Şakacı hayat

04:007/03/2017, Salı
G: 17/09/2019, Salı
Yaşar Taşkın Koç

“Mart kapıdanpıdan baktırır kazma kürek yaktırır” diye ezberledik onca yıl. Bu kadar sert ve soğuk bir kışın ardından insan tedirginlikle bekliyor o yüzden nereden bastıracak ne yaktıracak diye.



Şaka yapıyor mevsim.



Pencereleri açıyoruz kuş sesleri ve güneş girsin diye.



Şaşırmamak gerek aslında. Hayatın kendisi baştan ayağa şakalarla dolu değil mi?



Her şaka güldürmüyor elbet. Kötü, buz gibi, donduran şakalarla kahkaha attıranlar içiçe geçip gidiyor ömür dediğin.



1980'lerin başında, 12 Eylül darbesi henüz ökçesini sadece biraz kaldırdığında mezmleketin üzerinden Gazi Basın Yayın'ın kantini baştan ayağa bir şaka olup çıkmadı mı işte?



O zamanki jargonla “Faşist” grubun içinden Servet Avcı'yla merhabalaşmak hal hatır sormak için kaç yıl geçmesi gerekti. Büyük Birlik Partisi'nin merdivenlerinde mi karşılaşmıştık ilk defa yıllar sonra?



Tuncay Özkan bizden birkaç sınıf önde kendince bir tavırla, kantine az takılan, girişimci ve gazeteci yönünü daha o zaman dergi çıkararak belli etmişti. Şamil Tayyar yine aynı dönem olmadığımız için az kalmış kantin hatıraları içinde. Erdem Gül'le hemen hep aynı masadaydık zaten. Yetginer Mayda ile memleketi Merzifon'da yağmurun derinliğini artırdığı buğday tarlalarını seyrettiğimizde üniversite ikideydim henüz muhtemelen. Latif Şimşek, Zafer Çarşısı'nda Bafra sigarasının birini söndürmeden diğerini yakarken ikinci el kitaplara bakarken kalmış aklımda.



Naci Bostancı hoca ideolojik görüşünü bize hiç yansıtmadan yaptı hocalığını.



Figen benim için rüzgar gibi girmişti o kantine, bir daha hiç çıkmadı neyse ki o görüntüsü aklımdan zaten.



Nice arkadaş gazeteci televizyoncu bankacı öğretmen akademisyen bürokrat oldu.



Bir kantin, hayatın ne kadar şakacı olduğunu öğretti yıllar sonra; iyi ve kötü şakalarıyla.



3. Milli Kültür Şurası kim bilir yeni nesiller için ne söylüyor, bizim gibi yaşlananlar için ne?



Dergiler kuşağı çocukları olarak yüz kırk simgeyle derdini anlatmayı beceren nesillerle çağdaş olmak zorunda kaldık. Onlar için mi şanssızlık bizim için mi bilmiyorum. Belki de iki taraf için de şans… şimdilik bunu da bilemiyorum.



Onu da hayatın iyi mi kötü mü hangi şakaya bağladığında öğrenebileceğiz ömrümüz yeterse.



Dergi kuşağıydık ve sadece bizim zamanımızda çıkanları değil eskiden çıkanları da okur, biriktirir, harçlıkları yatırır, daha titiz olanlarımız ciltlettirirdi hatta.



Sonra hayat şaka yapmaya devam etti, o ciltler yeni gelinler tarafından o yeni evlere alınmadı genellikle.



Yetişemediğim, yaşım itibariyle yetişmem mümkün olmayan dergileri okuduk ama çok sonraları.



Büyük Doğu'nun işlediği dosyalar ve üslubundaki hararet çok şaşırttı.



Ama en çok Yeni Dergi'nin içinde kayboldum uzun süre.



İsmet Özel'in neredeyse ilk şiirlerinden nice hikayeciye, çıkan son sayısında şiir kitabıyla büyülemiş İzzet Yasar'ın bir öyküsünün bulunmasına kadar bir derya gibiydi.



İntihar sayısı vardı hiç unutmam. İnsanın gençken kafasını kurcalayan konulardan biri olarak o zamanlar çok ilgimi çekmişti. O eylem üzerine felsefeden edebiyattan alıntılarla dolu sayı her intiharda akla geliyor ister istemez.



Çukurova Üniversitesi'ndeki görevinden çıkarılan, bir daha da işe giremeyen ve bunun üzerine hayatına son veren Mehmet Fatih Traş da o sayıyı hatırlattı.



Ne düşündü, nasıl bir açmazda hissetti kendini bilemiyorum.



Geçtiğimiz ay gazetelerde intihar haberini öğrendiğim genç akademisyenin babası dedesi veya belki dayısı koymuştu adını hepimiz gibi.



Bilmem Mehmet Fatih ismini hangisi sevmişti veya soyadı neden Traş gibi az bulunan bir soyaddı?



Biz dışarıdan bakanlara azıcık bilgiyle, yaşayıp hissettiklerini anlamamıza çok da imkan vermeden defnedildi gitti hayattan.



Hayatın kötü mü kötü, berbat şakalarından biriydi tanık olmak zorunda bırakıldığımız…


#Mehmet Fatih
#İsmet Özel
#Naci Bostancı
#12 Eylül