O 7-8 saat… Ebediyen unutamayacağımız bu zaman diliminde yeri geldi su gibi akıp giden saatler; yeri geldi hiç bitmesin diye hıçkıra hıçkıra yakardığımız saniyeler oldu.
Sabaha erdiğimizde maskelerin düştüğü, gece başlayan mutlak samimiyet sınavının ağaran tan vaktiyle sona erdiği yeni bir Türkiye vardı artık.
Aziz milletimizin vatanı uğruna yaşam ve şehadet arasında bir an olsun tereddüt etmediği bu sınavda, şehitlerimizin, gazilerimizin bıraktığı emanetin vebali var üstümüzde…
İzlediğimiz her video, her röportaj, her kare, meydanlarda yapılan her sohbet ağırlaştırıyor vebali.
Efsanelerden, destanlardan fırlamışçasına devleşip, ete kemiğe bürünmüş kahramanlar bu ülkenin, yani benim, sizin, hepimizin namusunu korumak için kalleş hainlerin üzerine bir fırtına gibi çöktü. Satılmış ruhlar yok oldular, rezil oldular.
Sonra ne oldu?
İltifat sözcüklerinin övgüde eksik kalacağı bu gazi kahramanlar en ufak kibir, enaniyet göstermedi, hiçbir beklenti içine girmedi... Çoğu yaralarını bile sarmadan nöbete başladı. Bugüne kadar Türkiye'nin dört bir yanında devam ediyorlar nöbete…
Zaten siz hiç kahramanlığını anlatan kahraman gördünüz mü?
Onlar da anlatmadı, anlatmaz.
Onlar anlatmaz da… Onları da, bizi de iliklerimize kadar rahatsız eden bir kitle türedi; bu şarlatanlar grubu durmaksızın bir şeyler anlatıyor, kullanıyor, sömürüyor…
Böyle bir aymazlık kabul edilemez. Ben de tıpkı milletim gibi susayım dedim ama artık dayanılmaz bir hâl aldı…
Son olarak bir iletişim grubunda yapılan paylaşım bardağı taşırdı…
Şimdilik isim, adres vermeyeceğim (çünkü isimler de, yeri de artık önemli değil, üst kadro konuya vakıf) bir Ak Parti Teşkilatı'nın kalkışma gecesi mesajlaşma grubunda konuşulanlar düştü telefonumuzun ekranlarına;
- Parti Teşkilatından Bir Hanım: Arkadaşlar partiye giden var mı?
- Teşkilat Yöneticisi: Arkadaşlar partiye geçin diyor ama evden çıkmayın, durum ciddi!
- Bir Başka X isimli Erkek Mensup: Ben partideyim Başkanım.
- Teşkilat Yöneticisi: Yazışmayın! X sus! Yazışmayın!
Bunu okuduktan sonra ilk yorumum şu oldu: “Kesin en büyük kahraman bu Yönetici olmuştur şuanda!”
Hemen bir Facebook hesabına bakayım dedim ki; girer girmez paylaşımlar tahminimi doğruladı…
Bu kalkışmaya karşı en ön safta mücadele etmesi gereken Beyimiz, daha saatler önce teşkilatına ne dediğini, ne yapmaya çalıştığını unutmuş, naralar atmaya başlamış…
Önce gülüyor insan ama sonra hemen irkiliyor bu korkunç takiyye karşısında…
Maalesef bu model istisnai bir örnek değil… Siyasetten, medyaya, sivil toplumdan, bürokrasiye her alanda çok ciddi yoğunlukta ve büyük bir tehdit…
Kirletiyor, yoruyor ve üzüyorlar… Bu tehlikeli hücreleri milletin bağrından hep birlikte söküp ayırmamız gerekiyor.
“Bir kere öleceğiz, o da vatan için olsun!” diyerek sevdiklerine bile son kez bakamadan er meydanına inip, kan ter içinde direnip, şehit olamadığı için tüm ciddiyetiyle “Erkan yanımda şehit oldu, bana nasip değilmiş” diyen, sanki hiçbir şey yapmamış gibi tüm vakarıyla sessizce işinin, gücünün başına dönen yiğitlerle; önce ortalığın durulmasını bekleyip sonra sosyal medyadan, TV Kanallarından, erişebildiği her alanda yaptığı paylaşımlarla aslan kesilen, herkesten çok bağıran kahramanlık tüccarlarını söküp ayırmamız lazım.
Şehrin arka sokaklarından, sanayideki küçük kaportacıdan, gurbette öğrenci evinden, semtteki küçük köfte tezgâhından koşup milletinin namusunu kurtaran 'sıradan halkla' ülkenin en gösterişli muhitlerinin caddelerinde tanklara selam duran, balkonlarından 10. Yıl Marşı çalan 'imtiyazlı vatandaşları' net bir şekilde ayırmalıyız.
Magazin programlarında, dergi kapaklarında ve yüksek reytingli dizilerde boy göstermese de, fiziki özellikleri en büyük sermayesi olmasına karşın sabaha kadar kurşunların, bombaların önüne dikilen sanatçının kıymetiyle, her ne hikmetse üç beş günün ardından bir anda demokrasi havarisine dönüşüp halkçılık oynayan ünlü yüzlerin kıymetini ayırmalıyız.
Daha şehitlerin kanı kurumadan makam, koltuk, unvan peşine düşen kulisçi bürokrat, memur, devlet görevlisiyle, jetlerin görüş alanını karartmak için kim bilir ne emekle yetiştirdiği mahsulünü yakıp: “Ben bunu vatanım için yapım. Ne parası!” diyen köylünün vatana katkısını ayırmalıyız.
Akıl donduran bir cesaretle hâlâ kamufle olup meydanlara inen, kurulan 'demokrasi sahnelerinde' topyekûn şehit, gazi bir milletin gözünün içine baka baka yalan söyleyebilme alçaklığını gösterebilen münafıklara ise ne yapmalıyız inanın onu ben de kestiremiyorum…
Allah aşkına soruyorum; var mı dünya üzerinde böyle şerefli, izzetli başka bir millet? Tüm bu olan biten aymazlığa karşı bile nasıl bir tevazu, nasıl bir vakar? Başı öne eğip hüngür hüngür ağlamadan şükretmek mümkün değil…
Böyle bir milletin evladı olmak Cenab-ı Hakk'ın bize verdiği en büyük onurdur.
Meydanlar da, sahne de, söz de, hâkimiyet de bu şanlı milletindir.
Emin olun necip milletimiz asaletinden ötürü susuyor. Çünkü karşılıksız, beklentisiz sergiledikleri bu kutlu direnişi “Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı. Mü'minleri, tarafından güzel bir imtihanla denemek için Allah öyle yaptı.” Ayetiyle anlamlandırıyor.
Halk asla simsarların seviyesine düşmez. Sahte kahramanlar tüm pişkinlikleriyle sahneyi, sözü, rolü gasp etse de; “İn oradan aşağı yüzsüz!” demez.
Onlar demez, demez de; lütfen sizde biraz, azıcık, minicik gurur, utanç olsun ve yapmayın!
Bu kadar kirlilik yeter. Foyanız ortada…
“Susuyorsak sanmayın ki kabullendik… Şimdilik susuyorsak bu bizi küçültmez; sen de ulu orta ürüyorsan, bu seni büyütmez.” der Mevlana Hz.
Şimdilik susuyoruz. Ama biliyoruz!
Gidin ve sahte kahramanlıklarınızı, gösterilerinizi uzakta satın.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.