22 Ekim’de Bahçeli’nin çağrısı ile başlayan yeni bir sürece tanıklık ediyoruz. Sürecin içeriği, yol haritası ve niteliğine ilişkin muhtelif tartışmalar yapılıyor. Çağrının yapıldığı ilk günden bu yana, teklifin, ittifakın ortak karara mı yoksa müstakilen Bahçeli’ye mi ait olduğu üzerinde yapılan spekülasyonların yanı sıra Öcalan’ın konumunun ne olacağı gibi sorular tartışmaların seyrini belirleyen ana temalar olarak karşımıza çıkıyor.
Mutabakat ve çözümün adresi olarak gösterilen TBMM’de yapılan görüşmelerin yanı sıra DEM heyetinin İmralı ile görüşmeleri sonrasında oluşan tablo, ihtiyatlı bir iyimserliğin gölgesinde şekillenen ve gün geçtikçe içeriğine dair merakın arttığı bir projeksiyona işaret ediyor. Sürece vaziyet eden aktörlerin itidalli açıklamaları ve teklifin sahibi olan Cumhur ittifakının açıklamaları da sürecin sağlıklı bir biçimde işlediğini göstermektedir. Fakat bütün bu iyimserliğe rağmen muhtelif soru işaretlerini gündeme getiren ve sürecin nasıl yürütüleceğini merak eden geniş kitlelerin de merakını giderecek bir çerçevenin ihdası kamuoyunun en önemli beklentisi durumunda.
Her iki liderin bu konudaki açıklamaları, ilgili sürecin neye karşılık geldiğini de göstermektedir. Kuvvetle muhtemel çok kısa bir süre içerisinde içeriği netleştirilecek olan bu sürecin ilk aşaması, aslında 2010’lu yıllardaki demokratikleşme süreçlerinde tamamlanmıştı. İlk elde Kürtlere yönelik siyasal ve kültürel haklar noktasında oluşturulan ortam ve sistemle entegre olma noktasında sorunlar yaşayan toplumsal kesimlerin merkeze taşınması, terörün siyasal ve sosyolojik iddialarını ortadan kaldırdı. İkinci aşama olan örgütün silah bırakma konusu ise, 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında istenilen sonucun elde edilememesi nedeniyle ertelenmişti. Fakat bugün Suriye sahasındaki değişim ve Yeni Trump döneminin bölgeye yaklaşım biçimi, Türkiye’nin terörle mücadele noktasında çok güçlü bir pozisyonda olduğunu göstermektedir.
Devletleri yöneten aktörler de tarihten dersler çıkartırlar ve bazı hataları tekrarlamaktan kaçınırlar. Şu an içerisinde bulunduğumuz sürecin yeni bir açılım ya da çözüm süreci olmadığının sıklıkla dile getirilmesi, devletin de öğrenerek hayatına devam ettiğini gösteren bir karine. 3. Selim’in Nizam-ı Cedit’inin yarattığı tedirginliğin kendisinin hayatına mal olmasını çok yakından müşahede eden selefi 2. Mahmut, Yeniçeri Ocağını ilga etmesinin ardından yeni orduya Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye ismini vermiş ve bu isimlerndirme ile hem avam hem de elitlerin tepkisini asgariye indirecek bir siyasal sembolizm icra etmiştir.
Bu tarihsel örneği verme sebebim, olaylar arasındaki benzerlikten ziyade, aynı olaya verilen tepkilerin zaman içerisinde nasıl farklılaştığı ve süreçlerin ne denli öğretici olduğunu göstermekti. Hiç kuşkusuz tam olarak tanımlanmayan bu yeni sürecin ne olduğundan ziyade ne olmadığı üzerinde ısrarla durulması, süreci yöneten ilgili aktörlerin de tarihten dersler çıkardığını çok açık biçimde göstermektedir. Fakat şu unutulmamalıdır ki süreci sabote eden aktörler ve süreç içerisinde yaşanan manipülasyonlara rağmen 2010’lu yıllardaki demokratikleşme sürecinde atılan adımlar, bugünkü çağrı ve teklifin içeriğini dolduran ve teklifi bir sonraki aşamaya da taşıyacak kazanımlar üretmiştir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.