Çağrı, Maurice Jarre, Akad, Mejidi ve Hz. Muhammed’i müzik ile anlatmak

04:006/11/2016, Pazar
G: 16/09/2019, Pazartesi
Yalçın Çetinkaya

Çağrı filminin müziğinin bana ilginç gelen ve meslekî sorumluluk konusunda ders mahiyetinde bir hikâyesi vardır. Filmin müziğini besteleyen Fransız müzisyen “rahmetli” Maurice Jarre, daha önce “Arabistanlı Lawrence”, “Doktor Jivago” ve “A Passage to India” gibi önemli filmlerin müziklerini bestelemiş Oscar, Bafta, Altın Küre ve Grammy ödüllü önemli bir bestecidir. Mustafa Akad kendisine “The Message (Çağrı)” filminin müziklerini bestelemeyi teklif edince, tam iki ay boyunca çölde çadır kurar ve burada tek başına çölü anlamaya çalışır. Bence bu davranışı, işini ne kadar büyük bir ciddiyetle yaptığını göstermesi bakımından önemli. Nitekim bu davranışı, sinema tarihinin belki de en güzel film müziklerinden birini yapmasını, bir peygamberi hiç göstermeden hicaz makamı ezgisiyle anlatmasını sağlamıştır. Bunun, işini ciddiye alan, filmde hiçbir uzvuyla görünmeyecek olan Hz. Muhammed'i müzik diliyle nasıl anlatacağının derdine düşüp çöllerde yatıp kalkan “Hıristiyan” samimî kuluna Allah'ın bir lütfu, bir ilhâmı olduğunu düşünmüşümdür.



Çağrı filmi muazzam mekân kullanımından oyunculuk gücüne ve müziğine kadar beni çok etkilemiş hatta istikâmet değiştirmeme vesîle olmuştu. Fakat filmin müziği, özel bir yazıyı hakkediyor. Çağrı'nın müziği, Hz. Muhammed'i (sallallahu aleyhi vesellem) anlatıyordu. Bir hicaz makamında (veya batı müziği tampere sistemine göre armonik minörün üst tetrakordu/dört sesi ile) yazılmış ana tema üzerine kurulu çeşitlemeler ve Londra Senfoni Orkestrası gibi üst düzey bir orkestranın icrâsı, müziği daha da etkili kılan unsurlardandı. Müzikte tema çok önemlidir. Maurice Jarre'ın çölde iki ay inzivâya çekilip, araştırıp öğrendikten sonra geniş aralıklı bir temayı, yani hicaz makamı aralıklarından meydana gelen bir temayı bulmuş olması çok mânidar. (Bu, yukarıda da ifade ettiğim gibi arayan kuluna Allah'ın bir ilhamı olsa gerektir).



Bu yumuşacık, basit, akılda kalıcı, yürekleri ferahlatan, insana huzur veren hicaz nağme, filmde Hz. Muhammed'i sembolize ediyor. Bu kısa, yumuşak, huzur veren nağme başladığı an, Hz. Muhammed'in orada olduğunu anlıyorsunuz. Bence kısacık bir nağmenin ya da müzik temasının bir insanı (Hz. Muhammed'i) hiç göstermeden, göstermeye gerek bile duymadan anlatabilmesi, (başka bir ifadeyle sinemada müzik sembolizmi veya bir kişiyi kısa bir müzik nağmesi ile anlatmak) sinema tarihi açısından çok önemli ve yeni bir ifade biçimi. Üstelik sinema gibi tamamen görsele ve efektlere dayalı bir sanatın içinde bu yöntem çok etkileyici. Akad, filminde Peygamber efendimizi hiç göstermedi, ama müzikle onun varlığını o kadar güçlü bir şekilde hissettirdi ki, bütün izleyici Peygamberimizi o planda görmese de gönüller varlığına iknâ oldu. Düşünün bir kere, Hz. Muhammed'i göstermeden onu o plana katıyordu Akad. Bence bu müthiş ve faklı bir yönetmen başarısıdır. İzleyici Hz. Muhammed'i görmüyordu belki ama, müzikten nasiblenen kulaklar ve gönüller, nasiblendiği miktar nisbetinde zihinlerinde bir Hz. Muhammed şekillendiriyorlardı. Fizikî bir şekillendirme değil bu, görsel değil. O'nu peygamber kılan, iki cihan serveri kılan, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bir insan olarak her şeyiyle… merhametiyle, tevâzuuyla… görüntüsünün dışındaki her şeyiyle. (Sahabeden sonraki Müslümanların hiçbiri O'nu görmedi, ama O'nu görmeden getirdiğine inandı, O'na bağlandı, yolundan gitti, âşık oldu. Demek ki O'na ve getirdiğine inanmak için görmek gerekmiyor. Ayrıca Efendimiz, kendisini görmeden inananları sahâbesi ile bir sohbet esnâsında övmüştür de. Yani görsel sanatların herhangi biriyle O'nu tasvir etmek bir mü'min için çok da önemli değil. Ama O'nun gibi iki cihan serverini, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş, Allah'ın katına yükselmiş “sınırsız” bir peygamberi, kendi hayal dünyamızın ve algılarımızın sınırlarına indirgeyip tasvir etmek de bence haksızlıktır).



Bir kısa müzik teması Hz. Muhammed'i göstermeden “göstermek” açısından önemli bir sinema başarısıdır ve bilebildiğim kadarıyla sinema tarihinde başka bir örneği de yoktur. Hz. Muhammed'i hiç göstermeyen ama yumuşak bir hicaz aralığıyla orada olduğunu “gösteren” bir film. Bu özelliği ile bence sinema tarihinin eşsiz bir eseridir Çağrı. Tamamını henüz izlemedim, sadece internette bulabildiğim fragmanları izledim, bu bakımdan film hakkında uzun uzadıya eleştiri yapmak haksızlık olur, ancak filmin müziğini defalarca dinledim, amacım kıyas yapmak da değil ama, Hz. Muhammed'in çocukluğunu arkadan da olsa gösteren Mecidî'nin filmi, bu yanıyla Çağrı'nın çok gerisinde. Bir kere Çağrı, müziği bu şekilde kullanarak sinema tarihinde bir devrim yapmış, bir “ilk”e imza atmış. Mecidî ve filmi, bu bakımdan Çağrı ve Akad'ın gerisinde kalmış. Mejidi'nin film müziklerinin bazı yerlerinde kullandığı koral müzikler, gotik dönem kilise müziklerini andırdığı gibi, müziklerdeki, özellikle salavat-ı şerifteki kreşendolar (sesin giderek yükselmesi) kilise müzisyenlerinin, kendi yarattıkları kilise tanrısının ihtişamını hatırlatarak hıristiyan inananların kalplerine korku salmak için kullandıkları bir kilise müziği yöntemidir. Hz. Muhammed, rahmet peygamberidir, Allah'a iman, korku üzerine değil saygı ve muhabbet üzerindedir. Mejidi'nin bu müzikleri, tanıdığımız Hz. Muhammed'i anlatmaya yetmiyor ya da yanlış bir anlatım dili.



“Çağrı” filminin müzisyenler için yapılmış bir film olduğunu düşündüğüm olmuştur. Çünkü filmin bence en etkileyici yanı, görsel efektlere uygun yüksek seviyede bir müzik dilinin olmasıydı. Bunu da en iyi müzisyenler anlar dersem abartmış olmam.



Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) hiç şüphesiz bir insan, Allah'ın (Celle Celâluhu) bir kulu… ama sıradan bir insan değil, âlemlere rahmet olarak gönderilen bir “insan”. Rabbi ile sidrede sohbet etmiş, görüşmüş bir insan. Dokunduğu şeye hayat veren bir insan. Bir bakanın bir daha bakmaya doyamadığı… bir görenin bir daha görmek istediği bir insan. Bu insanı, sinema dilini ne kadar iyi kullanan bir yönetmen olursa olsun, Mecidî'nin hayallerine indirgemek bana sakıncalı geliyor. O'nu, Akad ve Jarre'ın yaptığı gibi, müzik gibi bir sembolle anlatma biçimi bence aşılabilmiş değil. Böylece herkesin Hz. Muhammed tahayyülü de kendine kalmış oluyor. O'nu her ne şekilde olursa olsun göstermek, Hz. Muhammed tahayyüllerimizi kirletmektir. Hz. Muhammed deyince fragmanında arkasından izlediğimiz çocuk bedeni ve bir tutam uzun siyah saç gelmeye başladı gözümün önüne. Tıpkı Hz. Hamza (Radiyallahu Anhu) deyince Anthony Quinn'in gelmesi gibi.


#Çağrı filmi
#Doktor Jivago
#Mecid Mecidî

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.