Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Netanyahu ve Gallant hakkında çıkartmış olduğu tutuklama kararı, infaz edilmesinin çok zor olduğu ve bu açıdan bir etkisi olmayacağı söylenerek küçümsense de hiç kuşkusuz başlı başına birçok hesabı gözden geçirmeyi gerektirecek çok önemli bir olaydır. Her şeyden önce uluslararası toplumun halen uluslararası Siyonist düzene tamamen teslim olmamış olduğunu gösteren umut verici bir gelişmedir. Hatırlanırsa İsrail’in insanlık dışı soykırımının ABD himayesinde ve
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM)
hakkında çıkartmış olduğu tutuklama kararı, infaz edilmesinin çok zor olduğu ve bu açıdan bir etkisi olmayacağı söylenerek küçümsense de hiç kuşkusuz başlı başına birçok hesabı gözden geçirmeyi gerektirecek çok önemli bir olaydır. Her şeyden önce uluslararası toplumun halen uluslararası Siyonist düzene tamamen teslim olmamış olduğunu gösteren umut verici bir gelişmedir.
Hatırlanırsa İsrail’in insanlık dışı soykırımının ABD himayesinde ve sınırsız desteğinde 110. Gününü tamamladığı günlerde
’nın başvurusunun kabul edilmesi üzerine bu mahkemeden hiçbir şey çıkmayacağına dair karamsar söylemler hemen ifade edilmeye başlanmıştı. Oysa o zaman da başlı başına bu başvurunun kabul edilmiş olmasının bile önemli olduğunu söylemiştik.
Doğrudur, Avrupa’nın siyasi düzeni de özü itibariyle İsrail’e rehin olmuş görüntüsü verse de ona karşı belli belirsiz bir direnişin, bir hoşnutsuzluğun var olduğu da dikkatlerden kaçmıyordu.
Ne de olsa tehlikenin büyüdüğü yerde ona karşı bir hassasiyetin oluşması, kurtarıcı güçlerin boy vermesi mukadder olur.
Bütün akıldışılığıyla Siyonist ırkçılığın arkasında onca bilimsel, felsefi birikim olan Avrupa’yı tamamen rehin alması ne kadar devam edebilir?
UCM bu davayı kabul ettiği andan itibaren zaten İsrail için bütün dünyanın ve tarihin karşısında şimdiye kadar edindiği imtiyazlı konumundan tepetaklak devrilmiş oluyordu. Bu davanın bu aşamada
hakkında tutuklama kararı çıkartarak sonuçlanmış olması
ise İsrail’in artık dokunulmaz imtiyazlı konumunun hiçbir kıymet-i harbiyesinin kalmamış olduğunu gösteriyor.
Kuşkusuz bu karar sadece İsrail’e değil, ABD’nin himaye ettiği, onun bir varlığına da dokunulması anlamına da geliyor ki bu da başlı başına üzerinde durulmayı hak eden bir konu. Neticede bu karar bütün baskı, şantaj ve tehdit imkanlarını kullanmaktan geri durmayan İsrail ve ABD’den gelen yoğun baskı ve tehditlere rağmen alındı. Bu baskılara rağmen UCM’nin verdiği bu karar kendi kurumsal bağımsızlığını koruyabilme ve siyasi baskılara direnme kabiliyetini göstermesi açısından kendini kanıtlamasının iyi bir fırsatıydı, bu fırsatı çok iyi değerlendirmiş oldu.
UCM’nin oy birliğiyle aldığı kararda İsrail yönetiminin ve bilhassa
’ın açlığı savaş yöntemi olarak kullanmaktan, sivil halkı kasıtlı öldürmekten, zulüm ve diğer insanlık dışı eylemlerden sorumlu olduğuna hükmetti.
Mahkemeden çıkan kararla birlikte başta Avrupa ülkeleri olmak üzere bütün dünya ülkeleri bu kararla ilgili tutumlarını açıklamak durumunda kaldılar. Büyük çoğunluğu mahkeme kararının kendilerini bağlıyor olduğunu, dolayısıyla bu karara uyacaklarını, kendi topraklarına bastıkları anda bu savaş suçlularını tutuklamaktan geri durmayacaklarını ilan ettiler. Bu İsrail için de onu koşulsuz himaye eden sahibi
de dünyada meşruiyetin kalmadığını,
varsa tek meşruiyet kaynağının hayvanca silahları olduğunun resmen tescili anlamına geliyor.
İşin bu noktasında şehid olma şekliyle adeta Gazze’deki direnişi destanlaştıran ve İsrail’i başka türlü mahkum eden Hamas lideri Yahya Sinvar
’ın bir süre önce yapmış olduğu bir konuşmada söylediklerini hatırlamadan edemiyoruz. Şöyle demişti
:
“Bizim aramızda açıkça büyük güç farkları bulunan düşmanla baş edemeyeceğimiz çaresizce bir mücadeleye girişmekle ne yaptığımızı soranlara diyorum ki, bilakis, bu mücadelemiz eninde sonunda düşmanı iki seçenek karşısında bırakacaktır ki, ikisinde de biz kazançlı çıkacağız: Ya başkenti Kudüs olan 1967’den sonra işgal edilmiş Filistin topraklarında kurulacak bir Filistin devletine razı olacak veya onu uluslararası toplumla çelişki ve çatışma durumuna sokacağız, dünyadan izole olacak, dünyayla bütünleşme, dünyada haksızca muteber bir ülke muamelesi görme durumuna son vermiş olacağız.”
Aslında UCM öncesinde de bu süreç herkesin gördüğü bir şekilde başlamıştı diyebiliriz ancak UCM’nin kararıyla birlikte İsrail’in bütün dünya ve tarih nezdinde insanlık suçlusu olarak mahkum olduğu, şimdiye kadar tepe tepe kullandığı o
Holokost mağdurluğundan kaynaklı imtiyazları
nın tam tersi bir etkiyle kendisine borç olarak yazıldığı bir durum oluşmuş oldu.
Şimdi artık soykırım suçu işleyen bir ülkeye yapılan yardımlar, onunla kurulan her türlü temaslar, hatta daha ilerisinde bu suç irtikap edildiğinde sessiz kalanlar da bu suça ortak sayılabilecektir.
Nazilerin üzerine çöken lanet şimdi İsrail ve destekçilerinin üzerine çökecektir.
Başta ABD olmak üzere İsrail’in işlediği soykırım suçu bugün dünyaya sadece kaba maddi güçleriyle hâkim olan devletlerin veya devlet ricalinin yüzüne kara bir leke olarak yazılacaktır. İsrail’i, gidişat onu tamamen yok etmese, bekleyen tek şey onursuz, itibarsız, aşağılanmış bir yalnızlıktan başkası olmayacaktır.
Şehit Yahya Sinvar’ın son nefesini verirken bile sağlam kalan sol eliyle İsrail’e fırlattığı asa, bir Asa-yı Musa gibi lanet olup İsrail’i vurmaktadır.
Bundan sonra Avrupa’da hiçbir ülke UCM kararı orada dururken eskiden olduğu gibi İsrail’e destek veremeyecektir.
’a gelince, onlar için tutuklanmamanın tek yolu evlerine hapsolmaları, İsrail ve ABD dışına çıkmamaları. Yani dünya onlar için daralmış durumda, hareket edip kaçabilecekleri bir yer kalmayacak.
Başlı başına bu durumu İsrail’in bütün o azgın şımarık tavırlarının kendisine getirdiği maliyetin ilk taksiti olarak izlemeye devam edeceğiz.