Gece bekleyişiniz sürüyor ister istemez bu meslekte; acaba ilerleyen saatlerde bir şey olur mu?
Sabah neye uyanacağınızı bilmeden nihayet uykuya teslim oluyorsunuz şu sıralar.
Haksız da değil bu gerilimi yaşayan gazeteciler hele bu ara.
Sabah gündem toplantıları başlarken Rus uçağının düşürüldüğü haberi patlayabiliyor veya bunun yankıları sürerken hafta sonu dingin geçeceğini sandığınız bir günün ortasında Tahir Elçi hâlâ nereden geldiği anlaşılamamış kurşunla hayatını kaybedebiliyor.
Gece bültenine Suriye ile ilgili Ankara'nın nabzını tutan bir bağlantı yapacağınızı sanırken her yeri kaplayan son dakika haberleri bağlantının yönünü, içeriğini Musul yapıveriyor.
Ne olmuştu Musul'da?
Ne oluyor?
Ankara'da saatler gece yarısına yaklaşırken ulaşabileceğiniz herkese ulaşıp bilgi almaya çalışıyorsunuz. Başkent soğukkanlı ve sakin çıkıyor telefonlara. Onlar ne kadar güvenli ve huzurlu, “abartacak bir şey yok, rutin…” diyen ses tonunu kullansa da bir medya manipülasyonu tozu dumana katıyor.
Aradan günler geçince ancak anlıyorsunuz ki bütün bu haberlerin, köpürtmenin kaynağı çok uzaklarda. Musul ve civarı için niyeti hazırlığı belli İran ve bu süreçte stratejik ortağı Rusya sanıyorsunuz önce doğal olarak.
Şut beklemediğiniz yerden geliyor.
Amerika Birleşik Devletleri'nde kim neden bu kadar rahatsız olup Musul'da uzun zamandır bulunan askeri birlik aleyhine dünyayı ayağa kaldırıyor acaba?
“Bir tane ABD yok” diyorlar ya hep, bu hangi ABD o zaman?
Oradaki Türk birliğini, yapılan transferi, sebeplerini, bölgedeki eğitimleri, hazırlığı, Işid'in varlığını, koca bir kentin akıbetinin belirsizliğini herkes kadar bu haberleri yayan, köpürten, ortalığı “hukuksuz bir şeyler mi oluyor?” sorusuyla fiştekleyenler de biliyor elbet.
Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile belki Ankara'dan bile fazla iyi ilişkileri olan Tel Aviv ne düşünüyor bütün bunlar olup biterken acaba?
Veya tarih, bir zamanlar kendilerine kırmızı pasaportlar verilen iki Kürt liderin sonra neredeyse taşlandığı günlerden günümüzde çekilen fotoğraflara kadar gelirken bize ne anlatıyor?
Ankara'da birbirinden kritik görüşmeler yapan Barzani için Musul'daki o birliğin Işid/Musul dışında daha başka ne anlamları var?
Soru çok…
“Suriye'de ne olacak” sorularına “Irak'ta ne olacak” soruları karışarak büyüyor her geçen gün.
Haritaya bakmadan anlaşılmıyor Suriye ve Irak'ın sınırlarının şimdilik fiilen büyük oranda silikleştiği; ikisinin orta yerinde başka bir gücün oturduğu.
Yıl bitiyor. Yeni yıla devrediyor bütün sorunlarını.
Petrol ve dolar fiyatlarını elinde tutanların kurşun atmadan savaştan beter yıkımlara sebep olabildiği dünya miladi takvimde bir 365 günü daha devirmeye hazırlanırken Türkiye de önlemlerini almaya çalışıyor her açıdan.
Başbakan Davutoğlu'nun 2016 Eylem Planı mecburi ihtiyaçlarla kaçınılmaz zorunlulukların ortalamasını almaya çalışan bir dosya içeriyor.
Zor, zorlu, ince ve buzlu bir yolun başında olacağız belli ki yakında.
Buralarda akşam olmuş, hava kararmışken kürsüye geliyor Aziz Sancar Nobel, Kimya Ödülü'nü almak üzere.
Orhan Pamuk'la nasıl Türkçe'ye –güzelim dilimizin ispata hiç ihtiyacı olmasa ve ayrıca çok geç olsa da- böyle uluslararası bir onur kazandırdığı için gurur duyduksa Sancar'la da göğsümüz kabarıyor.
Aldığı ödülün temelinde yatan dinamitlerin çok çok gelişmiş halleri bütün bu yazıyı kaplıyor oysa dumanı, kokusuyla.
Ancak büyük çelişkilerinin ortalamasını almaktan başka çare bırakmayan bir dünyada yaşıyoruz.
Gurur duyduğunuz ödülün yanında bizzat o ödülün temelinde kaç cana mal olmuş bir icat ve onun kazandırdığı büyük servetin can sıkan hatırası doluşuyor içinize.
Birazdan İstanbul'da sonra Bosna'da okunacak olan yatsı ezanı tam bu anda Ankara'dan geçiyor.
Belli ki o da Musul'dan geliyordu…