İşin içinde terör varsa, terör örgütü varsa arada geçen uzun zamana rağmen aynı karakter yeniden hortluyor.
15 Ağustos 1984 günü Eruh ve Şemdinli'de basın düzenleyip geri Kuzey Irak topraklarına dönen PKK önceki gün Dağlıca yolu üzerindeki Yeşiltaş bölgesinde düzenlediği kalleş pusunun ardından muhtemelen yine Kuzey Irak'a dönmeye çalışıyordu.
Yazıyı yazdığımız saate kadar rivayeti bol spekülasyona açık iddialar dışında yeterli somut bilgi yoktu nihayet akşam saatlerinde önce Genelkurmay ardından Başbakan Davutoğlu 16 şehidimiz olduğunu açıkladı.
Asıl gerçekse terör örgütünün bir hortlak gibi yeniden karşımızda olduğu. Eskisinden ahlâksız eskisinden kalleşçe üstelik.
Dünyanın her yerinde savaşta bile suç olan mayınlama ve pusu taktikleriyle ülkede atmosferi baştan ayağa değiştirdi.
Bunu niye istedi, neyi amaçlıyor bilmiyoruz.
Kürtçenin anadilde eğitime kavuşması ile Öcalan'ın şartlarının değişmesi dışında bugüne kadar ifade edebildikleri bir talep yok.
Bunlar için silah kullanmak ne anlama geliyor sorusuna cevap veremiyorlar. Ama bu saldırıdan sonra sadece iklimi değiştirip terörle mücadeleye yeni boyut eklenmesine katkıda bulunmadılar aynı zamanda şartlarının değişmesini talep ettikleri Öcalan'ı orta vadede diri diri gömdüler.
Bu sonucu öngörememiş olmaları mümkün müydü? Değil tabii ki… bile isteye bunu yaptılar.
7 Haziran'dan bu yana yüzde 13 oyu 80 vekili bulunan siyasal temsilcileri HDP'ye ayar vermekten de kurtuldular artık. HDP, bir mucize gerçekleştirip son kalleş kanlı saldırıyı kınayarak bir devrim yapabilirdi, o mucize gerçekleşmedi. HDP Kandil'in elinde oyuncak olduğunu ispatladı. Artık yaptıkları açıklamalar Kandil'deki herhangi bir ağadan fırça yiyerek düzeltilmeyecek çünkü gerek kalmadı, Kandil HDP'yi siyaseten bitirdi.
Yasal ve meşru bir parti ve onun vekilleri olarak devam edebilirler hayatlarına, seçimlere girip yine barajı da geçebilirler hatta ama anlamı yok artık çünkü siyasetin HDP diye bir parti kalmadı.
Değil mi ki onlar detaylarını hepimizden önce ve fazlasıyla öğrendikleri bu kahpe saldırı sonrası bu kanlı operasyonu o sıra Türkiye'nin herhangi bir yerinde hangi sebeple hayatını kaybettikleri bile belirsiz insanların ölümleriyle aynı kefeye koydular…
Değil mi ki yaptıkları açıklamada “hangi üniformayı taşırsa taşısın gençlerimiz” diyerek kalleş pusuyu kuranla o pusuda can verenleri eşitlediler…
Değil mi ki açıklamalarının tek bir yerinde PKK diyemediler; PKK saldırılarından bahsedemediler… yasal ve meşru olmalarının siyasal ağırlıklarının buhar olmasını önlememesine ses çıkaramadılar demektir.
Bitmedi, Hürriyet gazetesinin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın canlı yayındaki açıklamasında aşırı çarpıtmayla yaptığı algı operasyonunu öne çıkararak 16 şehidi görmezden geldiler.
Hürriyet böyle bir algı operasyonu yapmadı diyenler konuşmanın ilgili bölümünü dinleyebilirler, her yerde var o bölüm.
En dramatik olan da herhalde bizzat Hürriyet'in yaptığı; dün akşam saatlerinde gazetenin sosyal hesabında ve internet sitesinde şu başlık vardı; “Hukukçular: Algı operasyonu diye bir suç yok…”
Yani Hürriyet de algı operasyonu yaptığını kabul ediyor ama bunun hukuken suç olmadığı savunmasını yapıyordu. Özrü kabahatinden büyük bu ifşaatla aslında şecaat arzederken sirkatin söylemiş oldular.
Gazetenin bile farkında olmadan kabul ettiği bu üçkağıdı alıp 16 şehidin üzerine örtme çabasının bir karşılığı yok.
Uludere, Kobani, 400 vekil derken yakında PKK'nın aslında “Erdoğan Diktatörlüğü”nü yıkmak için kurulmuş demokratik bir örgüt olduğu noktasına doğru ilerliyoruz hızla.
Yakında yeni kuşaklar PKK'nın 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra kurulduğuna inanacak neredeyse.
İyi de nasıl böyle oluyor?
Türkiye boyutlarında ve liginde hangi ülkede bunlar oluyor?
Dünyanın en güçlü, en yaygın, en zengin en uluslar arası örgütü nasıl oluyor da en ahlaksız yöntemlerle 2015 yılında bile kan dökerek yoluna devam etmeye çalışırken bunca destek alabiliyor?
Tek bir sebebi var aslında…
33 erin şehit edilmesi, Uludere'de, 7 Şubat'ta ya da önceki gün Dağlıca'da yaşananlar sadece bizim iç meselemiz değildi.
Bütün gürültü bu gerçeği saklamak için.
PKK da bütün dolaylı dolaysız işbirlikçileri de olup bitenlerin uluslar arası bir operasyonun, zorlamanın, ön kesmenin aracı olduğunu çok iyi biliyorlar.
Ön alabildiler mi yoksa kendi sorunlarını kendi topraklarında kendi gücü ve kendi istikametine uygun çözme kararlılığını daha mı artırdılar… yakında hepimiz göreceğiz.