Kum, balçık ve çöl

04:0010/10/2017, Tuesday
G: 18/09/2019, Wednesday
Yaşar Taşkın Koç

Bir önceki yazının başlığı“İttifaklar Müttefikler”idi ve kesin çizgilerle ayrılmış bir ittifak kümesinin imkansızlığına vurgu yapmaya çalışmıştım.Bölgeye bakınca bunu sadece pekiştiren görüşlerden, aktörlerden başkasına tesadüf edemiyoruz.İran: 1979’daki rejim değişiminden sonra bugün diğer bazı ülkelerin de zayıflamasıyla hafife alınmayacak bir bölgesel güç olma yolunda ilerliyor. Ne pahasına? 37 yılı aşan ambargo, birden fazla savaş, Irak’la olandan başlayıp Yemen’e Suriye’dekine kadar milyonu

Bir önceki yazının başlığı
idi ve kesin çizgilerle ayrılmış bir ittifak kümesinin imkansızlığına vurgu yapmaya çalışmıştım.

Bölgeye bakınca bunu sadece pekiştiren görüşlerden, aktörlerden başkasına tesadüf edemiyoruz.


İran: 1979’daki rejim değişiminden sonra bugün diğer bazı ülkelerin de zayıflamasıyla hafife alınmayacak bir bölgesel güç olma yolunda ilerliyor. Ne pahasına? 37 yılı aşan ambargo, birden fazla savaş, Irak’la olandan başlayıp Yemen’e Suriye’dekine kadar milyonu aşkın can kaybı. Petrol doğalgaz gelirinden kaybının da on milyonlarca trilyon doları aştığı ortada olan bir mali hasar. Bugün Suriye’de Türkiye’nin, Yemen’de Suudi Arabistan’ın, Lübnan’da İsrail’in karşısında. Bölgenin yakın ve uzak bütün gerilimlerinde çatışmalarında son dönemde parlayan Sünni-Şii zıtlığının otomatik tarafı.

Irak: 91 ve 2003 işgallerinin ardından bölgesel güç olmaktan çoktan çıktı. Bir zamanların güçlü, kendisi hesaba katılmadan Ortadoğu’da hesap yapılması zor Irak’ının yerinde yeller esiyor. Kendi içinde Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlık ilanı ile büyük bir parçalanma tehdidi altında. Bu ilanı geçersiz hale getirme gücüne sahip değil ve İran-Türkiye ile işbirliğinin sonuç vermesini umuyor.

Suriye: 7 yıl önce başlayan iç savaş ülkeyi coğrafi konjonktürü, Sovyet Bloku dönemindeki pozisyonu ve istihbarat gücüyle kendince tuttuğu yerden uzaklara sürükledi. O da fiilen parçalanmış halinden tekrar bütünlüğünü sağlamaya, ayakta kalmayı başarsa da hali hazırdaki Şam rejimiyle pek güçlü bir aday değil.

Mısır: Onlarca yılın diktatörlüğünden sonra Mursi ile demokrasi geçiş süreci başka bir askeri darbeyle kesintiye uğrayan Mısır, bir zamanlar kendisi hesaba katılmadan Kuzey Afrika, Akdeniz, Ortadoğu planlaması yapılması mümkün olmayan bir ülkeyken bir süredir birkaç gücün birden oyuncağı olarak akıntıya kapılmış gidiyor gibi.

Suudi Arabistan: Büyüklüğü, zenginliği, ilişkileri ve kendince çizdiği rotadaki ısrarıyla bölgede daima hesapların onsuz yapılmayacağı en önemli ülkelerden. Katar’la girdiği sebebi henüz çok açık olmayan gerilim, bu açıdan yanına aldığı diğer bazı küçük müttefikleri derken petrol fiyatlarındaki düşüşün doğrudan etkisi altında ekonomisi ilk defa alarm veren, yönetiminde henüz nereye doğru ilerleyeceği belirsiz bir ülke olarak beklemede hissi veren bir Arabistan var şu sıra.

Saydıklarımızın hemen hepsi ve yine aynı bölgenin parçası sayılacak Libya başta Kuzey Afrika’dakiler dahil, hepsi dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz yataklarına sahip. En az sahip olanının bile rezervi Türkiye’nin asgari on katı.

Ama sadece Ankara ve Riyad G20 listesinde ve Ankara Riyad’dan da yukarıda üstelik.

Türkiye petrol doğalgaz değerli maden vesaire olmadan hepsinden daha yüksek gayrı safi milli hasıla üretiyor. Uzak olmayan bir gelecekte petrol ve doğalgaz ama doğal ömrünü tamamlayıp bittiğinde ama teknoloji nedeniyle kullanım kapasitesi düştüğünde bu makas katlanarak açılacak belli ki.

Ve tabii ki bölge dışı aktörler. İster misafir deyin ister istenmeyen misafir.

En irilerinden başlarsak ABD ve Rusya bölgede tam olarak neye tekabül ediyor, tam olarak ne istiyor, zamana ve bazen lokal bölgelere göre değişip duran bir halleri var. Bu halleri pragmatist olmalarından kaynaklanıyor tabii ki. Yoksa bir amaçsızlık, plan yokluğu veya kararsızlıktan bahsedemeyiz çünkü ister geriye ister ileriye doğru uzun vadeli bakınca talepleri ve hedefleri net. Her güç gibi onlar da enerjinin kaynağı ve hatlarını kontrol etmek başta olmak üzere bölgede askeri diplomatik hatta mümkünse kültürel iktidar ya da yönetici olmak istiyorlar. İktidarları ve toplumları yönlendirme kabiliyetini kaybetmek istemiyor, olanları pekiştirmenin, olmayanları etkilemenin peşindeler.

Bütün bunlar tek bir gücü aşan işler olunca paylaşım kaçınılmaz oluyor. Bölge enerjisine en çok ihtiyacı olan Uzakdoğu’daki büyük Çin gücü ve ekonomik dev Japonya da olup biten her şeyden doğrudan etkileniyor ya da etkilemenin yollarını arıyor, bazen belli ölçüde buluyor. Bulamadığında ittifaklarla bu meselelere dahil oluyor.

Daha bunun tarihsel olarak bölgenin en güçlü aktörü İngiltere’si, hemen ardından Fransa’sı, tabii ki Almanya’sı ı ve İsrail’i de var.

Var oğlu var yani.

Stratejik müttefikimiz, patronu olduğu NATO’da ortağımız ABD’nin vize başvurularını bile süresiz askıya alması ile hemen verdiğimiz birebir aynı karşılık bütün bu karmaşa, bu büyük coğrafya, bu hesapların hesaplar içinde sürekli değişerek yaşandığı muammada neye karşılık geliyor?

Yüz ayrı cevap, FETÖ, S-400, PYD’ye kadar ABD ile ters düştüğümüz onlarca başlık sayabiliriz.

Uzlaşmaz çelişkiler gün geliyor istihbarat itişmeleri, diplomatik manevralar, kamuoyu önünde tartışılmayan gerginlikler, karşılıklı kimi gözden ırak yaptırımlarla halledilemez hale gelebiliyor.

Bugün yaşadığımız anlaşılan o sınırın aşılmış olduğu.

Ve bu mücadelenin sahası bölge olduğuna göre zeminin sandığımızdan fazla balçık, yer yer hiç güvenilmez kum, bazen koca bir çöl olduğunu, yani ittifakların ne kadar hızlı değişebileceğine hayret etmeye hazır olmamız gerektiğinden şüphem yok.

#Ortadoğu
#Suriye
#Mısır
#FETÖ