Laikler zekâtı hep sevmiş ama zekât vereni sevmemişler

04:009/10/2024, Çarşamba
G: 9/10/2024, Çarşamba
Yaşar Süngü

“Cuma namazına gitmenin kamudan ihraç sebebi sayıldığı ve irtica nedeniyle demokrasiye sözde balans ayarı yapıldığı 28 Şubat’ın olanca acımasızlığıyla hüküm sürdüğü olağanüstü bir dönemde zekât, uluslararası statüdeki resmî bir belgede hem de vergiye eşdeğer bir kıymette açıkça yer almış. Bunun da ötesinde zekât, Anayasa’ya aykırılığı öne sürülemeyen bir kamu geliri olarak tescil edilmiş. Bu durum siyasetin, ülke/devlet menfaati bahis mevzuu olduğunda en temel olduğu ilan edilen ve kendi halkına

“Cuma namazına gitmenin kamudan ihraç sebebi sayıldığı ve irtica nedeniyle demokrasiye sözde balans ayarı yapıldığı 28 Şubat’ın olanca acımasızlığıyla hüküm sürdüğü olağanüstü bir dönemde zekât, uluslararası statüdeki resmî bir belgede hem de vergiye eşdeğer bir kıymette açıkça yer almış.

Bunun da ötesinde
zekât, Anayasa’ya aykırılığı öne sürülemeyen bir kamu geliri
olarak tescil edilmiş.

Bu durum siyasetin, ülke/devlet menfaati bahis mevzuu olduğunda en temel olduğu ilan edilen ve kendi halkına baskı unsuru olabilecek değerlerin dahi bir çırpıda göz ardı edilebileceğinin bir göstergesidir.”

**

Araştırmacı Akademisyen Yunus Emre Aydınbaş’ın
Ekonomik, Sosyal ve Hukuki boyutlarıyla Türkiye’de zekat analizi
isimli doktora tezinde ezber bozan bilgiler var.

Araştırma zekat konusunda yanlış bilinen birçok bilgiyi düzeltiyor.

Makalede neler olduğunu kısa kısa alıntılarla öğrenelim;

“1921 ila 1983 yılları arasında zekât tüzük seviyesinde mevzuatta yer bulmuş ancak genelge ve kurumlar arası yazışmalarla düzenlenmiş.

1983 ila 2014 yılları arası
evrede Türkiye’deki zekât pratiğinin belirleyicisi önceleri yasama organının çıkardığı kanunlarken, sonrasında yönetmeliklerle yürütmenin takdir alanına bırakılmış.
2014 yılı ve sonrasında
zekât Türk hukuk sisteminden tamamen çıkarılmış; ancak olağanüstü koşullar nedeniyle genel bütçeli kurumlar tarafından zekâtın toplandığı ve dağıtıldığı arızî kamusal zekât uygulamaları tecrübe edilmiş.
Zekât, 1921’de mevzuatta kendisine takdir edilen konumunu, 1983 yılına kadar muhafaza etmiş.”

**

“58 yıllık uzun bir dönemde zekâtın mevzuattaki statüsüne âdeta dokunulmamasını bu süreçte ülkenin geçirdiği siyasi değişim ve dönüşümler üzerinden şu şekilde okumak mümkündür:

Kurucu iradenin
, Diyanet İşleri Başkanlığını kurmasına rağmen, zekâtın dinî yönünü vurgulamama konusundaki net tavrının bir devamı olarak zekât konusunda herhangi bir düzenlemeye gidilmemiş.
1938 sonrası
tek parti döneminde katılaşan laiklik uygulamaları kapsamında zekât, modern toplum inşâsına etkisi/katkısı bakımından öncelikli hususlardan biri görülmeyerek zekâtla ilgili herhangi bir yeni düzenlemeye gidilmemiş.
1946’da
tek parti döneminin sona ermesiyle başlayan süreçte ise 27 Mayıs 1960 İhtilâli, 12 Mart 1971 Muhtırası, 12 Eylül 1980 Darbesi gibi onar yıllık periyotlarla askerî vesâyetin kendisini sivil siyasî iradeye bir şekilde hatırlatması, zekâtın mevzuattaki yeri konusunda herhangi bir düzenlemeye yönelik adım atacak bir iklime hayat hakkı tanımamış.
İrtica yaftası yemekten çekinen yürütme organları zekât konusunda adım atmaktan çekindiği gibi bu konuda adım atması beklenen
Diyanet İşleri Başkanlığı
da statükonun devamından yana tutum sergilemek zorunda hissettiği/kaldığı için herhangi bir adım atma cihetine gitmemiş.”

**

“Kenan Evren
öncülüğündeki 12 Eylül 1980 darbesi, Millî Güvenlik Konseyinin yasama faaliyetleri Türkiye’deki zekât uygulamaları için önemli bir mihenk noktası.

Ulusu Hükümeti, zekât konusunda kurucu iradenin bakış açısını devam

ettirerek 1983’te yaptığı düzenlemeyle zekâtı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu gelirleri arasında zikretmiş.

Ancak söz konusu düzenlemeyle zekâtın mevzuattaki statüsü tüzük düzeyinden kanun seviyesine yükseltilmiş.

İlk düzenlemenin ardından birkaç ay geçmeden yapılan ikinci düzenlemede ise zekât, kurucu iradenin yaptığı düzenlemenin ruhuna uygun olarak Türkiye’nin yeni sosyal kurumları arasında pay edilmiş.

Söz konusu paylaştırma esası, zaman zaman oranlar farklılık gösterse de zekât mevzuattan topyekûn kaldırılana kadar bâkî kalmış.”

**

Namazı, orucu, başörtüsünü, sakalı irticai hareket olarak gören kafa nedense konu
paraya ve menfaate
gelince tersini düşünebiliyor.

Cumhuriyet tarihi boyunca yalnız kendilerini medeni ve çağdaş gören hastalıklı kafa zekat verenleri hiç sevmemiş ama zekatı hep sevmiş.

Hafta sonu kaldığımız yerden devam edelim.
Not;
“Ekonomik, sosyal ve hukuki boyutlarıyla Türkiye’de zekât analizi” başlıklı doktora çalışması kısa bir süre önce 874475 tez numarasıyla YÖK ulusal tez merkezinde (
https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/
) yayınlanmış. Tezin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
#toplum
#politika
#zekat
#Yaşar Süngü