Bu anayasa herkesin içine bir Kenan Evren ekmiş

04:0021/09/2024, Cumartesi
G: 21/09/2024, Cumartesi
Yasin Aktay

“Belirli bir düşünce geleneğinde düşünülemez alan genişletildiğinde ve yüzyıllar boyunca sürdürüldüğünde, aklın entelektüel ufukları azalır ve eleştirel işlevleri daralır ve zayıflar çünkü düşünülmezin alanı daha kararlı hale gelir ve düşünülebilir olan için çok az yer kalır. Düşünülmeyen, belirli bir logosferde düşünülemez ilan edilen birikmiş sorunlardan oluşur. Logosfer, düşüncelerini, temsillerini, kolektif hafızalarını ve bilgilerini birleştirici bir dünya görüşü (ideoloji) olarak iddia edilen

“Belirli bir düşünce geleneğinde düşünülemez alan genişletildiğinde ve yüzyıllar boyunca sürdürüldüğünde, aklın entelektüel ufukları azalır ve eleştirel işlevleri daralır ve zayıflar çünkü düşünülmezin alanı daha kararlı hale gelir ve düşünülebilir olan için çok az yer kalır. Düşünülmeyen, belirli bir logosferde düşünülemez ilan edilen birikmiş sorunlardan oluşur. Logosfer, düşüncelerini, temsillerini, kolektif hafızalarını ve bilgilerini birleştirici bir dünya görüşü (ideoloji) olarak iddia edilen temel ilke ve değerlere göre ifade etmek için aynı dili kullanan herkes tarafından paylaşılan dilsel zihinsel alandır.”

Cezayirli meşhur İslam reformcusu
Muhammed Arkoun
’un bu sözleri (The Unthought in Contemporary Islamic Thought, Dar el-Saqi, 2002, s. 12) aslında İslam düşünce geleneğini eleştiriye açmak üzere sıkça tekrarladığı sözlerden. Ona göre ilk başta önceki geleneklerde düşünülemez ilan edilmiş birçok sorunu, birçok alanın düşünülebilir olduğu iddiasıyla gelerek devrimci bir rol oynayan İslam düşüncesi de zamanla kendi geleneğini oluşturup yüzyıllar içinde bu düşünülemeyecek alanları alabildiğine artırmış, böylece İslami aklın entelektüel ufuklarını azaltmış, eleştirel işlevlerini daraltmış ve zayıflatmıştır.
Arkoun
’un verdiği en önemli örnek
Kur’an’ın yaratılıp yaratılmamış olması meselesi
nin tarih içinde aldığı şekil. Bu alanda zamanla iktidar olan bir kesim önemli sınırlar koyarak alanı düşünceye kapatmıştır Arkoun’a göre. Böylece İslam düşünce tarihi içinde gerçekleşmiş olan böyle bir çevrim (devirdiği eskinin aynısına dönüşme) İslam düşüncesini aslında bir bakıma başka diğer bütün düşünceler nezdinde sıradanlaştırır, farksızlaştırır
. Böylece Müslümanların da başkalarında farkı kalmamış olur.
Onlar da düşüncede belli bir konum yakaladıklarında karşı çıktıklarıyla aynı izleri takip eder, siyasi iktidara geldiklerinde de yine diğerleriyle aynı eylem çizgisini takip ederler.
Açıkçası, Arkoun’un bu sözleri İslam düşüncesi için çok büyük bir haksızlık. İslam düşüncesi içinde düşünülemez dediği alanların hiçbiri hiçbir zaman düşünülemez olmamıştır, ne geçmişte ne bugün.
Kur’an’ın mahluk olup olmadığı düşünülemez değil, düşünülmüş ve düşüncenin bütün gereklerine uyularak çürütülmüş bir iddiadır. Buna rağmen her dönemde aynı düşünceye tekrar dönüp onu tekrarlayanlar olmuş, karşılarında bazen düşünce anlamında güçlü muhataplar bulmuş bazen bulamamışlardır. Bir düşüncenin resmi görüş haline gelmiş olması onun düşünülmesine veya kabul edilmesine karşı bazı sınırlar koymuş olabilir zaman zaman.
Ona bakarsanız, Kur’an’ın mahluk olmadığını düşünmenin önünde de hemen öncesinde çok katı sınırlar olmuştur.
İslam tarihindeki ilk büyük
Mihne olayı
tam da o düşünülemeyeni düşünmüş olduğu iddia edilen özgürlükçü
Mutezililer
tarafından uygulanmıştır. O dönemde
Abbasi Halifesi olan Memun Mutezile
’ye mensuptur ve düşünceleri de resmi görüş mesabesinde olup başka türlü düşünenlere baskı yapmaktadır.
Ancak Kur’an’ın, yani Allah kelamının yaratılmış olup olmadığı tartışması böylesi resmi görüş konuları olarak belli kısıtlamalara konu olmuşsa da İslam filozofları, alimleri, düşünürleri hiçbir zaman bu konuda düşünmekten ve her iki doğrultuda tezler ileri sürmekten geri durmamışlardır.
Arkoun
Kur’an’ı harfi harfine Allah’tan vahiy sayanların, bu vahiy hakkındaki kendi yorumlarını da neredeyse vahiy saymak gibi bir otoriterlikle hareket etmelerinin yarattığı sorunlara işaret ediyor.
Elbette Kur’an vahyi Allah’tan olsa da onunla ilgili hiçbir yorumumuz Allah’tan değil, beşerdendir. Bunu en bağnaz sandığınız kişi bile bilir aslında.
Ama bu özdeşleştirmenin en basit örneğinden hareket ederek İslam düşüncesine bu kadar büyük bir bağnazlık atfedip genelleştirmek hem
Arkoun
’un
hem de bütün tarihselcilerin en büyük skandallarındandır. Kader
meselesi olsun,
irade
meselesi olsun, ruh ve beden meseleleri olsun,
akla gelebilecek bütün çetrefil meseleler olsun İslam düşüncesinde bunları “düşünülemez” veya “düşünülmez” kılacak hiçbir otorite hükümferma olmamıştır
. Kur’an-ı Kerim’in kendi bariz söylemi sürekli her şeyi düşünmeye, akletmeye, tefekkür, tedebbür ve sorgulamaya, bu konularda en ağır
sorularla özgüvenle yüzleşmeye bir davettir.
Müslümanlar tarihte hangi konuyu düşünmekten kaçınmış, hangi sorunla yüzleşmekten çekinmiştir?
Bugün de İslam bu konuda büyük hiçbir şeyi düşünmekten, hiçbir gerçekle yüzleşmekten kaçınmayacak, çekinmeyecek bir özgüven vermektedir.
Arkoun’un İslam düşüncesine yönelik bu eleştirisi haksız derken bir yandan da onun bu tartışmayı öne sürdüğü tarihe, Müslümanların koşullarına da insafla davet ettik hep
. Arkoun’un Müslümanlara yönelik bu eleştirileri yaptığı dönemde bütün Müslümanlar başlarına dikilmiş
sömürge idarelerinin dayattığı resmi ideolojilerin “düşünülemez”, “dokunulamaz”, “değiştirilemez” ilan ettikleri yasak alanların arasında kendilerine kalakalmış ancak daracık hücrelerde yaşayabiliyor, düşünebiliyorlar.
Mesela Türkiye’de Müslümanların önündeki “düşünülemez” alanlar İslam düşünce gelenekleri tarafından mı dayatılmış yoksa bizzat başlarında bulunan idarelerin ilan ettiği ideolojiler tarafından mı?
Bugün Kemalizmin “düşünülemez” ilan edilmiş alanlarını ölçmeye kalksak 780 bin kilometrekare alan kaplar.
Son yazımızda bir dokunduk, kaç tane mayın patlaması sesi duyduk. Daha Osmanlı’nın Filistin cephesinden başlayan çöküşü ve ardından İngiliz işgali altındaki Türkiye’de Cumhuriyete geçişin gerçek şartnamelerini düşünemiyoruz. Tamamen halka rağmen on binlerce insanının hayatına mal olacak şekilde gerçekleşmiş değişimlerin nasıl “halk için” olabildiğini de… Ne kadar başarılı ve kurucu da olsa birileriyle ihtilaflı, kavgalı, tartışmalı bir beşerin bütün yaptıklarının, sözlerinin nasıl tartışılmaz, mutlak ve referans haline gelebildiğini de…
Bu noktaya Arkoun’dan dolaşıp gelmemin sebebi
Arkoun gibilerden esinlenen bazı ilahiyatçıların onca eleştirel lakırdıdan sonra gelip Kemalizm’e saplanmalarının makamını da sırası gelmişken göstermiş olmak: Hidayetten sonra delalete ne uğruna katlanılabilir?
Zaten her tarafı değişmiş bulunan bir anayasada bu saatten sonra ilk 4 maddeye de dokunulmayacaksa o zahmete girmeye hiç gerek yok dedik.
Çünkü bu anayasaya 12 Eylül darbe anayasası vasfı veren şey diğer anayasalarda olmayan bu buyurgan ve ideolojik içerikten başkası değil. Eğer hedef 12 Eylül darbe zihniyeti ise o zihniyet sadece orada var.
İnsanlarda yeni anayasayla ilgili muhtemel bir heyecan uyandırabilecek tek konu bu olabilir. Şimdi yeni anayasa deyip o maddelerle ilgili bir sorun yok denilirse, bırakın dağınık kalsın demek çok daha hayırlı olur.
Neticesinde o zihniyete bir kat daha dokunulmazlık zırhı kazandıracak bir mevzu neden açılsın ki?
“Değiştirilmesi teklif dahi edilemez” cümlesinin içerdiği buyurgan dil en çok bizim toplumsal karakterimizi, kişiliğimizi kötü etkiliyor, hatta belirliyor demiştik ya.
Baksanıza bu kadarlık bir tartışma teklifine karşılık ne kadar çok insan bu içeriğin ne CHP’liliğine ne 12 Eylül darbeci kökenine bakmadan birer diktatör kesilmiş.
Meğer bu anayasa dili herkesin içine birer diktatör ekmiş
. Tohum vermiş her diktatör de en kaba, en buyurgan ve tehditkâr diliyle düşünülemeyecek, geçilemeyecek yasak alanları bağırarak, höykürerek, buyurarak söylüyor.
Hayırdır 12 Eylül diktatörünün kapattığı alanda size ne miras kalmış?
Sözü bitirirken Arkoun’a da haksızlık etmemek adına
onun tam da İslam ülkelerinde sömürge sonrası şartlarda kurulmuş diktatörlüklerin düşünce alanında oluşturdukları sınırların çok daha kesif “düşünülemez” alanlar oluşturduklarını ve giderek bunun daha akut bir sorunumuz haline gelmiş olduğu tespitini de yapmış olduğunu kaydedelim:

“Müslüman ülkelerde, bu politika düşünülemez ve düşünülmeyenin alanını genişletmeye yardımcı oldu çünkü entelektüel ve kültürel faaliyetlere, devlet tarafından uygulanan yukarıdan sansür ve kamuoyu tarafından uygulanan aşağıdan sansür, özellikle dinle ilgili konulara ikili bir sansür uygulandı ve hala uygulanıyor. Birçok entelektüel, bu ikili kontrolü Ulus veya din adına içselleştirmeye geldi ve dışarıdan zaten dayatılana öz sansür ekledi.”

#Kur'an-ı Kerim
#İslam
#Müslüman
#Kemalizm
#Anayasa
#Muhammed Arkoun