin çıkaramayacağı kendi piyasalarının anti-demokratik yüzünü de gördü.
Temel düzey kapitalizm bilgisine göre anti-demokratik eylem ve tavırlar piyasayı bozar, doğrudur. İleri düzey kapitalizm bilgisine göreyse piyasaların devletlerin demokratik tavrını bozabileceği ihtimal dışı değildir. Yani piyasa-demokrasi ilişkisi hep demokrasiden piyasaya doğru çalışmaz. Bazen de piyasadan demokrasiye doğru çalışır.
IMF gitti yerine,
Trump’ın Dünya Bankası’na Türkiye’ye kredi vermeyin talimatları;
Türkiye ekonomisini bertaraf edeceği sataşmaları;
küresel fonların ucuz analistlerinin tehditleri;
şarap fabrikalarından başını çıkaran iş dünyası profillerinin yersiz önerileri;
sığ piyasalardaki kur manipülasyonları;
90’ların işe yaramamış adamlarının sosyal medyada iktisat ciritleri geldi.
Ama her şey “irrasyonel” torbasına konup çöpe atıldı.
Türkiye’nin ekonomi politikasındaki değişimin temel parametresi de budur.
İşte, son on yıldır devam eden ve bugün de süren tartışmaların temel gerekçesi… Sadeleşme gibi, mikro yönetim gibi tüm meseleler bu bağlamda gelişmiştir.
Peki, piyasadan mı kuşku duyulmalı, yoksa devletten mi?
Bu işin en doğrusu ne piyasadan ne de devletten kuşku duymaktır. Bu da kuşku duymaya gerek duymayacak kadar yeterli (fazla değil yeterli) güvenlik mekanizmalarını inşa etmekle olur. Bu mümkün ama dediğim gibi hassastır.
Gene de başarılmalıdır. Böylece kimse Türkiye’yi ekonomik olarak tehdit edebilecek güç bulamaz. Güç bulsa yol bulamaz.
Elbette bunları tartışılması gereken asıl olgu olan kapitalizm tartışılmadığı için böyle ele alıyorum.
Gerçek bir alternatif ve kuşkunun sonsuza değil giderileceği bir ortam için piyasa ile devlet arasına denetçileri değil, sivil toplumu yerleştirmeyi sonraki yazımda ayrıca tartışacağım.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.