İslamcılığı yeni veya yinelenmiş sorular etrafında tartışmaya açan Yetkin Düşünce dergisinin merkezi sorusu İslamcılığın iddialarıyla gerçekleştirdikleri arasındaki fark. Bununla bir muhasebe tutmaya çalışıyor, İslamcı iddialara sahip olanları hesap vermeye çağırıyor, belki kendisi de hesap vermeye çalışıyor. Bu bağlamda benimle gerçekleştirdikleri uzunca söyleşiden, derginin değerli yöneticilerinden müsaadeyle, konuyla ilgili bir kesitle daha baş başa bırakmak istiyorum.İslamcılık Türkiye’de nasıl
İslamcılığı yeni veya yinelenmiş sorular etrafında tartışmaya açan Yetkin Düşünce dergisinin merkezi sorusu İslamcılığın iddialarıyla gerçekleştirdikleri arasındaki fark. Bununla bir muhasebe tutmaya çalışıyor, İslamcı iddialara sahip olanları hesap vermeye çağırıyor, belki kendisi de hesap vermeye çalışıyor. Bu bağlamda benimle gerçekleştirdikleri uzunca söyleşiden, derginin değerli yöneticilerinden müsaadeyle, konuyla ilgili bir kesitle daha baş başa bırakmak istiyorum.
İslamcılığı aslında bir açıdan bütün Müslümanlar temsil ediyor, bir açıdan da kimse temsil etmiyor. Bu belki yaşadığımız çağa özgü bir durum. 1924 yılına kadar dünyada İslamcılığı devlet düzeyinde, politik beden düzeyinde temsil eden bir Osmanlı vardı. İslam’ın siyasi sorumluluğu resmen halifenin omuzları üzerindeydi. Osmanlı’dan önce diğer halifeler, iyi veya kötü temsil ediyor olup olmadıklarına bakmaksızın, İslam’ın siyasal bedenini temsil ediyorlardı. Bir beden olarak bazen capcanlıydı, tazeydi, etkiliydi, ama bazen de yorgun düşüyor, yaşlanıyor çağa ayak uydurmakta zorlanabiliyordu ama bir hayatiyeti vardı.
İslamcı irade bir bedende, ama beşeri bir bedende hayat buluyordu. Bunu söylemenin anlamı onun bu dünyadaki varlığının hatadan masum olmadığını, İslamcı siyasal bedenin her yaptığının doğru olmayabileceği gerçeğini hatırlatmak için. İslamcılık İslam’ın kendisi değil elbet. Bir ideal olarak bütün Müslümanların aradığı İslam ile bu arayışların neticesinde kaçınılmaz olarak bir yorumsama pratiği olarak ortaya çıkan İslamcılık arasındaki mesafenin her tahlilde bilincinde olmak lazım.
Hilafet-sonrası şartlarda ise İslamcılığın temsili bambaşka bir mesele haline gelmiştir. İslamcılık bir varmış bir yokmuş efsanesi haline gelmiştir. Ciddi bir hermenötik soruna dönüşmüştür. Bütün dünyada bütün Müslümanların itibar ettiği, kendilerini bir organı hissettikleri bir siyasal beden olarak temsili yok. Buna mukabil hep varmış ve her yerde etkisi varmış gibi adından söz ettirmiştir. Bazen bir hayalet-hortlak olarak, bazen gelmekte olan bir kurtarıcı olarak. Ama kimin etine kimin kemiğine bürünmüş olarak?
Hangi İslamcılar? Biteviye yorumlanan bir İslam’ın siyasal söylemi var ama bu söylemi gerçekleştirmeye dönük bir örgütü yok. Bir örgütlülüğe kavuşanlar ise İslamcılığın siyasal söylemiyle aralarına mesafe koymak durumunda kalıyorlar. Hatta daha fazlasını söyleyeyim, İslamcı olarak kategorize edilenler İslamcı olmadıklarını söyleyerek başlıyorlar sözlerine ve üstlendikleri siyasal programlarına İslamcı yaftasının yapışmaması için özel bir gayret bile gösteriyorlar. Bu da İslamcılığın izini sürmeyi zorlaştıran bir şey tabi. Sahip çıkanın olmadığı bir söylem İslamcılık, buna rağmen varlığını herkesin hissettiği bir olgu, bir etki. Müslümanların toplam siyasal etkisi, İslam’dan anladıklarıyla hayatta karşılaştıklarını yorumlayarak veya yorumsayarak ortaya koydukları bir siyasallıklar bütünü.
Neticede bunun üzerine konuşuyoruz.