Bir yanda Türkiye’yi tartışmaların merkezine çekecek bir istihbarat operasyonu.. Diğer yanda -ve bir anda- Ankara’nın küresel diplomasi masasında kendisine açtığı yer.. Lübnan’da ateşkes açıklamasını muhaliflerin Halep’e sürpriz saldırısı izledi. Bölgede birkaç güne sığan baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor. Peki, bu yaşananlar nasıl okunuyor? Toparlamaya çalışacağım.. Önce, son yazıda kaldığımız yerden devam edelim. O yazıda Ankara ile ilgili bilgi kirliliği bombardımanından bahsetmiştim. “Daha
Bir yanda Türkiye’yi tartışmaların merkezine çekecek bir istihbarat operasyonu.. Diğer yanda -ve bir anda- Ankara’nın küresel diplomasi masasında kendisine açtığı yer.. Lübnan’da ateşkes açıklamasını muhaliflerin Halep’e sürpriz saldırısı izledi. Bölgede birkaç güne sığan baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor. Peki, bu yaşananlar nasıl okunuyor? Toparlamaya çalışacağım..
Önce, son yazıda kaldığımız yerden devam edelim. O yazıda
Ankara ile ilgili bilgi kirliliği bombardımanından
bahsetmiştim. “Daha sansasyonel girişimler gelir mi?” diye sormuştum. Tam da o yazıda bahsettiğim
manipülasyon kokan bir konunun aslında sansasyonel bir girişim olduğu
yazımın yayınlandığı gün ortaya çıktı.
SAHTE BAYRAK DOSYASI KAPANMADI
Biliyorsunuz, İsrailli
bir haham, Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE)
öldürülmüştü. İsrail medyası öldürenlerin Türkiye’ye kaçtığını ileri sürmüştü. Kaynaklarıma, “Tespitiniz var mı” diye sormuş, “Yok” yanıtı almıştım (Sürecin gizliliği nedeniyle ketum davrandıkları anlaşılıyor.)
BAE, tüm itibarını herkesin -Rus oligarkların, İranlıların, İsraillilerin, Amerikalıların- kendi topraklarında güven içinde yaşayabildiği, finans/para odaklı bir denklem üzerine kurguluyor. Dolayısıyla
saldırı bu imaja da vurulmuş büyük bir darbeydi.
BAE, bu yüzden Türkiye’den yardım istemiştir.
MİT,
DEAŞ mensubu olduklarından şüphelenilen bu kişilerin İstanbul’a geldiğini
tespit etti ve yakaladı. Şüpheliler BAE’ye iade edildi (Türkiye’nin bu desteği BAE’yedir, İsrail’e değil).
Bu kişilerin saldırıdan sonra doğrudan Türkiye’ye gelmesi,
asıl faili gizlemeye dönük bir “False Flag” (sahte bayrak) operasyonuydu.
Şimdi “Rahat hareket edebilecekleri ülkeler varken neden Türkiye’ye geldiler? Onları kim yönlendirdi? Türkiye’de ne yapacaklardı?” sorularının yanıtı aranıyor.
ANKARA MASADA KENDİNE YER AÇTI
İsrail konusundan devam edelim.
Lübnan ve İsrail’in ateşkes anlaşmasına vardığını duyurdu. Anlaşma, aylar önce bu köşede okuduğunuz çerçevede gerçekleşti. “İleride çok sık duyarız” dediğimiz (Bakınız;
Bölgesel Kaosa Gidiyoruz, Temmuz 2024) 1701 numaralı BM Güvenlik Konseyi kararı hayata geçiriliyor. Hizbullah, Litani nehrinin kuzeyine
çekiliyor. Burada sapma İsrail’in Lübnan’ın güneyinde tampon bölge oluşturma amacına ulaşamamasıdır. Hizbullah’tan boşalan bölgede Lübnan askerleri görev yapacak. İran’ın anlaşmayla ilgili memnuniyetini dile getirmesi Hizbullah’ın da bu şartları kabul ettiğini gösteriyor.
Biden’ın vurguladığı ikinci önemli konu Gazze’de ateşkes meselesidir.
ABD Başkanı, Türkiye, Katar, Mısır ve İsrail’le birlikte yeni bir süreç başlayacağını duyurdu
. Biden, Türkiye’yi bizzat zikretti. Bu yeni bir durumdur.
ABD, 13 aydır, Türkiye’yi oyun dışında tutmak için elinden geleni yaptı. Sebebi basitti.
Türkiye, Filistinlilerin hakları konusunda kolay ikna edilebilecek bir ülke değildi.
Bu oyunu itirazsız oynamak istediler. Ankara da kendi oyun planını kurmaya çalıştı. Temas Grubu’nu topladı. İki devletli çözümü dayattı. Başta S. Arabistan olmak üzere ilgili ülkeleri bu konuda ikna etti (O sıralarda yaşanan diplomatik mücadeleye ilişkin bakınız;
Faz-2: Washington’un Bölme Operasyonuna Ankara Yanıtı, Mayıs 2024).
Gelinen noktada, Trump’a zemin bırakmama amacı taşıyan Biden yönetimi,
sonuca ulaşmak için Türkiye’ye masada yer açmak zorunda kaldı
. Sahte bayrak ve bilimum bilgi kirliliği bunu engellemek için de yapılmış olabilir mi?
Devam edelim.. Peki, ne olacak? Ankara’dan İsrailli
esirlerin serbest kalması ve Gazze’nin yeniden inşası
konularında destek istendiği konuşuluyor.
Türkiye’nin “Öncelik ateşkes” yaklaşımında olduğunu düşünüyorum.
Ateşkes ve insani yardım sağlandıktan sonra “Gazze’nin geleceği ne olacak?” sorusu gündeme gelecektir. Bu aşamada Türkiye dahil tüm aktörler pozisyonlarını net bir şekilde savunacaktır. Ankara’nın perspektifi
Hamas-el Fetih ulusal uzlaşısının
ivedilikle sağlanmasıdır. Bu, “Hamas Gazze’yi yönetecek mi, yönetmeyecek mi” tartışmasını da bitirir.
çözümdür. Türkiye garantör ülke teklifini daha önce de dile getirmişti.
“PKK O BÖLGEYE GİRMESİN” HASSASİYETİ
Şimdi biraz kuzeye gidelim. İsrail, Lübnan’a saldırınca,
Hizbullah üyeleri Halep’in kuzeyindeki bölgeleri terk ederek güneye indi.
O alanda bir boşluk doğdu. Buraya rejim birlikleri ve terör örgütü PKK girmeye çalıştı. Daha sonra
HTŞ ve bazı Suriyeli muhalif gruplar
rejime karşı saldırı başlattı. Önemli bir kazanım elde etti. Rusya, muhaliflere şimdilik sert bir müdahalede bulunmuyor. Rejim bu konuda tek başına mücadele eder bir görüntü veriyor. Bu elbette değişebilir, İdlib’e yoğun hava saldırıları olabilir.
Anladığım kadarıyla bu,
Türkiye destekli bir Suriye Milli Ordusu (SMO) operasyonu değil. Son tahlilde Cumhurbaşkanı Erdoğan
geçtiğimiz günlerde “Ben hâlâ Esad’dan umutluyum” demişti.
Ankara’nın hassasiyeti Hizbullah’tan boşalan bölgeye terör örgütü PKK’nın girmemesidir.
O da şu anda sağlanmış durumda.
Yazıyı bir notla bitirelim: İran ağırlığının Suriye’de azalması Esad’ın kırılganlığını ortaya çıkardı. Bu hareketlilik, normalleşmeye yanaşmayan Şam’ı Ankara ile konuşmaya itebilir mi? İzleyelim.
#Orta Doğu
#siyaset
#Yahya Bostan