Düşünce derinliğiyle, siyasi duruşuyla, meselelere dertli, dirayetli ve basiretli yaklaşımıyla gerçek bir entelektüel olan Cemal Kaşıkçı’nın Türkiye’deyken başına gelenler, hiç eğip bükmeden söyleyelim, sadece ona karşı değil, Türkiye’ye karşı bir operasyondur. Türkiye’nin de olayı böyle görmesi bir zarurettir ve şu anda da bu zaruretin mucibince hareket ediliyor.
Türkiye makamları açısından Kaşıkçı’nın kişisel olarak ne kadar tanındığı veya tanınmadığı hiç önemli değil. Zaten son zamanlarda ABD’de yaşamakta olan Kaşıkçı dünyaca ünlü büyük bir entelektüel olsa da Türkiye’ye sessiz sedasız gelip gidiyordu. Bazen bir konferans, bazen bir toplantı için geldiğinde Türkiye’de görünüyordu, ama oturumu ABD’de idi. Şimdi başına gelenlerden dolayı anlaşıldı ki, Türkiye’den bir Türk vatandaşı hanım ile de nişanlanmış ve son zamanlardaki geliş sıklığı biraz da buna bağlıymış.
Peki, bunu neden söylüyorum? Şunun için: Kaşıkçı, Suudi makamları tarafından Türkiye’den talep edilen bir suçlu değildi. Evet, muhalif olduğu sır değildi, ama muhalefeti onu ülkesine karşı suçlu kılan türden değildi ve hakkında açılmış ve Türkiye’ye bildirilmiş bir dava yoktu. Aslında yakın zamanlara kadar Salman bin Abdülaziz döneminde bile çıktığı televizyon kanallarında “iktidara yakın gazeteci-yazar” şeklinde tanıtılıyordu.
Çünkü o dönemde ilan edilen “S. Arabistan için 2030 vizyonuna”, Yemen’deki Kararlılık Fırtınası operasyonuna ve diğer birçok dış politikaya açık destek veriyordu. Aslında Suud yönetiminin Kaşıkçı’yla yollarını ayırması ilk etapta yönetimi eleştirmesi değil, Trump’ı eleştirmesi üzerine gerçekleşti. Salman yönetimi ABD’nin Trump yönetimini eleştiren Kaşıkçı’nın S. Arabistan yönetimini temsil etmediğini duyurduğu anda ismi muhalif olarak anılmaya başlandı. Buna rağmen Kaşıkçı hakkında İnterpol’e bildirilmiş bir arama kaydı bulunmuyordu.
Dolayısıyla Türkiye’den resmen istenmemiş, İnterpol kaydı olmayan birinin Türkiye tarafından S. Arabistan’a karşı faaliyetlerine destek olmak üzere barındırılması gibi bir durum söz konusu değil. Kaşıkçı’nın Türkiye’deki varlığı FETÖ’cü yazar bozuntularının ABD’deki veya Almanya’daki varlığı gibi bir şey değildi. Bu karşılaştırmayı yapanlara karşı bu yolu hemen şöyle bir kapatalım önce, araya sızma olmasın. Ortada Türkiye’nin S. Arabistan’a karşı Almanya veya ABD’nin Türkiye’ye yaptığı türden bir yanlış yok.
Kaşıkçı ülkesini şu anda yönetenleri eleştiriyor olsa bile kendi ülkesine karşı bir suçluluk duygusu içinde değil. Ülkesini seviyor, eleştirilerini de ülkesinin iyiliği için yapıyor, her şeye rağmen yöneticilere karşı eleştirilerinde son derece ölçülüydü. O yüzden kendi ülkesinin İstanbul’daki konsolosluğuna kendi ayağıyla gitmekte son tahlilde bir sakınca görmüyor. Son zamanlarda ülkesindeki son derece keyfi tutuklamalarda ölçünün iyice kaçmış olduğunu biliyor ve bunun kendisini de bir şekilde etkileyebileceğini bekliyor ama yine de İstanbul’da bunu yapabileceklerini beklemiyor.
Konsolosluğa gidiş sebebi ise gayet insani ve medeni bir işlem için. Türkiye’yi kendisi için yeterince güvenli bulduğu halde Türkiye içinde kendi ülkesine ait birkaç dönümlük bir alanda o güveni hissetmemiş olacak ki, girmeden önce nişanlısına sıkı sıkı tembih etmiş. “Başıma bir şey gelirse” diye, gerekli vasiyetleri bile yapmış.
Bu vasiyetten benim payıma düşenin ne kadar ağır bir sorumluluk olduğunu tahmin edersiniz. Beni arayan nişanlısından bu sözleri ilk duyduğum andan itibaren giderek artan bir mahcubiyet duygusuyla dolu olduğumu söyleyeyim. Nedenini anlıyorsunuz…
Ülkemde bir tedirginlik, bir güvensizlik yaşayan çok değerli bir misafirimizin, hani olmaz ya, yine de, başına gelebileceğinden çekindiği bir şey karşısında bana yüklediği emanet, açıkçası duyduğum anda beni karmaşık duyguların yanı sıra büyük bir telâşa soktu. Cemal Kaşıkçı’nın başına bir şeyler gelmiş olmalı ve benim bunu öğrendiğim anda acilen bir şeyler yapmam gerekiyordu.
Tabi önce ne olduğunu anlamam gerekiyor. O telâş içinde bir kaç dakika titreyen parmaklarım telefonda uygun isimleri aradı. Aradıklarımın bir kısmına ilk denemede ulaşamadım. Neyse kısa süre içinde bilmesi gereken herkes bildi, o saat itibariyle kaçırılması halinde alınması gereken bütün tedbirlerin en üst düzeyde alındığı bilgisi bile geldi.
Görünen kadarıyla saat 13.00 sularında konsolosluğa girdiği hem nişanlısı Hatice Hanım’ın beyanı hem de kamera görüntüleriyle sabit olan Kaşıkçı’nın konsolosluktan normal yollarla çıktığına dair hiçbir görüntü yok.
Anormal bir yol, içi görünmeyen arabalarla çıkarılmış olabileceğidir ki, bu durum kesinlikle konsolosluğun sorumluluğunda olan bir durumdur ve tabii ki izaha muhtaçtır.
Veya elimizde kalan tek ihtimal, Kaşıkçı’nın hâlâ konsoloslukta tutulduğudur.
S. Arabistan makamları ise tam tersini söylüyor ama durumu izah edemiyorlar. Üstelik Kaşıkçı’nın kaybolduğu ilk iki gün bütün yetkililerin sırra kadem basmış olması, ulaşılmaz olması da aynı olayla bağlantılı olarak izah edilmesi zor başka bir konu haline gelmiş oldu. Bakalım bu mızrak bu çuvala nasıl sığdırılacak?
Nasıl sığdırılırsa sığdırılsın, alem değerinde bir entelektüel-alimin öncelikle evine, sevenlerine sağ salim dönmesi sağlanmalıdır.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.