“Bir dikili taştan gayrı nem kaldı”

04:0028/05/2017, Pazar
G: 17/09/2019, Salı
Yalçın Çetinkaya

Geride bıraktığı yarım bardak çayı ve poğaçası, Akif'in nasıl yaşadığının, sade ve mütevâzî hayatının ve kişiliğinin göstergesi. Dünya malına ve lezzetlerine tamah etmeyen, parada pulda gözü olmayan, kibir nedir bilmeyen, sâde yaşayan bu zamane dervişiyle sohbete daldığınızda sizi de kendi sükûnetine ve derinliğine çekmesi işte bu yüzden olsa gerek.



Akif, yanında her zaman sükûnet bulduğum sakin bir liman, huzur bulduğum bir gölgelik olmuştur. Sıkıntılarımı paylaşan, sabrı, sükûneti, tevazuu ve samimi dostluğu ile beni ferahlatan, tavsiyeleriyle yol gösteren çok değerli bir yârendi benim için. Akordu bozulan bir müzik aleti, ustasının elinde nasıl akordlu hâle geliyorsa, ben de canım bir şeye sıkıldığında veya Müslümanların bir meselesini kafama taktığımda yani akordumun bozulduğu zamanlarda Akif'i arar, dertleşir, sohbet eder ve söylediği sözlerle kendime gelirdim. Yani Akif, zaman zaman bozulan akordumu düzeltirdi. Çünkü benim canımı sıkan veya kafama takılan mevzûlar zaten aşağı yukarı Akif'in de canını sıkan veya kafasına takılan ortak mevzulardı ve Akif bunları, kolay kolay bozulmayan iç akordu, birikimi ve geniş ufku sayesinde zaten zihninde halletmiş olurdu. Geriye onu başkalarıyla paylaşmak kalırdı. Akif'in canı yanmadı mı ? Yandı. Rencîde edilmedi mi ? Edildi. Kalbi kırılmadı mı ? Çok kırıldı. Maddî sıkıntılar yaşamadı mı ? Yaşadı. Ama bu yaşadıkları karşısında sabrı ve sükûneti elden bırakmadığı gibi, şikâyet de etmedi. Sıkıntılarını belli etmeden, son nefesine kadar böyle yaşadı. İşte bunun için Akif, bana göre tam bir zamane dervişiydi.



Bugün müzik yazıları yazıyorsam, Akif Emre sayesindedir. Yeni Şafak Gazetesi'ne Yayın Yönetmeni olduğunda beni arayıp gazeteye davet etti ve bana her hafta pazar günleri bir röportaj yapmamı, bunun dışında gazeteye düzeyli bir müzik sayfası hazırlamamı, bu müzik sayfası içinde bir de sadece müzik yazıları yazabileceğim bir köşe açmamı istedi. O zamanlar bir başka işte daha çalışıyordum ve Akif'in bu teklifi doğrusu bana ağır geldi. "Yaparsın" dedi ve beni cesaretlendirdi. "Peki Akif, röportajlar tamam ama müzik sayfası ve müzik yazıları yazacağım bir köşe yapmak bana zor gelir, bunu yapamam" dedim. Akif yine gayet sakin ve aynen şu sözlerle, "Yalçın, biz seni biliyoruz, sen asıl bu müzik sayfasını daha rahat yapar, köşeni de yazarsın. Üstelik bu câmiada bu işi bu düzeyde ilk kez sen yapacaksın, yapmalısın da ve senden başka yapacak adam da yok, hiç telâşlanma halledersin" diyerek teşvik etti. Akif'in bu teşviki ile kolları sıvadım. "Memleket Meseleleri" başlığı ile yaklaşık üç yıl boyunca Yeni Şafak Gazetesi'nde her hafta pazar günü röportajlar yaptım. Bu röportajlar, Yazarlar Birliği tarafından ödüle lâyık görüldü. Bunun dışında, hem Türk-Osmanlı ve hem Batı müziği muhteviyatlı çok güzel bir müzik sayfası hazırladım. Bu tür bir müzik sayfası Türkiye'de ilk kez yapıldı ve bu sayfa içinde yine üç yıl kadar "Müzik Yazıları" başlığı altında müzik köşesi yazdım. "Memleket Meseleleri" ve "Müzik Yazıları" daha sonra Kaknüs Yayınları tarafından kitap olarak yayınlandı. Allah'a şükür güzel işler yaptık ve bana güvenip teşvik eden Akif'in yüzünü kara çıkarmadım. Bu arada, Büyüyen Ay Yayınları'nın sahibi Sayın Mustafa Kirenci'ye, Yeni Şafak Gazetesi'nde yayınlanan müzik yazılarını kitaplaştırmasını tavsiye eden ve Mustafa Kirenci gibi çok değerli bir kişiyle tanışmamı sağlayan, yazıların “Müziği Düşünmek” başlığıyla geçen yıl kitap olarak yayınlanmasına vesîle olan da Akif'tir.



Akif'i otuz yıla yakın bir zamandan beri tanırım. Kendisini bu zamanın akıntısına kaptırmamış, bilâkis akıntıya direnip, kendi istikâmetini değil akıntının istikâmetini değiştirme gayretinde olmuş bir insandı. Modern zamanların, bir Müslümanın zihninde ve hayatında meydana getirebileceği bütün olumsuzlukların farkında olan ve modern zamanların zihniyetini ve bu zihniyetin ortaya koyduğu sonuçları, ait olduğu medeniyetin birikiminden de yararlanarak eleştirebilen, üstesinden gelebilen nitelikli bir mütefekkir, öncü vasıfları hâiz bir münevver idi. Bu kaygan zeminde dik ve dengeli yürüyen sabırlı, sakin ve mütevâzî bir kişiydi Akif.



Akif için ne söylesem az. Kaybettiğimiz veya bulmaya çalıştığımız pekçok güzel şey Akif'te zaten mevcud idi. Vefatı beni derinden sarstı. Yeri kolay doldurulamayacak bir kardeşimi, arkadaşımı kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyim. Cenazesine iştirâk eden binlerce kişi ve bu kişilerin temiz yüzleri, samimi duaları ve Müslümanlara hizmet etmek, onların bilgi ve ufuklarını genişletmek çabasıyla yaptığı önemli çalışmalar herhalde Akif'in geride bıraktığı en büyük ve en değerli hatıra olacak.



Ülkemiz, ilim ve irfan sahibi, hikmetten nasîbini almış değerli bir mütefekkir evlâdını kaybetti. Akif'i, ruhunu kaybetmiş modern zamanın dervişini çok özleyeceğim. Mekânı cennet olsun. Akif'e Allah'tan rahmet, kederli ailesine sabr-ı cemîl niyâz ediyorum.



Akif'in vefatına üzülürken, yazı tam da yayına hazırlandığı sırada İTÜ Türk Mûsikîsi Devlet Konservatuarı Müzikoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve MİAM Müdürü Prof. Şefika Şehvar Beşiroğlu'nun vefat haberini aldım. Birkaç gün içinde iki çok sevgili arkadaşımı kaybetmek gerçekten sarsıcı oldu. Akif'ten nasıl iyilik gördüysem, Şehvar hanımdan da iyilik gördüm. Tam 36 yıllık arkadaşım Şehvar Beşiroğlu ile aynı okulu bitirdik, aynı kânun hocasının, merhum Fikret Kutluğ'un talebesi olduk. Müzikbilimi için büyük bir kayıp ve vefatına gerçekten çok üzüldüm. Şehvar Beşiroğlu çalışkan, işini düzgün yapmaya çalışan, mütevâzî, nitelikli bir müzikbilimci idi. Geçtiğimiz yıllarda ciddî bir rahatsızlık ve operasyon geçirmişti. Vefatıyla kendi alanında büyük bir boşluk bıraktı. Değerli arkadaşım, meslekdaşım Şehvar Beşiroğlu'na da Allah'tan rahmet diliyor, geride kalan yakınlarına, sevenlerine, İTÜ TMDK Müzikoloji Bölümü'ne ve TMDK ailesine sabr-ı cemîl niyâz ediyorum. Mekânı cennet olsun.



Hayat ve ölüm kolkola. Tıpkı bir madalyon gibi. Bir yanı hayat, diğer yanı ölüm. Allah'ın lütfettiği bu hayatı, O'nun takdir ettiği ömrü yaşıyoruz, yine O'nun dilediği anda ölüveriyoruz. Çayımız, suyumuz, poğaçamız, işlerimiz, çalışmalarımız, umutlarımız yarım kalıyor. Kabre konuluyoruz ve baş tarafımıza bir taş dikiliyor. Bizden kalan sadece bu dikili taş ve önden gönderdiklerimiz. Hepsi bu !



“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn”.


#Yeni Şafak
#Akif Emre
#Müzik yazıları