Teşekkürler Markar Esayan

04:0026/10/2020, Pazartesi
G: 25/10/2020, Pazar
Yasin Aktay

Ölüm, bütün insanların ortak kaderi. İsmet Özel’in etkileyici tasviriyle “seken bir kurşun kadar taraf tutmayan ölüm”, bu dünyada ortak hiçbir özelliği olmayanların bile en ortak yanı.Ancak ölümler, zamanlamaları, bağlamları, ölüm şekilleri itibariyle bir fark yaratıyorlar. Bazen ölümü tadan insanın hayatta yapamadığından fazlası, daha etkilisi, daha güçlüsü ölümüyle veya ölümünden sonra onun ölümü dolayısıyla gerçekleşiyor. Bu açıdan ölümler ölümlere fark atarken, aslında ölenin kişiliği, tabiatı,

Ölüm, bütün insanların ortak kaderi. İsmet Özel’in etkileyici tasviriyle “seken bir kurşun kadar taraf tutmayan ölüm”, bu dünyada ortak hiçbir özelliği olmayanların bile en ortak yanı.

Ancak ölümler, zamanlamaları, bağlamları, ölüm şekilleri itibariyle bir fark yaratıyorlar. Bazen ölümü tadan insanın hayatta yapamadığından fazlası, daha etkilisi, daha güçlüsü ölümüyle veya ölümünden sonra onun ölümü dolayısıyla gerçekleşiyor. Bu açıdan ölümler ölümlere fark atarken, aslında ölenin kişiliği, tabiatı, etkisi tam da ölümüyle birlikte ortaya çıkıyor.

Normalde ölenin amel defteri kapanıyor, o saatten sonra dünyada hiçbir etkisi kalmıyor. Ancak iş ölenin sosyolojik etkisine gelince bunun tam aksini ortaya koyan nice örnekler oluyor.

Türkiye Ermenileri Patriği Sahak Maşalyan’ın Markar Esayan’ın vefatı dolayısıyla Kumkapı’daki Meryem Ana Kilisesi’nde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da hazır bulunduğu cenaze töreninde Markar Esayan için söylediği sözler tam da bu gerçeği en çarpıcı biçimde ifade ediyordu. Bütün üzüntümüze, ölümün kendisinin sebep olduğu hüzne rağmen Markar Esayan’ın cenaze töreninin yol açtığı hayra dikkat çekiyordu Patrik.

Ermenilerle Azeriler arasında cereyan etmekte olan Dağlık Karabağ çatışmasının orta yerinde, tam da iki taraf arasında oluşabilecek en hamasi duyguların orta yerinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın, Ermeni kilisesinde, bütün devlet erkânıyla birlikte hazır bulunmasını sağlayan ölümüyle Markar, ölürken büyük bir hayra hizmet etmiş oluyordu. Belki böyle bir katılım Türkiye Ermenileri tarihinde bir ilk olma vasfını taşıyordu. Bu, böyle bir katılımın iki taraf açısından imkânsız olması dolayısıyla değildir ama. Sadece bir vesile oluşmadığı içindir. Yoksa Türkiye’nin Ermenilerle hiçbir sorunu yoktur, tarih boyunca olmamış, bundan sonra da olması için hiçbir sebep olamaz.

Markar, kendi elinde olmayan, tamamen İlahi bir takdir olan vefatı vesilesiyle bu açık gerçeğin bütün dünyaya görünmesini sağlamış oldu. Aslında tam da yaşadığı gibi ölmüş oldu. Yaşarken neyin mücadelesini veriyor idiyse, ölürken mücadelesini verdiği davanın mesajının en çarpıcı biçimde bütün dünyaya duyurulmasını sağlamış oldu. Hiç taraf tutmayan ölüm, onun ölümünü kendi hayatının etkisini niyetiyle ve eylemleriyle en uyumlu şekilde en yüksek etkiye sahip kılacak şekilde gerçekleşmiş oldu.

Konuşması Türkiye tarihinin ve toplumunun en otantik, en sahici köklerinden akıp gelen Patrik, Markar dolayısıyla Karabağ’daki çatışmanın “Türklerle Ermeniler arasında bir din savaşı olmakla uzaktan yakından ilgili olmadığını” duyuruyordu. Hatta bu savaş Ermeni ve Azeri milletleri arasındaki bir savaş bile değil. Ona göre, ve doğrusu da bu ki, “bu savaş esasında bir toprak mücadelesi ve emperyalist aklın halklar arasında bıraktığı çözülmesi zor bir düğümdür.”

Patriğin Markar’a da Türkiye’nin ve Ermenilerin Türkiye’deki durumlarının ahvaline de bütün samimiyetiyle şahitlik eden konuşması, her cümlesiyle mükemmel bir metin. 105 yıl önceki olaylar üzerinden Türkiye’yi bugün dövmeye çalışanlara karşılık, Türklerle Müslümanlar veya bu topraklardaki Müslümanlarla Hıristiyanlar arasındaki sahici bağların, aradaki en derin kanalların mükemmel bir ifadesi.

Türkiye’deki Ermeniler de arada yürüyen tartışmalarda hiç kuşkusuz sürecin doğrudan veya dolaylı mağdurlarından oluyorlar. Türkiye’de onlara karşı hiçbir haksızlığa hiçbir fırsat verilmese de, bu tartışmalarda bir mevzu olmak bile o kadar kolay değildir. Bunu en iyi hissedenlerden ve bu hissiyatı nakledenlerden biriydi Markar. Tıpkı Hrant Dink gibi. Bütün samimiyetine ve çırpınışına rağmen geri zekalı bir ırkçı söylemin hedefi haline gelmekten veya getirilmekten kurtulamamıştı Hrant. Ancak Patriğin dediği gibi Markar “Cesaret edip bu ülkenin Ermenilerce az bilinen mahallelerine adım attığında bir sihir gerçekleşti. Ermenilerin de hep arzuladığı güzel bir görüntü oluştu. Ermeni’yi iyi tanımayan ya da yanlış tanıyan o mahalleler Markar Esayan’da güzel insanı, çağlar boyu bu ülkeyi öz vatanı benimsemiş ve onun refahı için çabalayan dost ve kardeş, mert ve cesur Ermeni’yi tanıdılar. Zedelenmiş ‘Ermeni’ sözcüğü, Markar Esayan’da bir nebze de olsa onurlandırıldı ve olumlu bir yankılanma buldu.

Markar Esayan bir köprü adam oldu. Bu günlerde ne kadar çok ihtiyacımız var Markar gibi köprü kuracak insanlara. Ermeniler ve Türkler, Azeriler ve Ermeniler arasında dostluk köprüleri kuracak o mübarek insanlara ekmek gibi, su gibi ihtiyacımız var. Kaç felaket önlenir, kaç can kurtulurdu, kim bilir?”

Markar Esayan’la Hrant Dink’in ölümünden sonra başlayan ve değişik vesilelerle AK Parti içinde siyasi dava arkadaşlığına kadar gelişen bir dostluğumuz oldu. AK Parti’de İnsan Hakları Başkanlığı yaparken o da başkan yardımcılığı görevini yürütüyordu. İnancına samimiyetle, ihlasla, dindarca bağlılığı bende hep derin bir saygı uyandırıyordu. Bu inancı çok iyi tanıyor, görüyor ve en derin saygıyı hissediyordum. Duygularımızın karşılıklı olduğuna da emindim.

Cenaze töreni ve konuşmalar Türkiye’nin Ermenilere karşı bir ırkçı düşmanlığın içinde olmadığını ve olamayacağını en çarpıcı biçimde bütün dünyaya gösterdi. Sayın Cumhurbaşkanımız’ın da ifade ettiği gibi: “Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da, Türkiye’yi güçlü kılan zenginliğimizin önemli bir rengi olan Ermeni cemaatine destek vermeyi sürdüreceğiz.”

Vefatıyla bize şahitlik eden Markar’a Allah’ın huzurunda biz de şahitlik ediyoruz, teşekkürler Markar Esayan. Türkiye’nin başı sağolsun.

#Markar Esayan
#Ermeni
#Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan