Avusturya Macaristan İmparatorluğu bugün yani 6 Ekim'de Bosna Hersek'i ilhak etti.
Balkanlar'daki genel gidişin değişmesinin ve ayrıca bu ilhakın neye mâl olduğunu askerî tarihçiler iyi bilir. Gavrilo Princip 28 Haziran 1914'te o kurşunu Veliaht Prense sıktığında ülkesinden Avusturya Macaristan'ı kovmak istiyordu ama büyük bir yangının ilk kıvılcımı oldu.
Ne o sıkarken ne o sırada bu olayı tartışanlar bir cihan harbinin başlamakta olduğunu hiç düşünmüyordu. Ama çıktı ve 4 uzun yıl boyunca milyonların ölümüne neden oldu. Yetmedi 20 yıl sonra yeniden ve daha kıyıcı hortladı.
Benim görüşümse o savaşın hâlâ bitmediği ve parça parça sürdüğü yönünde.
Bugün yaşadıklarımız o yüzden 1. Dünya Savaşı'yla da aradaki bir kesit olan Soğuk Savaş dönemiyle de yakından ilintili.
Gürcistan, Ermenistan ve sonunda Kırım üzerinden her yıl biraz daha yaklaşan Rusya artık Suriye'deki ordusuyla sınır komşumuz artık, orası belli. Esat yönetimini ayakta tutacak, onsuz formülleri devre dışı bırakacak bir güç olarak yerleşiyor yavaş yavaş. Suriye'nin eski ülke olması da toprak bütünlüğünü koruması da imkansız hale gelirken Akdeniz tarafında ülke toprakların üçte birinde -şimdilik onun yönetiminde- bir Nusayri devletinin kuruculuğuna soyunan Rusya'nın uçakları sınırlarımızda tehlikeli bir oyun denemeseler bu mesele sınır ötesinde kalırdı.
Oysa Suriye'nin parçalanmış diğer bölgelerinde ne olacağına karar verme ve bunu hayata geçirme gücü olmayan Rusya sınırlardaki it dalaşlarının sonuçlarını da göğüsleyebilecek bir ülke değil. Sadece o değil, bunun sonuçlarını kimse öngöremez ve karşılayamaz.
Bundan 107 yıl önceki Bosna işgali 6 yıl sonra beklenmedik bir suikastla nasıl Cihan Savaşı patlattıysa, sınırda bir pilotun o anki kararına bırakılmış riskli oyunun sonuçlarının çok tehlikeli olabileceğini unutmamak gerek. Hep akılda tutmak gerek.
Rus uçağının içindeki Rus pilot mu Suriyeli pilot mu bunu ayırd etmemiz üzerine kurulu bir tahminle çok fazla gitmez böyle şeyler.
Önce 1., sonra 2. Dünya Savaşlarında ve arasında sanayileşmek için sonra SSCB dönemlerinin tamamında ve nihayet Rusya olarak savaşmak, insan kapasitesini sonuna kadar zorlamak ve gerektiğinde feda etmek üzere gerekenleri yapmış bir ülke olarak bu tarz tehlikelere ve hücumlara alışık doğal olarak.
Bizim alışık olduğumuz şey de bunun tam aksine savunma. Zıttı ama panzehiri aynı zamanda.
Acaba Rusya “Esat Türkiye'den daha değerli” der mi sorusunun cevabı belli. Belli olmayan bu tarz oyunların beklenmeyen, bilinmezliklerle dolu sonuçları.
Batı'nın uzun zaman sonra tam desteğiyle arkasında durduğu bu sürtüşme Ankara'nın uzun zamandır doğudaki hemen bütün komşularıyla sürdürdüğü dostluk ve işbirliği politikasına ters. Umarım Moskova Suriye'deki, Akdeniz'deki, İran'daki çıkarlarıyla Türkiye'yi birbirine karıştırmamayı başarır çünkü bu tecrübeye de sahip bir tarihleri var.
Ayrıca tarih dediğin nedir ki?
Bugün böyle ilerler, 10 bilemedin 20 yıl sonra rollerin değiştiği bir sahneyi önünüze serer geçer gider.
Burnumuzun dibinde parçalanmış Suriye'nin kuzeyinde bir Kürt otonom bölgesini bizzat PKK eliyle oluşturmaktan çekinmeyen ABD, sınırlarda uçaklarımızı taciz edecek kadar yaklaşmış, desteklediğimiz grupları bombalayan Rusya, bunlarla tam işbirliği halinde İran, biraz ötede fırsat bu fırsat Mecscid-i Aksa'ya saldıran İsrail, Akdeniz'de düşman haline gelmiş Mısır, Libya…
Bu fotoğrafın ortasında Ahmet Hakan'a atılan yumruk, Şırnak'ta yerde sürüklenen ceset…
Gerçekler ve gerçek tehditlerle içeride oluşan, oluşturulan arasındaki uçurum net.
Yunanca kökenli katalizör kelimesini iyi kötü lisede duymuşsunuzdur. Kimyasal bir tepkimenin (genellikle) hızını artıran ama yapısal değişim oluşturmayan maddelere deniyor.
Canlı organizmalarda hatta bizzat insan vücudunda da bazı enzimler aynı işi yapıyor ve bu yaptıkları hayatî öneme sahip değerli bir süreç.
Bizim bugün boğuştuğumuz ve belli ki bu temposu uzunca süre devam edecek olan terörle mücadele başta olmak üzere iç mesele diyebileceğimiz her şey nasıl bir katalizör etki yapıyor sizce?
Hayatiyetimiz için gerekli işleri yapıyor, hayrımıza, yararlı maddelere enerjilere fikirlere mi dönüşüyor yoksa burnumuzun dibindeki Rus tehdidinden ayrılıkçı Kürt meselesinin bir şekilde yaygınlaşmasına mı?
Tartıştığımız konular Akdeniz'de kendine güvenen bir ülke olmamıza mı hasım davranışlardaki ülkelerin kendilerini daha rahat hissetmelerine mi sebep oluyor?
Kelimenin tam anlamıyla “milli” savunmasını yapmak için zamana ve enerjiye ihtiyacı olan bize mi her gün sadece silahların konuştuğu yeni bir durumla tanışan ülkemize mi hayrı var bu katalizörlerin?
Bütün bu tartışmalarda katalizör olanlar, ortalığı velveleye verenler, dünyayı her meselede ayağa kaldıranlar, muhayyel Kürt devleti için kurşun sıkanlar ve onları alkışlarken kurşunları görmezden gelenler iyi niyetli, samimi ve vatansever olduklarını düşünüyorsa sadece düşünmeleri gereken bu: memleket hayrına mı yoksa elalem hayrına mı bütün bu yapıp eylediklerim?