Soykırımı haberleştirmek: Kanıtlar üzerinden bir okuma

04:002/12/2024, Pazartesi
G: 2/12/2024, Pazartesi
Turgay Yerlikaya

7 Ekim’den bu yana Batı’nın desteğiyle Gazze’de yaşanan soykırım, moral değerler açısından da bir sorgulamayı beraberinde getirdi. Önceleri meşru müdafaa gerekçesiyle savunulan İsrail saldırıları zamanla yerini eleştiriye bıraktı ve sistem krizi bütün boyutlarıyla tartışmaya açıldı. Özellikle Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararlarının uygulanması noktasında yaşanan tartışmalar ise bir turnusol niteliğinde. Soykırıma lojistik, finansal ve askeri açıdan destek veren

7 Ekim’den bu yana Batı’nın desteğiyle Gazze’de yaşanan soykırım, moral değerler açısından da bir sorgulamayı beraberinde getirdi. Önceleri meşru müdafaa gerekçesiyle savunulan İsrail saldırıları zamanla yerini eleştiriye bıraktı ve sistem krizi bütün boyutlarıyla tartışmaya açıldı. Özellikle Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararlarının uygulanması noktasında yaşanan tartışmalar ise bir turnusol niteliğinde.

Soykırıma lojistik, finansal ve askeri açıdan destek veren ülkelerin soykırımı haberleştirme pratikleri de oldukça sorunlu. Küresel haber akışını da kontrol eden Batı menşeli medya platformlarının, İsrail saldırılarında özneyi gizleyen ve edilgen cümlelerle katliamları görmezden gelmeye çalışan dili soykırıma bir destek niteliğinde. 7 Ekim’den bu yana akademik çalışmalara da konu olan birçok haber ve görselin İsrail saldırılarını çerçeveleme biçimleri (cover) dikkate alındığında, objektif habercilik anlayışını hiçe sayan bir asimetrinin olduğu rahatlıkla görülebilmektedir.


Soykırımın Kanıtları ve Medya

Perşembe günü İstanbul Üniversitesi ve Anadolu Ajansı (AA) işbirliğiyle yaptığımız, “Gazze’de Soykırımın Kanıtları ve Medya Sempozyumu”nda, Gazze soykırımının haberleştirilme pratiklerine odaklandık. Özellikle Batılı medya mecralarının hangi baskı ve saiklerle İsrail lehine pozisyon aldıkları ve soykırımı meşrulaştırmaya çalıştıklarına ışık tutmaya çalıştık. İki yüze yakın gazetecinin öldürüldüğü Gazze’de sistematik olarak sürdürülen soykırımı haberleştirmenin ne denli önemli olduğunun bütün ayrıntılarıyla vurgulandığı sempozyumda, AA’nın bu noktadaki katkıları üzerine de bir tartışma yapıldı.

AA’nın özellikle Kanıt belgeseli ve kitabı üzerinden soykırımın haberleştirilmesine yönelik katkısı dikkate değer. 7 Ekim’den bu yana bölgedeki bütün gelişmeleri anbean takipçilerine ileten ajans, Batı eliyle üretilen enformasyon asimetrisinin kırılmasına da büyük bir katkı sağladı.
Türkiye’nin bölgesel ve küresel krizlerde diplomasi trafiği ile yakaladığı istikrarlaştırıcı
güç potansiyeli, enformasyon alanında AA ile tahkim edildi ve ajans habercilik anlamında küresel rekabetin ciddi seviyelerde olduğu
bu
dönemde dengeleyici bir işlev gördü. Özellikle Gazze’de soykırımı haberleştirmenin yanı sıra Adalet Divanı’nda İsrail’in soykırımına somut delil teşkil edecek fotoğraf ve videoların çekimi, ajansın dengeleyici rolünü ne ölçüde icra ettiğini de göster-mektedir.

Bu açıdan Kanıt kitabı içerisinde yer alan, fosfor bomba-larının obüslere yüklenmesi ve ardından meskun mahallerde kullanılmasının görüntülenmesi büyük bir başarı. Nitekim ilgili görseller, İsrail’in bir savaş suçlusu olarak tescil edilmesini sağlayacak kanıtlar olarak mahkemelerde kullanılmakta ve bu yolla soykırım bütün dünya kamuoyuna duyurulmaktadır. Soykırımın faillerini ifşa edecek bu materyallerin dışında, bölgede çalışan gazeteciler, insan hakları aktivistleri, insani yardım kuruluşları ve doktorların tanıklıklarının yer aldığı “Tanık” kitabının da yayınlanması, soykırımın arşivlenmesi açısından büyük önem arz etmektedir. Benzer bir biçimde bu kitabın da Kanıt gibi bir belgesele dönüştürülerek dünyanın muhtelif yerlerinde izleyiciyle buluşturulması, 21. yüzyılda canlı yayında bütün dünyanın seyrettiği soykırımın farklı boyutları ile kayıt altına alındığı ve gelecek nesillere aktarılacağını da göstermektedir.

Milli Mücadeleden bu yana Türkiye’nin iletişim alanında nasıl bir kapasiteye evrildiğini de gösteren AA, sistem krizi üzerinden yaşanan tartışmalara da bir cevap niteliğinde.
Devletlerin sadece materyal güç kapasitesi ile hareket etmedikleri ve medya alanına da büyük bütçeler ayırdıkları gerçeği dikkate alındığında, küre ölçeğinde farkındalık yaratacak bir iletişim kapasitesine sahip olma zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’nin son dönemde AA ve TRT eliyle yakaladığı bu ivme dijital platformlarla desteklenmeli ve bu alanlara ciddi yatırımlar yapılmalıdır.

Enformasyon akışının dijitalleştiği bu çağda, kamu yayıncılığının yanı sıra, özel teşebbüsün de dijital alanlara ilgisi artırılmalı ve çeşitli teşvik mekanizmalarıyla bu alandaki kapasite ileri seviyelere çekilmelidir. Enformasyon akışındaki asimetrinin ancak ve ancak bu kapasite artırımı ile aşılacağı gerçeği dikkate alındığında, Türkiye’nin önünde kat edeceği önemli mesafeler olduğu görülüyor. Bu vesile ile dijital alanda bir iddia ile doğan ve bu alanı ürettikleri içeriklere zenginleştiren GZT’nin aynı misyonla ekran hayatına da başlamış olması, yayıncılığın çeşitlenmesi açısından iyi bir haber. Yolları açık olsun.

#Orta Doğu
#politika
#Turgay Yerlikaya