“Kabine listesi internete düşmüş” diyor bir gazeteci arkadaş.
Kaynak kim? “İstanbul'dan bir gazeteci söyledi…”
Kaynağın kim olduğu, düşen listenin nerede yayınlandığı, listede kimlerin adının olduğu aslında Ankara'daki gazetecilerin umurunda değil çünkü biliyorlar ki böyle bir liste yok.
Başbakan'ın görmediği, Cumhurbaşkanı'nın onaylamadığı listeler uçuşuyor.
Tahminin bini bir para bu ara.
Herkes birbirine soruyor yine de.
Çarşamba, bilemedin Perşembe günü 64. Hükümetle tanışmış olacağız sanıyorduk, olmadı.
Başbakanlık kaynakları Cumhurbaşkanı'nın İstanbul'daki programları nedeniyle görüşmenin Pazartesiye kaldığını söylüyor.
Bu durumda Pazar günü yapılacak Meclis Başkanlığı seçiminden sonra AK Parti Grup Başkanvekilleri de seçilemeyecek aynı gün.
Gerekçe, Kabine listesinin belli olmaması.
Listede yer alacak isimler netleştikten sonra, bölgesel, il bazında boşluklara göre de yapılıyor bu tarz seçimler. Örneğin seçmen kitlesi ve parti açısından önemli bir ilden bakan çıktıysa, o il yerine bakanı olmayan başka bir önemli şehre Meclis Grup Başkanvekilliği veriliyor; komisyon başkanlıkları belirlenirken bu faktör de göz önüne alınıyor.
Bu durumda akla ister istemez geliyor; “Kriz mi var?”
“Liste yok ki ortada, kriz olup olmadığını konuşabilelim” diyor muhatabım.
Velhasıl Ankara'daki hava mevsime uygun olarak biraz kapalı ama Pazartesi'ye kadar beklemekten başka çare yok.
Kriz mi var, liste nasıl şekillenecek o zaman göreceğiz.
Umarım bir kabine krizimiz yoktur çünkü kaçtır yazıyorum, Kabine'nin oluşması, Meclis Başkanı, diğer seçim ve atamalardan çok Paris saldırıları sonrası değişmekte olduğunu düşündüğüm dünya ve bunun etkileri daha çok ilgilendiriyor.
O yüzden kabine şekillenip açıklandığında a şahsı oldu mu, b şahsı olamadı mı diye bakmamalı.
13 Kasım sonrası Batı'da değişmeye başlayan yeni duruma karşı Türkiye'nin cevabı ne olacak, nasıl olacak diye bakılmalı asıl.
Yoksa ortalıkta uçuşan isimlere aldanmayın, her halükârda yanıltıcı iddialarla kaplı ortalık. Bütün tahminlerin en az yüzde otuz yatacağı kuponlar bu kabine-toto'lar.
1 Kasım seçimlerinden tek başına güçlü bir iktidar çıkmasının önemi, gelen çığ nedeniyle daha önemli şimdi.
Ağır, derinden işleyecek bir süreç sonunda Suriye başta olmak üzere sınırlarımızı ilgilendiren coğrafya ve bütünüyle Ortadoğu dolayısıyla küresel ölçekte bütün ezberlerin değiştiği, değişmek zorunda kaldığı bir dünyaya doğru ilerliyoruz.
Fransa gibi bir ülkede 3 ay olağanüstü hal uygulamasının başlamasını, sosyal medya ve internet üzerinde sınırlamaların artmasını, Kıta Avrupası'nda uluslararası karşılaşmaların peşpeşe iptalini, yükselen ırkçı dalgayı geçici bir şey olarak değerlendirmek büyük hata olacaktır.
O yüzden Batı'da fay hatlarının hem de sınırlarımızın hemen yanıbaşı için bu denli kırılmasının bizi etkilemeyeceğini, bu etkinin sadece batımız ve doğumuz için değil kuzeyimiz ve Akdeniz ile karşısındaki Kuzey Afrika üzerinde de kendisi kadar güçlü artçılar oluşturmayacağını varsaymak mümkün değil.
İç politik tartışmalarımızın, sorunlarımızın, çözümüne uğraştığımız meselelerin hem sandığımızdan daha hafif hale gelmesi ama hem de bazılarının iyi yönetilemezse bu yeni zorlu dalgalar karşısında daha da derinleşmesi ihtimali var.
Tartıştığımız her şey avantajımız kadar dezavantajımız olmaya uygun hale gelecek.
Hızla yaklaşan o günler geldiğinde maceradan çok ayaklarımızı sağlam basmamız gerekiyor.
Bu toprakların çok bilinen sözü gibi; “Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” ikilemiyle, üstelik çok farklı alanların her birinde karşılaşmak üzereyiz.
Sağlam durmanın, onca acıyla, yenilgiyle, zaferle, ter ve kan akıtarak elde edilmiş tecrübe ve ihtiyatlılığın bütün hata ve eksiklerine rağmen korunması gereken bir noktadayız.
Tarih bazen büyüme, fırsatları kullanma imkânı verir; bazen olanı korumanın, risk almamanın gerekliliğini dayatır.
Batı'daki kırılma bizi bir müddet ikincisine mecbur edecek gibi.