Türkiye’de düşünce ve sorunları ve bir nefis muhasebesi

04:0014/08/2017, Pazartesi
G: 17/09/2019, Salı
Yasin Aktay

Ülkemizin ve dünyamızın içinden geçmekte olduğu bunca hengamenin arasında Türkiye’de düşüncenin durumu, kalitesi, istikbali hakkında bir düşünce biraz lüks gibi gelebiliyor. Oysa bu hengamelerin içinden ilkelerimiz, insani duruşumuz ve tasavvurlarımız açısından daha az zararla, mümkünse kendimizi ilerleterek, çıkmanın bir yoludur kendimiz üzerine düşünmek. Eylemlerimiz ve düşüncelerimiz üzerine düşünmek, kendimizi sürekli sorgulamak.Özdüşünümsellikdiyor buna batılı sosyal bilimciler, biz ise adını

Ülkemizin ve dünyamızın içinden geçmekte olduğu bunca hengamenin arasında Türkiye’de düşüncenin durumu, kalitesi, istikbali hakkında bir düşünce biraz lüks gibi gelebiliyor. Oysa bu hengamelerin içinden ilkelerimiz, insani duruşumuz ve tasavvurlarımız açısından daha az zararla, mümkünse kendimizi ilerleterek, çıkmanın bir yoludur kendimiz üzerine düşünmek. Eylemlerimiz ve düşüncelerimiz üzerine düşünmek, kendimizi sürekli sorgulamak.

Özdüşünümsellik
diyor buna batılı sosyal bilimciler, biz ise adını çok önceden
nefis muhasebesi
olarak koymuşuz. Nefis muhasebesinin bireysel olanı var, toplumsal olanı var tabii.
Kendimizi bilmek, gözlemlemek, sorgulamak, yargılamak. Çuvaldızı başkalarına saplamadan önce iğneyi kendimize batırmak
. Yaptıklarımız ile inandıklarımız arasında bir açıklığın oluşup oluşmadığını, varsa bu açıklığın nedenlerini anlamak. Kendi eylemlerimizin ardındaki gerçek saikleri bilmek…
Kendi nefsimizin şerrini hissedebilmek, eylemlerimizin kötülüklerini görebilmek ve bunlardan ricat etme fırsatlarını değerlendirmek…
Dünya gaileleri veya makamlarında hangi durumda olursak olalım, bunları ihmal etmemek lazım.
Hafta sonu
Akademi Kültür Siyaset Etüdleri Derneği
(AKSED)’in düzenlediği
Türkiye’de Düşünce ve Sorunları Çalıştayı
dolayısıyla Ankara-Ayaş’ta Türkiye’yi, düşünceyi, düşüncenin namusunu dert edinen akademisyen ve düşünürlerle bir aradaydık. AKSED başkanı, aynı zamanda tezkire dergisinin genel yayın yönetmeni
Öner Buçukçu
’nun önceden gönderdiği sorular muvacehesinde gün boyu günümüzde Türk düşünce hayatını etkileyen unsurları, gazetelerin, dergilerin, televizyonların, sosyal medyanın, akademinin ve siyasetin düşünce üzerindeki etkisinin boyutlarını ve bu unsurların düşünceyi biçimlendirici etkisini, edebiyat-düşünce ilişkisini ve Türk düşüncesinde tercümelerin yerini tartıştık. Yanısıra Türk düşünce hayatında Batı ve Doğu kavramları, neye tekabül etiği, son dönemde hem düşüncede hem siyasette en önemli mesele haline gelen kimlik konusunun serencamı da ele alınan bir konuydu. Bu bağlama uğramışken sorulmadan geçilemeyecek sorular soruldu: Üç tarzı siyaset günümüzde hâlâ anlamlı mı?

Düşüncenin topluma temas etmesi bir gereklilik midir? Bir kopukluktan mı yoksa bir doğallıktan mı bahsedebiliriz? Türkiye’de düşünce hayatının pratik toplumsal hayatın gereksinimlerine cevap verdiği veya ona denk düştüğü söylenebilir mi?

Ve can alıcı soru:
Bugün düşünceyi, “paradigma”yı yenileyen bir aydın-düşünür-entelektüel niçin çıkmıyor?
İki oturum şeklinde gerçekleşen çalıştayın modetarörlüklerini
Murat Yılmaz
ve
Hamit Emrah Beriş
üstlendi.
Kurtuluş Kayalı, Cevat Özkaya, Yücel Bulut, Mehmet Karakaş, Osman Konuk, A. Kemal Bayram M. Hakkı Akın, Ercan Yıldırım, Abdülazim Şimşek, M. Nurettin Kalkan, Asım Öz, Yunus Şahbaz, Maşallah Nar
Türk düşüncesinin sosyolojisi ve siyaseti üzerine önemli değerlendirmelerde bulundular.

Tabi ele alınan sorunların her biri kendi başına bir çalıştay konusunu doldurmaya yeter de artar bile.

Kurtuluş Kayalı, Türkiye’de epeydir referans alınabilecek, teorik bir çerçeve çizebilen sağlam metinlerin yazılamıyor olduğunu söyledi. Örnek olarak altmışlı-yetmişli yıllarda
Doğan Avcıoğlu
’nun Türkiye’nin Düzeni başlıklı kitabının kendi döneminde oynadığı role değindi. Gerçekten de Avcıoğlu’nun bu kitabının döneminde referans alınma biçimi ile karşılaştırıldığında, günümüzde böyle metinlerin olmadığı aşikar.
Ama bunu hayra mı yormalı, yoksa netice itibariyle Türkiye’ye yukarıdan aşağıya bir değişim programını jakoben bir yolla empoze etmeye çalışan bir metinsel şiddet vakasının çekilmiş olmasının hayrını mı görmeli?
Öner Buçukçu
tam da o yıllarda Türkiye’de aslında Avcıoğlu’nun kitabına benzer iki kitaba daha işaret etti. Bunlar
İdris Küçükömer
’in Düzenin Yabancılaşması ile
Bülent Ecevit
’in Bu Düzen Değişmelidir başlıklı kitapları.
Temel metin kabul edilen bu her üç kitabın da temasının
“düzen”
olması elbette tesadüf olamazdı. Türkiye’de nostaljiye konu olacak şekilde model alınan bir dönemin düşüncesinin odağındaki kavramın “düzen” olması, Türk düşüncesi ve Türkiye’deki siyaset mecrası arasındaki ilişkiye hak ettiği ilgiyi yeniden duymamızı gerektiriyor. Ama bu metinlerin hepsinin de aynı zamanda sol düşünceler olduğunu da göz ardı etmemek gerekiyor. Aynı dönemlerde İslamcı çevrelerde
Sezai Karakoç
Yitik Cennet’i,
Necip Fazıl Kısakürek
İdeologya Örgüsü ve
Babı Ali’
yi,
Nurettin Topçu
İsyan Ahlakı’nı kaleme alıyordu.
Akademik çevrelerde İslamcı çevrelerin metinleri tabii ki okutulmuyordu. Onlar tam da çevre denilen muhitlerde, lise ve üniversite öğrencileri arasında okunuyor ama akademik üretimler için referans alınmıyordu.
Avcıoğlu
’nun
öğrencileri akademiyada bütün gündemi belirleyecek, tartışılacak veya tartışılmayacak konulara karar verebilecek bir iktidar konumundaydılar
ve bir düzenin, ama illa ki yukarıdan aşağıya, devletten topluma empoze edilecek bir programın sosyal bilim ve düşünce temelini kurmaya çalışıyorlardı.
Tabii günümüz gerçekleri ışığında o günle ilgili ilk etapta kaydedilmesi gereken karşılaştırmalı bir durum var. Altmışlı yılarda bütün Türkiye’de toplam 8-9 üniversite vardır ve bu üniversitelerdeki öğrenci sayısı toplam elli binden fazla değildir. Bunların arasında sosyal bilimlerin payı da çok düşüktür.
Buna mukabil üniversitelere iktidar tarafından vesayetten önemli bir pay verilmiştir ve bütün dönüşüm hareketlerinde üniversiteler önemli bir aktördür.
Üniversite ve akademinin etkinliği gerçekten düşüncenin etkisinden mi ileri gelmiş yoksa bazı düşüncelerin önü iktidarlar tarafından bilhassa açıldığı için mi etkili görünmüştür?
Bu da gözardı edilmemesi gereken bir sorudur.

Günümüzde ise sayısı ikiyüze yaklaşan üniversitemiz, milyonlarca üniversite öğrencimiz ve yüzlerce sosyal bilim bölümleri Türkiye’nin her yanına yayılmış durumda. Bunun ürettiği apayrı bir sosyoloji var tabi. Düşünce üretimi de bunun toplumla, siyasetle ilişkisi de bambaşka bir gerçeklik yaratmış durumda. Bunların analizi Türkiye’de düşüncenin serencamını takip ederken ifa edilmesi gereken önemli bir görev. Buna devam edeceğiz…

#Öner Buçukçu
#Türkiye
#İdris Küçükömer
#Sezai Karakoç