Asım’ın Nesli Berlin’de ne arar?

04:0026/12/2018, Çarşamba
G: 26/12/2018, Çarşamba
Yasin Aktay

Mehmet Akif, şair gözüyle ve diliyle, dünyaya nizam vermiş adalet ne imiş, insanlık ne imiş, ilim ve medeniyet ne imiş, bütün bunları öğretmiş 600 yıllık Osmanlı ve onunla birlikte 1300 yıllık İslam medeniyetinin çözülüşüne en sağlam şahitliği yapmış bir insandır. Bir yandan enva-i çeşit entrikaya, komploya, ihanete maruz kalan devletin bir yandan da bizzat kendi evlatlarının giderek yozlaşmalarına, cehalete gark oluşlarına, İslam’dan, akıldan, ilimden, dirayetten ve adaletten uzaklaşmalarına da

Mehmet Akif, şair gözüyle ve diliyle, dünyaya nizam vermiş adalet ne imiş, insanlık ne imiş, ilim ve medeniyet ne imiş, bütün bunları öğretmiş 600 yıllık Osmanlı ve onunla birlikte 1300 yıllık İslam medeniyetinin çözülüşüne en sağlam şahitliği yapmış bir insandır. Bir yandan enva-i çeşit entrikaya, komploya, ihanete maruz kalan devletin bir yandan da bizzat kendi evlatlarının giderek yozlaşmalarına, cehalete gark oluşlarına, İslam’dan, akıldan, ilimden, dirayetten ve adaletten uzaklaşmalarına da büyük bir elemle şahitlik etti. Şahitliğini en etkili, her biri lafzından çok daha fazlasını taşımaktan ağırlaşmış kelimelerle ifade etti.



Başkalarının dilinde ve başkalarının cümlelerinde sıradan bir cismin temsili olan kelimelerin her biri onun şiirinde en derin ve en ağır manaların güçlü ve zinde taşıyıcıları olarak parladı. Çanakkale şehitlerinin gerçek şahidi yüce Allah’tır elbet, ama Akif’in şiirindeki güçlü şahitliği olmasa biz faniler nezdinde Çanakkale bugünkü destansı anlamına her halde kavuşmazdı.

Kelimelerin gerçekte hem mekânsal olarak hem de zamansal olarak bize uzak bir tecrübeyi burada ve şimdi yaşanmış gibi hissettirebilme kabiliyetinin mükemmel örneğidir Çanakkale şiiri.

Akif çözülen İslam medeniyetinin sadece pasif bir izleyicisi kalmamış, çözülüşünün nedenleri, çözülmeye götüren bütün hastalıkların teşhisini de koyan bir şahitlik yapmış. Bu teşhisleriyle çözülen medeniyetin bir yandan ağıtını yakarken bir yandan da bu kapkaranlık sabahın ardından yükselecek nurlu sabahları da müjdelemiş, bunun yollarını göstermeye çalışmış.

O yüzden Akif’in şiiri asla ‘Müslüman Özne’yi hiçbir çıkışın olmadığı kaderci bir karamsarlığın veya kötümserliğin cenderesine terk etmez. Her şey ne kadar kötü gitse de bir çıkış yolu mutlaka vardır. Allah’ın arzı geniştir ve Müslümana ye’s içinde kendisini çevreleyen ve kısıtlayan şartları bahane ederek teslim olmak düşmez. Gerekirse bir mekandan başka bir mekana, değilse bir halden başka bir hale hicret etmesi gerek.

Sıfırı tüketmişse Müslüman, oradan başlayacaktır, Allah’a dayanacak, sa’ye (emeğe, çalışmaya) sarılacak ve hikmete ram olacaktır.

Mevcut nesiller çürümüşse, İslam ahlakından, kişiliğinden ve ruhundan uzaklaşmışsa da, mutlaka o ahlakı, o kişiliği ve ruhu taşıyacak yeni nesilleri sıfırdan da olsa yetiştirmeye başlamak lazım. Yarın kıyametin kopacağı bilinse, elindeki fidanı dikmekten geri durmamak lazım.

Asım’ın neslini bunun için işaret edecekti Akif. Milletin namusunu çiğnetmeyen nesil. Kahraman, deli dolu, kabına sığmayan, bir kötülüğü gördü mü kendi eliyle hemen düzeltmeye kalkan haliyle Asım. Ne var ki bu haliyle Akif için henüz çok da ideal bir kişiliğe ve donanıma sahip değildir. Elhak, bir neslin sahip olması gereken en temel şeylere sahiptir: samimiyete, vatanseverliğe, dürüstlüğü ve adanmışlığa. Ama bu özellikleri zannedildiğinin aksine, koca İslam medeniyetinin yükünü taşımaya, onu ihya etmeye, maruz kaldığı hastalıklardan iyileştirip ayağa kaldırmaya yetmeyecektir.

Asım’ın Nesli, Akif’in medeniyetimizi hasta yatağına düşmeye, eriyip gitmeye götüren sebepleri teşhis etmekle kalmayan, ayağa kakmanın yollarını da gösteren bir tedavi projesidir.

Asım bu milletin tertemiz evladıdır. Gözü pek bir kahramandır. Haksızlığa tahammülü yoktur, dürüsttür, kahramandır, ihlaslıdır, ataktır. Bütün bunlar pek güzeldir ama babası şikayetçidir ondan, halinden endişelidir, çünkü Asım pek mütehevvirdir (hiddet ve kızgınlıkla neticeyi düşünmeden saldırır), “Ne nasîhatten alır şey, ne azar dinler… hoşa gitmez gidişi.”

Akif Asım’ın babası Köse İmam’ı kendi oğlunun şikayetleri hakkında yatıştıracak, iyi düşünmeye sevk etmek için kişisel kanaatini söyleyecektir: “Bî-tenâhî safahâtıyle herif ayrı cihan; Bî-tenâhî safahâtında da, lâkin, insan.”

Evet, Asım’ın nesli mevcut haliyle tek umuttur, namusu çiğnetmeyeceğini garanti etmektedir ama bir diriliş için, bir gelecek inşası için bu haliyle eksiktir, yetersizdir. Onu bu haliyle kutsamanın, ona bu haliyle mükemmel görüp bir kurtarıcı rol yüklemenin anlamı yoktur. Onun gelecekte bu milletin dirilişinde bir rol oynayacaksa bu kahramanlığına, bu atak ve mütevehhir meziyetlerine çok şeyler katması gerekecektir.

Asım’ın nesline yakıştırdığı meziyetleri kazandırabilmek için Akif uzun, çetin ve sabırla katlanılacak bir yol gösterir o yüzden. Yolu, inkılabı, politik tepeden inmeciliğiyle Efgani’nin yolu değil, her türlü ilmi, ahlaki ve irfanî meziyetleri bireysel düzeydeki eğitimiyle vermeyi salık veren Abdu’nun yolu olacaktır.

Ama çağın gerektirdiği bütün donanımı Asım’ın edinmesi gerek o yüzden gerekirse Batı’ya da gidecektir. Çünkü ilim ordaysa oradan, Çin’deyse Çin’den alacaktır. Mademki günümüzde orada bir bilim deryası oluşmuştur, ondan hiçbir komplekse girmeden gidip almak lazım. O yüzden Asım’ın behemehal, hiç gecikmeden Berlin’in yolunu tutması lazım. Akif bunun sözünü almadan Asım’ın yakasını bırakmaz.

“Bu cihetten, hani, hiç yılmasın, oğlum, gözünüz; / Sâde Garb’ın, yalınız ilmine dönsün yüzünüz. / O çocuklarla berâber, gece gündüz, didinin; / Giden üç yüz senelik ilmi sık elden edinin! / Fen diyârında sızan nâ-mütenâhî pınarı, / Hem için, hem getirin yurda o nâfi’ suları. / Aynı menba’ları ihyâ için artık burada, / Kafanız işlesin, oğlum, kanal olsun arada.”

Bugünün gençliğine ne söyler Asım’ın nesli hikayesi? Veya Akif bu şahitliği ne için yaptı dersiniz?

Mutlaka ibret almak, tarihi tekrar tekerrür etmemek yönünde de özel bir hassasiyeti olan Akif’in bu hikayeyle bizim de tekrarlamak üzere olan bir tecrübemize nasıl bir ışık tuttuğunu görmek lazım. Bunun için ışığa takılmadan tabi, yani şiirin ve hikayenin kendi parlaklığına takılıp kalmadan onun ışık tuttuğu olaya bakmak gerek elbet.

Seksenli yıllarda bir tür Asım’ın nesli okulu gibi çalışan Vakti Kuşanmak’ın yazarı Atasoy Müftüoğlu’nun son zamanlarda çok tartışılan sözleri üzerine aklı selimle ve samimiyetle düşünmek isteyenlere, Mehmet Akif’in Asım’ın Nesli hikayesi suhuletle yol göstermeye hazır.

Bu vesileyle İstiklal Şairimiz, şiiriyle halimizin şahidi ve güçlü ifadesi Mehmet Akif Ersoy’u vefatının 82. yıldönümünde rahmetle ve minnetle anıyorum.

#Mehmet Akif Ersoy
#Kadercilik
#Asım’ın Nesli
#Berlin