Elde var…

04:0028/03/2017, Salı
G: 17/09/2019, Salı
Yaşar Taşkın Koç

Orhan Gencebay neye tekabül ediyordu acaba Ferdi Tayfur'la Burhan Çaçan'la beraber dolmuşlardan başlayarak ortalığı kasıp kavururken.



70'li yılların gençliğinin bir bölümü ne düşünüyordu da onları yıldız yaptı?



Ahmet Kaya'nın tekabül ettiği toplumsal dalgalanma tamam ama Müslüm Gürses'in taraftarlarının kendilerini jiletleyecek kadar coşkun mu depresif mi adını kimin koyacağını bilmediğim tepkilerinin sebebi neydi?


Tayfun Er mi yazmış ya da söylemişti Güneydoğu'dan metropollere kitlesel göçün kimsesiz kimliksiz bıraktığı kelimenin tam anlamıyla çaresizliğin karşılığı mıydı o müzik o jilet o kan?



Müziği takip ederek ilerleyip toplumsal tarihimizi yazmamız mümkün elbet ve bunu yapacak birikim bende yok. İpuçlarına bakarak bir şeyler çıkarmaya çalışıyorum sadece.



Sezen Aksu müziğinin bütün dönüşümlerinin karşılığı olmaması mümkün mü? Olsa tek bir besteci yorumcunun o kadar farklı izler bırakarak günümüze kalması imkânsız olurdu herhalde…



Müzik başta olmak üzere hele ki popüler olan bir toplumun aynası mı acaba tam o sırada?



Gençler ne dinliyor artık takip etmem yaş itibariyle mümkün değil. Örneğin Rap ve bu topraklara ait her tür ister arabesk ister İslâmî ister protest yeni onca versiyonundan Son Feci Bisiklet ya da Yüzyüzeyken Konuşuruz gibi isimleri bile bizim kuşak için şarkı adı olma ihtimali zor yeni topluluklar var.



Evde kulaklığından neyi dinlediğine dikkat kesilir veya sorarsanız çocuğunuza anca o zaman belki öğrenirsiniz o grupları müziklerini şarkı sözlerini. Hiç mi hiç duymadığınızı fark edeceğiniz garanti zaten.



Durum böyle…



Şimdi birden popüler olan şarkılar içinde “Ben yoruldum hayat” niye dikkat çekiyor birden? Niye aklıma o düşüyor?



Eric Hobsbawm'ın Sermaye Çağı kitabında mı Devrimler Çağı kitabında mı görüp not etmiştim acaba şu paragrafı;



“…1861'de istatikçi ve iktisatçı Cournot, şu gözlemde bulunmaktaydı: “Felsefî hakikate duyulan inanç öylesine soğumuştur ki ne halk ne de akademiler, saf bilginlik ya da tarihsel merak konusu olan ürünler dışında bu tür eserleri almak ya da karşılaşmak istiyorlar.”



gerçekten bu dönem filozoflar için mutlu bir dönem değildi. Geleneksel yuvaları olan Almanya'da bile geçmişin büyük simalarının yerini doldurabilecek cesarette kimse yoktu. Onun eski bir Fransız hayranı olan Hippolyte Taine tarafından Alman felsefesinin 'boş balon'larından biri olarak görülen Hegel bile kendi ülkesinde demode olmuş ve 'eğitimli Alman kamuoyuna rengini veren sıkıcı, kibirli ve bayağı epilogların Hegel'e davranış biçimleri, Marx'ı, 1860'larda 'bu büyük düşünürün tilmizi olduğunu ilan etmeye' itmişti.”



Bir buçuk asır önce bugünküne benzer bir bıkkın ruh hali miydi bahsettiği şey?



Devamını okusanız bilimde büyük sıçramaların birike birike başlayacağı yıllar olduğunu görüyorsunuz oysa.



Ama dönüp kendime, kendimize bakınca “felsefî hakikate duyulan inançtan soğukluk, saf bilginlik gerekçesiyle ya da tarihsel merak konusu eserler dışında” kimsenin diğerlerine pek elini uzatmadığı bir dönemde değil miyiz biz de?



O yüzden mi “Ben yoruldum hayat” gizli açık büyük bir üne kavuşuyor?



İnterneti tarayan gözler istatistiklerini tutuyor mudur en çok ne dinleniyor ve niye onlar dinleniyor diye?



Tutuyordur herhalde.



Sen şimdi bu sert hakikatten soğuk mu soğuk kışın ardından güneşin karşısına gömlekle çıkmanın keyfini çıkar.



Köşedeki kedi kadar olmasa da gerin bakalım.



Bir şiir seç; ruh halini doğru okuyorsam Attila İlhan'dan “elde var hüzün”den başkası değil favorim şu sıra gerçi.


#Orhan Gencebay
#Ferdi Tayfur
#Attila İlhan
#Müzik
#Geleneksel