Sürat felakettir

04:005/04/2016, Salı
G: 13/09/2019, Cuma
Yaşar Taşkın Koç

"Sürat felakettir” en yaygın trafik hatırlatması. Öyle gerçekten de.



Ama içinde yaşadığımız çağ biz istesek de istemesek de sürat çağı. Çağ dediğime de bakmayın, hızdan dolayı artık neredeyse on yılın bile bir asır sürdüğü bir sürecin içindeyiz.



Hiç benziyor mu meselâ on yıl öncesine yaşadığınız dünya, ülke, bizzat siz veya yetiştirdiğiniz çocuklar: benzemiyor


tabii ki.



Filmlere romanlara efsanelere dedikodulara ait bir alan olan şu ünlü vergi cenneti meselesi bir gece ansızın on binlerce sayfa olarak bütün dünyanın kucağına dökülüyor işte.



Dijital çağın en önemli özelliği bu hıza ulaşmak ve bu uzakta sanılanı evinizin içine sokuvermek işte.



Kim niye nasıl ve neden şimdi sorularına cevap vermenin anlamı kalmayacak bir hız ve saçılma hali. Bir anlam verebilmek için üç şeye çok ihtiyacınız olacak bundan sonra; ilki dünyaya dair bir fikriniz ve kendi ilkeleriniz. İkincisi bu hıza ayak uyduracak bir zihni donanım. Üçüncüsü bu hızlı aracın içini dolduracak, rotasını belirleyecek bir birikim.



Son ikisine ulaşmak sanıldığından daha zor ve belki de aslında asıl şart değil. Ama dünyaya ait bir fikriniz ve bu dünyadaki hayatınızı nasıl sürdüreceğinize dair insan ve millet ve devlet olarak ilkeleriniz varsa diğer ikisinin üzerinde bir yer tutarsınız.



Dünya belli ki bir oyun yeri. Sadece bireysel değil güçler arasında da bir oyun yeri. Oyunu reddetmek de kaybedileceği kesin olandan kurtulmanın bir yolu belki.



Bu hız, sürat içinde nesneler olaylar kişiler genelde belirsiz siluetler halinde akıp giderken enstantaneler kalıyor akılda. Bir Avrupa ülkesinin sınırına tel örgü çekiliyor ağır ağır meselâ. Tel örgünün keskin bıçak gibi çivileri oluyor. Söylemiyorlar şimdi ama muhtemeldir ki yakında belli yerlerinden elektrik de verilecek o tellere.



“Öteki”yle karşılaşınca tel tel dökülüveriyor Batı.



Daha adını “öteki” koyduğunda zaten çoğu bitiyor yapılabilecek olan iyi şeylerin.



Yunanistan'dan mülteci takası başlıyor ama Ege'nin batı sahilinde hâlâ doğru dürüst hazırlık olmadığı ortaya çıkıyor ilk günden. Hatta araya aranan teröristlerin sıkıştırıldığı ortaya çıkıyor ama kasıtlı ama kasıtsız…



Boğulma riski olmadan bir taraftan diğerine geçecek şimdi on binlerce insan. Plan bu… önümüzdeki haftalar gösterecek ne kadar işleyecek, ne kadar aksayacak bu hesap.



Aynı tarihlerde Kahramanmaraş'ta yeni bir mülteci sığınma kampı inşası için yer belirleniyor.



Alevi köylerinin ortasına denk geldiği için itirazlar yükseliyor.



Aleviler mi misafirperver değil? Hiç de bile…



Anadolu'da yüzlerce yıldır kapısını çaldığınızda açılan kapılardan onlarınki de.



Kahramanmaraşlılar mı bilmiyor Alevi-Sünni çatışması diye ortaya sürülenin neye mal olduğunu?



En çok bilenler, ilk bilenler onlar…



Ne o zaman, diye düşünüyor insan…



Sebep ne?



Kimler geçici bir sığınma yeri için uzun zamandır uykuda tuttukları kötü niyetlerini açığa çıkarmak için fırsat kolluyor?



Tutmayacak hesap, kabul edilmeyecek dua, olmayacak istekle ne yapılmaya çalışılıyor?



Terörle mücadelenin bu sert ikliminde Alevi-Sünni çatışma gazı mı sıkmak istiyorlar bir de?



Panama belgelerini evindeki dizüstü bilgisayardan okuyabilen dünyalı Macaristan-Sırbistan sınırındaki jiletli tel örgülerin pekiştirilmesini izliyor bir yandan da.



Suriyeli bir göçmen Midilli'den Dikili'ye doğru yol alırken bir başkası yanından ters yönde bir tekne içinde diğerine el sallıyor belki.



Maraşlı bir pazarcı bahar gibi kokan kıpkırmızı domatesten iki kilo tartıyor karşısındaki müşteri için.



Ne pazarcı biliyor ne müşteri hangisi Sünni hangisi Alevi…



İkisi de sorma ihtiyacı bile duymuyor zaten. Aklının köşesinden geçmiyor hatta…



Biri bozuk parayı önlüğe atıyor diğeri evine yetişmeye çalışıyor hızlı adımlarla.



Yemek pişmiştir, salata gecikmesin…


#Sürat felakettir
#Terörle mücadele
#Dijital çağ