“17. yy hikâyecilerindenLa Fontaine, bir Doğu hikâyesi olan ‘Ağustosböceği ile Karınca’yı taban tabana zıt olarak Batı'ya uyarlamıştır.Doğu hikâyesindekarınca hırs ve aç gözlülüğütemsil ederken, Batı'ya uyarlanmış şekliyle kışlık yiyeceğini durup dinlenmeden yuvasına taşıyan karınca;çalışkanlığın ve uzak görüşlülüğüntimsalidir.Bu hikâyeden de anlaşılacağı üzere, Batı kendine yeni insan tekini oluşturma peşine düşmüştür.17 ve 18. yy düşünürleri insanlığın ilerlemesi için, insanlarınbencil ve açgözlüolmaları
“17. yy hikâyecilerinden
, bir Doğu hikâyesi olan ‘Ağustosböceği ile Karınca’yı taban tabana zıt olarak Batı'ya uyarlamıştır.
Doğu hikâyesinde
karınca hırs ve aç gözlülüğü
temsil ederken, Batı'ya uyarlanmış şekliyle kışlık yiyeceğini durup dinlenmeden yuvasına taşıyan karınca;
çalışkanlığın ve uzak görüşlülüğün
timsalidir.
Bu hikâyeden de anlaşılacağı üzere, Batı kendine yeni insan tekini oluşturma peşine düşmüştür.
17 ve 18. yy düşünürleri insanlığın ilerlemesi için, insanların
olmaları gerektiğini söyler.”
Yukarıdaki alıntı Sezai Karakoç’un “İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü’ isimli kitabını değerlendiren
Ömer Akyıldız’ın İslam İktisadı.net
sitesindeki inceleme yazısından.
Şiirden hikâyeye düşünceden denemeye kadar uzanan geniş bir yelpazede eserler veren
Sezai Karakoç’un “İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü’
isimli kitabında din, tarih, sosyoloji gibi alanların yanı sıra ekonomi gibi teknik bir alanda da çok önemli tespitler yer almış.
Yazıda dikkatimi çeken bölümleri paylaşıyorum;
amaç üretim yapmak değil sermaye çoğaltmaktır.
Bu açıdan kapitalizm insanların ihtiyaçlarını artırmak için cinsellik ve bencillik gibi insanın tahrik edici hislerini kullanmaktadır.
Böylece insanın biyolojik ihtiyaçlarının yerine psikolojik ihtiyaçları konarak sonsuz tüketim ortaya çıkartılmak istenmekte ve üretimle yola çıkan kapitalizm, tüketimle sonuçlanmaktadır.
ise esas amaç tüketimdir.
Fertler arasında yapılacak eşit dağıtımın, tüketimi asgari seviyeye indireceği düşünülmüş ancak insani realiteler ve engellenemeyen istekler tüketimi hızlandırmış, bu da üretime yansımıştır.
Tüketimle yola çıkan komünizm ise üretimle sonuçlanmıştır.
İslâmi ekonomi sisteminde
ferdin mutluluğu, içinde yaşadığı toplumun huzur, refah ve mutluluğu ile bir bütünlük arz eder.
İslâm’da kişinin yaşama tarzına çizilen sınırlar ve verilen standart, aşağı yukarı kendiliğinden bir
doğurmaktadır.
Lüks, israf ve gösterişin yasak olması; zengin bir Müslüman ile fakir bir Müslüman arasında yaşama farkını çok azaltır.
göre mülkiyet mutlak anlamda tek kişiye aittir.
Sezai Karakoç bu mülkiyet üzerindeki sınırsız tahakküm arzusunu insanı ilahlaştırma olarak görmektedir.
ise mülkiyete kimse elini süremez olsa da esasında komünizm, diliyle mülkiyeti reddederken, kalbiyle o kadar yüceltir ki, tek insanı ona layık görmediğini belirtir.
Karakoç mülkiyete böyle bir anlayışla yaklaşmayı ise
olarak görür.
İslâm’ın insan ve eşya telâkkisi ve mülkiyet anlayışının bu iki doktrinden de tamamen farklı olduğunu belirten Karakoç’a göre
; İslâm’da mal üzerindeki mülkiyet üç katlıdır: kişinin, cemiyetin ve Allah’ın.
Her şeyden önce mal Allah’ındır, sonra cemiyetindir, en son kişinindir.
Kişinin arzusunu cemiyet kaideleri, cemiyetin arzularını ise ilâhi kaideler sınırlar.
Bu şekilde İslâm’da mülkiyet olgusunun Müslüman zihninde Allah’ın
emâneti ve imtihan vesilesi
olduğunu vurgular.
İslâm’da kıymetlerin ölçüsü erginlik ve erdem(fazilet)dir, Batı sisteminde ise madde.
Kapitalizmde bu para, komünizmde eşyadır.
İkisinin arasındaki fark, elde etme farkıdır.
Bir
ise, başkasının hakkının kendisine geçip geçmemesinden korkar.
Böyle bir zihin dünyasında ihtirasa ve açgözlülüğe yer olmadığı için kişi maddenin geçici görüntüsüne kapılmadan çalışır.
Kazanç, İslâm’da emeğe dayanır
.
Sermayenin emeksiz ve risksiz kazancı olan
yasak olmasının temel amacı fertlerin iktisadi faaliyetlere ve üretim sürecine katılmasını sağlamaktadır.
Sermaye ancak emekle birleşerek çalışırsa meşrudur.
Helal kazanç temel prensiptir.
Aynı zamanda servetin sadece zenginlerin elinde dolaşan bir güç olmaması bir ilke olarak benimsenir
ve mülkiyet yaygınlaşmalıdır.
Hem geliri, hem de serveti sürekli bir şekilde vergilendirerek, bu vergiyi de (zekat)
zengin sınıftan fakir sınıfa
transfer ederek, emekle sermaye arasında, emeğe öncelik veren bir uyum ve denge sağlar.
Batı bizi kültür istilasıyla
bencil, açgözlü, ezik, cahil ve yoksul
bırakmayı başarmış.
Anlaşılan biz yani Müslümanlar, yani İslam dünyası, anlayış ve zihniyet bakımından bayağı
!
#Sezai Karakoç
#Ömer Akyıldız
#Komünizm
#Kapitalizm
#Kazanç