Siyaset için ilmihal

04:0024/01/2022, Pazartesi
G: 24/01/2022, Pazartesi
Yasin Aktay

Siyaseti halka hizmet etmek, dünyayı veya ülkeyi daha iyi kılmak için olabildiğince “iyi niyet” ile hareket edenlerin centilmence bir yarışı gibi düşünmek herşeye rağmen çok saygıdeğer bir temenni.Belki bu saygıdeğerliği yüzünden bu temenni bile siyaseti daha genel-geçer ve daha gerçek zeminde uygulayanlar tarafından çok fazla suiistimal edilir, araçsallaştırılır ve en kötü niyetleri gizleyen sahte bir söylem olarak kullanılır.Hayal ve temenniler böylesine bir siyaset ama gerçekte yaşanan siyasetin

Siyaseti halka hizmet etmek, dünyayı veya ülkeyi daha iyi kılmak için olabildiğince “iyi niyet” ile hareket edenlerin centilmence bir yarışı gibi düşünmek herşeye rağmen çok saygıdeğer bir temenni.
Belki bu saygıdeğerliği yüzünden bu temenni bile siyaseti daha genel-geçer ve daha gerçek zeminde uygulayanlar tarafından çok fazla suiistimal edilir, araçsallaştırılır ve en kötü niyetleri gizleyen sahte bir söylem olarak kullanılır.

Hayal ve temenniler böylesine bir siyaset ama gerçekte yaşanan siyasetin bir dost-düşman ilişkisi, kıran-kırana bir savaş gibi algılanması ve bu algıya göre düşmana her türlü hilenin, yalanın, dolanın, dosta ise her türlü adaletsizce kayırmacılığın normal görülmesi oluyor.

Giderek insanı insan yapan siyasallık, aynı zamanda insanın en süfli seviyeye alçaldığı bir mecraya dönüşür.
Tabii ki siyasallık insana başka bir yol açmıyor değildir.
Nihayetinde siyasallık insanın tercihleriyle şekillenen bir alan ve bir ucu dünyayı
“imar”
etmeye başka bir ucu dünyayı
“ifsat”
etmeye, bozgunculuk yapmaya açılır. Her ikisi de tercihtir ve Müslüman için elbette başka bir siyasallık mümkün ve gereklidir.
Herkesin yaptığını yapmak ve siyaseti dost-düşman ilişkisi sınırlarında tutmak durumunda değildir bir Müslüman.
Müslümanın yeryüzünde yaşayan insanlar arasından mutlak düşmanı yoktur.
Müslüman siyaseti nihai olarak bütün insanlar için
“iyilik”
isteyen bir siyasettir. Bu iyiliğin tezahürü de adalettir.
Bugün düşman olarak görülenin bile imhası değil, ıslahı ve “kardeş” kılınması gözetilir.
Dünya için öngörülen nizamda sadece Müslümanların değil bütün insanların mutluluğunun tahsil edilmesi hedeflenir.
İslami siyasetin bariz farkı budur.
Elbette bu yolda Müslümanlara karşı sergilenen düşmanlığın, kinin, nefretin bir gerçekliği vardır ve onlara karşı da safça “hepimiz kardeşiz” edebiyatına prim vermeyen bir teyakkuz da vardır.
Bir Müslüman siyasetçiyi farklı kılacak çok yol, çok tercih, çok boyut vardır elbet. Hepsinin başında bir
“ücret talep etmemesi”
vardır mesela.
Aslında Müslümanca duygularla siyasal mecrada bulunan herkesin öncelikle bu konuda kendini sorgulaması gerekiyor: Değiştirmek istediği dünyada kendisine nasıl bir çıkar, imtiyaz, ücret talep ediyor veya üretiyor?
Bu, Müslüman siyasetçinin ne kadar güven verdiğinin de bir göstergesi oluyor.
Bugüne kadar Müslümanca duygularla siyasette bir mesafe kat etmiş olanların rakiplerine karşı bu konuda ortaya koydukları fark kadar başarılı olduklarını söyleyebiliriz.

Aynı zamanda bir kayıp söz konusuysa da bu kaybın dahi rakipleriyle aralarındaki farkın giderek kapanmaya yüz tutmasından kaynaklandığını da ekleyebiliriz.

Başkaları hedeflerine ulaşmak için her yolu caiz görebilir, bir Müslüman böyle göremez. Bilakis yol hedefin ayrılmaz bir parçasıdır ve o yol hedefle uyumlu-tutarlı olmak durumundadır.
Çağımızda İslami siyasetin en bilge ve örnek temsilcilerinden
Aliya İzzetbegoviç
o en karanlık günlerinde bile, zafer için hiçbir umut ışığının görünmediği günlerde verdiği çetin savaş hakkında konuşurken,
asıl yenilginin düşman tarafından alt edilmek veya öldürülmek değil, görünürde galip gelmişsen bile düşmana benzemek olduğu
nu söylerdi. Kendisine teklif edilen ve düşmanın Boşnaklara karşı mutat olarak uyguladığı mücadele yollarını bu şekilde kesin bir dille reddediyordu.
“Ama onlar bunu yapıyor diye itiraz edildiğinde”
cevabı Müslüman nesillerin kulağına küpe, müthiş bir ders oluyordu:
“düşmanlarımız bizim öğretmenimiz değil.”
Müslümanlar düşmanlarına benzediklerinde yenilir, bu kadar net.
Yol ve hedef arasında bir ayırım yapanların bir süre sonra hedefi de topyekûn unutmaları ve yolun kendilerini iyice değiştirmesi tipik bir durumdur. Sebebi başka yerde aramaya gerek yok, hedef ve yol tasavvurlarının bölünmüş olması her şeyi anlatıyor.
Bu bölünmenin yaşandığı durumlarda yoldaş da değişir, yolda edinilen yoldaşlara göre hedef de değişir.
Dünya, elbette cennetin kurulabileceği bir yer değil, sadece bir imtihan alanıdır.
Yola koyulan, gerçekten yola koyulmuşsa, zaten menzilin içinde hareket ediyor olduğunu da görür, hisseder ve gereğini yapar.
İslami hayat, ilkeleriyle, değerleriyle, davranışlarıyla, en genel anlamda sünnetiyle, ertelenebilen bir hayat değil.
Hemen bugün, yola koyulur koyulmaz bütün “küçük ayrıntılarla”, davranışlarla uygulanabilen bir hayattır.

Belki gereken sadece sahih bir hal ilmi, yani ilmihaldir, bu ilme sahip olmak ve bu ilimle amel etmektir.

#İslam
#Aliya İzzetbegoviç
#Siyaset