Trump’ın Ortadoğu planına ne oldu?

04:0013/11/2019, Çarşamba
G: 13/11/2019, Çarşamba
Yasin Aktay

Trump’ın Ortadoğu ile ilgili politikası içinde birbiriyle uzlaştırılması zor görünen üç önemli adım var. Her üç adım da hem Türkiye ile hem de İsrail ile ilgili adımlar ve bu adımların birbirine dolanma şekliyle ABD’nin Ortadoğu’daki planları üzerinden bütün bir uluslararası ilişkiler yaklaşımlarını yeniden ve farklı bir gözle okuma zarureti doğduğunu söylemek mümkün.Sondan başlarsak Trump’ın son zamanlardaTürkiye’ye fazla taviz vermekle eleştirilenSuriye politikasıbilhassa İsrail’in 60 yıldır devam

Trump’ın Ortadoğu ile ilgili politikası içinde birbiriyle uzlaştırılması zor görünen üç önemli adım var. Her üç adım da hem Türkiye ile hem de İsrail ile ilgili adımlar ve bu adımların birbirine dolanma şekliyle ABD’nin Ortadoğu’daki planları üzerinden bütün bir uluslararası ilişkiler yaklaşımlarını yeniden ve farklı bir gözle okuma zarureti doğduğunu söylemek mümkün.

Sondan başlarsak Trump’ın son zamanlarda
Türkiye’ye fazla taviz vermekle eleştirilen
Suriye politikası
bilhassa İsrail’in 60 yıldır devam eden ve gelecek yüzyıla damgasını vurması beklenen planlarını berbat etmiş olduğu değerlendiriliyor.
İkincisi, Yüzyılın Anlaşması
, malum Ortadoğu Arap halklarının İsrail’le ilişkilerini normalleştirme ve Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul ettirme planının yürürlüğe konulması. Bu karar doğrultusunda atılan ilk adım ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını bildirmesiydi.
Doğrusu bu kadarını İsrail bile beklemiyordu.
Şimdiye kadar hiçbir ABD başkanını cesaret edemediği adımı Trump aniden verdiği kararla atmak suretiyle bir yandan İsrail’i sevindirirken bir yandan da bütün Arap sokaklarının öfkesini celp etti. Sonraki adımların ne olacağı, tam olarak netleşmemekle birlikte, şu ana kadar ortaya çıkan tabloya göre Arap devletlerinin de bu planı kabul etmesiydi. Bahreyn’de Kushner’in girişimiyle toplanan Arap devlet başkanlarının bu plana verdikleri destekler kendi içlerinde de ciddi bölünmelere ve tartışmalara yol açtı.
Trump’un Ortadoğu ile ilgili üçüncü adımı veya ortaya çıkan duruma karşı ortaya koyduğu tutumu
Kaşıkçı cinayeti konusunda Veliaht Prens için açtığı geniş himaye alanı.
Bu himayeyi bizzat kendi ifadesiyle Suudi Arabistan’la sürdürmekte olduğu büyük çaplı maddi alışverişle açıklamak mümkün, ama kuşkusuz olayın bir de damadı Kushner’in koordinesinde yürütülen yüzyılın anlaşmasında veliaht Prensin vaat ettiği desteğe ödenen bir vefa borcuyla da alakası var. İsrail hatırına veliaht prense ödenen bedelin ağırlığı Amerikan kamuoyunda Yahudi lobilerinin bile eleştirisine konu olabiliyor.
Trump’ın bu üç tutumu, toplamda İsrail’i memnun etmekten çok uzak.
Türkiye’yle ilgili atılan son adımın, önceki adımları da boşa çıkarmış olduğu değerlendirilirken Yüzyılın Anlaşması hususunda ise işler hiç de zannedildiği gibi iyi gitmiyor. Arap ülkeleri adına vaat edilmiş normalleştirici adımlar atılmıyor ve Arap sokakları İsrail’le ilişkileri normalleştirmeyi en büyük ihanet olarak değerlendiren tutumu pekiştiriyorlar.
Foreign Policy
’nin Kasım ve Aralık sayısında ABD’nin geçmişte İsrail Büyükelçiliğini de yapmış ve
“Henry Kissinger ve Ortadoğu Anlaşma Sanatı”
kitabının yazarı
Martin Indyk
’in
“Trump’ın Ortadoğu Planı Neden İşleyemez?”
başlıklı bir makalesi var. Bu makalede
Indyk
Trump’ı İsrail’in ve Siyonist Yahudi lobilerinin kahramanı haline getiren Yüzyılın Anlaşmasının arkaplanıyla ilgili önemli bilgilere yer verirken planın gerçeklerden uzak ve işleme şansının olmadığını da anlatıyor.
Indyk’in verdiği bilgilere göre planın esası Kushner ve MBS arasındaki anlaşmaya dayanıyor.
MBS, cömertçe bu plana sonuna kadar destek vereceği vaadinde bulunsa da vaat ettiği desteği sağlama gücünün olmadığı zamanla anlaşılmıştır.
MBS Kushner’e Trump’ın İsrail’i tanıma kararına karşı Suudi Arabistan’ın sessiz kalacağını ve Arap sokaklarında çıkabilecek seslerin en fazla üç ay içinde susturulacağı sözünü vermiş.
Aynı zamanda 2017’de Filistin lideri Mahmut Abbas’ı Trump’ın istediği şartlarda müzakere masasına oturtacağını vaat etmiş bunun karşılığında da kendisine 10 milyar dolar rüşvet teklifinde bulunmuş, ancak bu teklif Abbas tarafından reddedilmiş.
Filistinlilere ve Ortadoğu halklarına karşı rüşvetin her zaman zorbalıktan daha etkili olacağı varsayımından hareket eden MBS’in bu hesabı Filistinlilerin Kudüs konusundaki duyarlılıklarını ve direniş kültürlerini gereğinden fazla küçümsemiş olduğu için şimdi büyük bir fiyasko duygusu yaşatıyor.
Şimdi artık konu bu çevrede bile MBS’in kılavuzluğunda Ortadoğu’da iş görmenin ABD’yi ne duruma düşürmüş olduğu. Rüşvet sadece Filistinliler nezdinde değil Ürdün Kralı Abdullah nezdinde de Kudüs’ün kapısını açan bir anahtar olarak işe yaramamış. Her yıl ABD’den almakta olduğu yardımların kesilmesi tehdidi bile Ürdün Kralı Abdullah’ı Yüzyılın Anlaşması planına katılmaya ikna edememiş.
Tabii MBS’in hesaplayamadığı ve bu hesapsızlık dolayısıyla
Trump’ı yanılttığı asıl husus bizzat kendi babası, Suudi Arabistan Kralı Salman B. Abdülaziz’in bu planı şiddetle reddetmiş olması.
Indyk’e göre aslında bu da hesaplanamayacak bir şey değildi. ABD ile bütün iyi ilişkilerine rağmen herhangi bir Suudi Arabistan kralının Kudüs’ten ve Filistinlilerden tamamen vazgeçmesini beklemek haddinden fazla hayalperestlik olur.
Bütün bu siyaset hatları üzerinden ABD’nin nasıl bir Ortadoğu politik haritası ortaya çıkıyor, görüp gösterebilen var mıdır?
Koskoca ABD hangi kılavuzlara takıldı da bu kadar amatör bir dış politika dağınıklığına maruz kaldı?
#Donald Trump
#Filistin
#Ortadoğu
#MBS
#Foreign Policy